Avukat Bilgütay Durna: Türkiye'de dinselleşme kurumsallaşmıştır
Laiklik Günü kapsamında yapılan etkinliğin kapanış konuşmasını Laiklik meclisi Yürütmesi adına Bilgütay Durna yaptı. Durna Eğer Türkiye'nin İran'a benzemediği, Afganistan'a benzemediği üzerinden vaktiniz var diye düşünüyorsanız, üzgünüm yanlış konumdasınız. Türkiye'de dinselleşme kurumsallaşmıştır ve gelinen noktada flu bir tutum alınamaz. Dedi

Etkinliğin kapanış konuşmasını Laiklik meclisi Yürütmesi adına Bilgütay Durna yaptı. Bilgütay Durna konuşmasına Türkiye’nin içinden geçtiği dönemin “gerçekten o kadar karanlık mı?” diyerek başladı. Demokrat Parti’nin iktidar olduğu yılları hatırlatan Durna, dönemin muhalefetinin nasıl bastırılmaya çalışıldığının örneklerini hatırlatarak başladı. Demokrat Parti’nin ilk dönemde yaptığı müdahalelerinin bugünkü iktidarın yaptıkları ile benzerlikleri olduğunu belirten Durna, 1946’dan itibaren benzer tutumların uygulamaya konulduğunu hatırlattı. Türkiye siyasetinde karanlığın her dönem ağırlık taşıdığını belirten Durna sözlerine şöyle devam etti:
“Evet tüm bunlara rağmen ülkemiz gerçekten de hiç bu kadar karanlık günlerden geçmedi. Çünkü Türkiye’nin rejimi değişti. Bakın, rejim değişiyor demiyorum, tam tersine değişmiştir. Eğer bu ülkenin rejiminin değişmediğini düşünürseniz, siyaseten rahatlarsınız ve bu kabul edilemez. 1923, kuruluş felsefesi değiştirilmiştir. Geçmişle kurulacak benzerlikler mümkündür, ancak yeni bir rejim ve felsefe vardır. Bununla birlikte bir başka konu ülkemizdeki dinselleşmenin boyutudur. Dinselleşmenin kurumsallaşması bugün geldiği yer çok ileri bir noktadır. Bugün kurumsallaşma tam da bu şekilde sağlanmıştır. Eğer Türkiye’nin İran’a benzemediği, Afganistan’a benzemediği üzerinden vaktiniz var diye düşünüyorsanız, üzgünüm yanlış konumdasınız. Türkiye’de dinselleşme kurumsallaşmıştır ve gelinen noktada flu bir tutum alınamaz.
Diğer bir noktada Anayasa’nın tartışılmasına dair gösterilen tepkilerdir. İlk dört madde üzerinden yapılan tartışmalar, Erdoğan’ın başkanlığı üçüncü dönem olur mu olmaz mı tartışmaları gibi parça parça yürütülen her tartışma siyasi iktidarın işine yaramaktadır. Bu tartışma bir bütünlük kapsamında değerlendirilmelidir. Bu tartışmalara dair yapmamız gereken tektir: İkrtidarın açtığı tartışmaları elimizin tersiyle itmeliyiz. Neden? Çünkü bu yeni Anayasa tartışmalarının tek amacı vardır; yeni rejiminin hukuksallaşmasıdır. Rejim kurumsallaşmıştır, şimdi ise hukuksal çerçevesini tamamlamak üzeredir.
Peki niye bunu istiyorlar? Çünkü siyasi iktidar meşruiyete ihtiyaç duyar. Bugün siyasi iktidarın meşruiyeti yoktur. Eğer bu tartışmalara girerseniz, siyasi iktidara meşruluk sağlamış olursunuz. Laiklik Meclisi bu tartışmayı elinin tersiyle itmektedir.
Şimdi burada kritik başlık Anayasa tartışmasıdır. Yeni Anayasa tartışması ile önümüze bazı başlıkları koyuyorlar. Ne yazık ki Türkiye solu bu tartışmalara balıklama atlamaktadır. Bunun ilki vesayet tartışmasıdır. 12 Eylül anayasasının vesayet kodlaması, liberal solcular tarafından bitmez tükenmez bir şekilde yapılıyor. Ancak bu bir problemdir.
İkinci önümüze gelen başlık ademi merkeziyetçilik başlığıdır. Liberal solcular da bu tartışmaya atlamak istiyorlar. Bu tartışmaya neden katılıyorlar; çünkü yerelleşme ile demokratikleşme arasında bağ kuruyorlar. Ancak bu aslında yönetimin sermaye tarafından daha doğrudan yönetimidir.
Üçüncü başlık ise Kürt sorunu. Kürt sorunu ile yeni anayasa başlığında çözüleceği söyleniyor bizlere. Açıkçası, Kürt sorununa dair gelişmelerde sol çevrelerde şöyle açıklamalar yapıyorlar: Bizde tabiki barış istiyoruz. Buradaki sorun nedir? Bizlerin bunu belirtme zorunluluğu hissetmemizdir. Ancak bunu söyleme zorunluluğu yoktur, çünkü yıllardır zaten barışı sol savunmaktadır. Şimdi bizim süreci sorgulamamız, kanın dökülmesini istediğimiz anlamına gelmemektedir. Sürecin nasıl ilerleyeceği bilmeden, AKP’ye sormamız meşrudur. DEM’e sormamız, CHP’ye sormamız uygundur. Bir yıldır süreç işliyorsa, bizim neden haberimiz olmadı? Bu soruların cevaplarını beklememiz uygundur. Bu tartışmaları AKP’nin meşrulaşmasını sağlayacağını görmeden yürütmemiz mümkün değildir.
Şimdi soruyoruz; hani nerede parlamenter demokrasi tartışmaları? Nerede TİP’in tutuklu milletvekili Can Atalay’ın durumu? Biz bu soruları unuttuk mu? Türkiye solu, sosyalistleri, ilericileri bu soruları hatırlamadan tutum alabilir mi?
Üstelik sadece bu soruları sormamız yetmiyor. Çünkü iktidar kendisi gibi düşünmemiz için bu tartışmaları açmıyor. Tartışmanın tarafları olsun, AKP güçlensin diye yürütüyor. Muhalefet yanlış sorular yaparak siyaset yapıyor. Yanlış sorular sorarak siyaset yapamazsınız.
Bu nedenle teknik tartışmalar önemli olmakla birlikte sonuç alıcı değildir. bu tartışmalara hukuk tekniği açısından yanıt verilemez. 20 yıldır bizi alıştırdıkları şey nedir; kuralsızlıktır. Hukuksuzluk değil, kuralsızlıktır. Eğer hukuksuluk olarak tanımlarsanız, kendi hukukunu yaratarak kendilerini meşrulaştırırlar., bu kuralsızlıktır. Burada o yüzden tartışmaların merkezi iktidarın meşruiyetidir.
Öyleyse, bütün bunlardan hareketle Laiklik Meclisi’nin duruşu ve üretiminin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. O yüzden bu ülkenin yurtseverlerini, devrimcilerini bu anayasa tartışmalarının kıyısından bile geçmemeye çağırıyoruz.
Geldiğimiz yer bir duvara dayanmıştır. Hani bazı filmlerde geçit açılır, kötülüklerden kaçarsınız ya, bu filmde kaçacak yer yoktur. Bu noktada yapacağımız şey; örgütlenmek ve siyaset yapmakktır. Bu ülkenin cumhuriyetçi toplamı örgütlü bir şekilde hareket etmelidir. Laiklik Meclisi, bir merkez olmanın ötesinde ülke çapında örgütlenme kararı almıştır. Bu toplantının hemen ardından Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ilk toplantılarını yapacaktır.
Laiklik Meclisi, ilericilerin, devrimcilerin, cumhuriyetçilerin, yurtseverlerin birliğini sağlayan yapıdır. Bu vesileyle bu mücadeleye katılmaya çağırıyoruz.
Yaşasın cumhuriyet, yaşasın devrim!