Barış müsameresi
Çoluk çocuk yaklaşık 70 bin Gazzeli’nin ölümünü uzaktan seyredenler şimdi güle oynaya barış müsameresi yapıyor.
Soykırımcı olarak tarihe geçen Benjamin Netanyahu’yu savaş kahramanı ilan eden Trump, İsrail Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada yolsuzlukla suçlanan yakın dostunun bağışlanmasını istedi. Öyle anlaşılıyor ki kürsüden Bibi diye hitap ettiği Benjamin katil de olsa, hırsız da olsa arkasında durmaya kararlı.
Mısır’daki Gazze barış müsameresinin başrol oyuncusu Trump, toplantıda bulunan liderler tarafından barış güvercini olarak alkışlandı. Hatta yağcılıkta sınır tanımayan Pakistan lideri, kendisinin Nobel Barış Ödülü’nü sonuna kadar hak ettiğini abartılı biçimde anlattı. Sözde barışın kutsandığı bir ortamda bile Trump, ABD Savunma Bakanlığı’nın adını Savaş Bakanlığı olarak değiştirdiğini söylemekten kendini alamadı.
Dünya güzellik yarışmalarında olduğu gibi ülkelerin liderlerini teker teker sahneye çağıran Trump, üstenci tavrıyla İngiltere, Almanya, Fransa gibi Avrupa’nın başat ülkelerinin liderlerini sarakaya aldı. Kişiye yönelik gibi görünen bu alaycı yaklaşım gerçekte temsil edilen ülke halklarını da küçük düşürüyor. ABD Başkanı, kibir hiyerarşisinde tüm popülist otoriter liderlerin şahı olduğunu bu müsamereyle kanıtladı. Hemen herkesin beden dilinden sızan duygu aynıydı: Tedirginlik. Sahne önünde konuşan Trump’ın arkasına sap gibi dizilenlerden bir kısmı yalandan gülüyor, diğer kısmı ise acı acı gülümsüyordu. Renk vermek istemeyen bazı liderler de duydukları karşısında tepkilerini gözlerine sığdıramıyordu. Diplomasiyi liderler arası kişisel ilişkilere indirgeyen anlayıştan ne kural tanıması beklenir, ne de gelenek. Bu yüzden toplantıya katılanlar Trump’ın ölçüsüz tepkilerine hedef olmamak için sürekli tetikte durdu. Görünen o ki emperyalist paylaşım niyetiyle kurgulanan Gazze planından nemalanmak isteyen liderler Trump’a katlanmak gerektiği konusunda uzlaşmış.
Öte yandan erkek liderlerin kas gücüne dayalı şakalaşma jestleri ilkel bir davranış modeli olarak göze çarptı. Mevkidaşının elini bilek güreşi yapar gibi kavrayıp kendine doğru çeken de vardı, kolu ya da sırtı sıvazlayıp mıncıklayan da… Bu konuda Trump ile Macron arasında horoz dövüşünü andıran abartılı selamlaşma ritüeline ait sosyal medya videolarını referans gösterebiliriz. Anladığımız kadarıyla Trump, fiziksel güce dayalı otorite kullanımını kamuoyunda meşru kılmak için Macron’a “micron” muamelesi yapmak istedi. Bazı erkek liderlerin “dokunuyorum öyleyse varım” dercesine muhataplarıyla elleşmesi, el ele oturması ya da yürümesi dokunmatik diplomasi diye adlandırılabilir mi acaba? Ayrıca Trump ve Erdoğan’ın İtalya başbakanı Meloni’ye yönelik üstü örtülü eril şakaları da dikkat çekiciydi. Böylece ataerkillik ile otoriterlik arasındaki ilinti bir kez daha doğrulanmış oldu.
Sonuçta dünya kamuoyuna barış diye yutturulmak istenen şeyin ölümü gösterdikleri Gazze halkını sıtmaya razı etmek olduğu apaçık ortaya çıktı. Çoluk çocuk yaklaşık 70 bin Gazzeli’nin ölümünü uzaktan seyredenler hep birlikte güle oynaya barış müsameresi yaptı. Savaşın bittiğine en çok sevinenlerin ganimet kokusu alanlar olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek.
Gücü kutsayan tutumuyla Trump, Bibi’si başta olmak üzere diğer tüm otoriter liderlere hayranlık duyduğundan onlarla kazançlı iş birlikleri yapmayı önemsiyor. ABD Başkanı, yalnızca güçlü tarafın lehine tesis edeceği barışlar için savaşları bitirmeye hevesli. Savaş olmadan barış olmayacağına göre yeni savaşlara da hazır olmamız gerekiyor. Yani anlayacağınız dünya barışı Trump’ın Savaş Bakanlığı’na emanet!