Bir konferansın ardından: Yol ayrımına "soldan" bakmak
Yol ayrımlarını tespit etmek her zaman ciddiyet ister. Yolun ikiye ayrıldığı yerde verilecek olan karar, bundan sonraki yaşamınızı derinden ve geri dönülmez bir biçimde etkileyecektir. Aynı kişisel hayatta olduğu gibi siyasette de “yol ayrımı” tespitini yapabilmek ciddiyet ister. Ama bir adım fazlasına da ihtiyacınız var; böyle bir tespiti yapmak sadece ciddiyet değil, aynı zamanda cesaret de ister. Yol ayrımı, hem daha önce yürüdüğünüz yolun sonuna gelindiğini, hem de bir tercih yapmak zorunda olduğunuzu gösterir.
Aydınımız, böyle tercihlere fazla kıymet vermez. Tespiti, tercihin önüne koyar. Herhangi bir tavrı içermeyen bir tespitin büsbütün değersiz olduğunu söyleyemeyiz. Böylesi bir “aydın düşmanlığını” önümüze koyacak halimiz yok. Ancak düşünce dünyamızın lafları kendinden büyük tespitlerinin altında kalmaya da niyetimi yok. Tersine, yol ayrımı tespitini yapacaksak, geçmişte yürünen yolun da bittiğini kabul edeceğiz. Dahası tespiti tavra dönüştürmenin yollarını arayacağız.
İşte bu düşüncelerle 13 Eylül gibi İstanbul’da toplanan “Türkiye’nin Geleceği: Sosyalist Cumhuriyet Konferansı”, hem bir tespit yapıyor, hem de yol ayrımını mantıki sonuçlarına götürüyor. Konferansın hem ana tespiti, hem de sonuçları üzerinde durmak lazım. Konferansın tartıştığı iki düzlem bulunuyor.
Birinci düzlem; 100 yıllık Türkiye tarihinin hangi zemin üzerinden şekillendiği üzerinedir. Böylece tarihsel bir okuma içerisinde süreklilik ve kopuş dinamikleri açığa çıkarılıyor. Birinci düzlemin önemi sadece Cumhuriyet’in nasıl okunması gerektiğinden fazlasıdır. Bu olsa olsa ikincil önemdedir. Ama esas önemli olan şey, tarihsel olarak ilerlemenin bugünkü zemininin ne olması gerektiğinin açığa çıkarılmasıdır.
İkinci düzlem ise birinciye bağlıdır. 100 yıl içinde emperyalist-kapitalist sistem ile sınıflar mücadelesinin bir türevi olarak şekillenen bugünkü sistem, açtığı Cumhuriyet ve Anayasa tartışması ile bugünkü meşruluğunu üretmenin peşindedir. Dolayısıyla yol ayrımı dediğimiz şey; buradan geriye dönüşün olmadığının, yeni kurulan rejimin artık kendi dinamikleri üzerinde şekillendiğinin gerçeğidir. Ancak bunun sonuçları vardır. 100 yıl öncenin Batılılaşma, Anayasacılık, laiklik gibi olguları sermaye düzeni açısından geride kalmış öykülerdir. Bugün emperyalizm ile entegrasyon baskın bir ögedir ve bunun sonucu ne olursa olsun “katlanılması” gereken bir zorunluluktur.
Konferansın tartıştığı bu iki düzlemin sonucu ise geriye dönüşsüz bir biçimde şekillenen rejimin, Türkiye’nin önündeki diğer seçenekleri bütünüyle elediği gerçeğidir. Diğer seçeneklerin ortak kümesi “demokratik cumhuriyet” tezidir. Bu tez aslında bugün Kürt siyaseti tarafından sıkça dillendirilse de, farklı varyasyonlarla tüm muhalefet güçlerince ifade edilmektedir. Konferans, bu seçeneğin gerçekleşmesi mümkün olmayan bir fanteziden ibaret olduğu gerçeğini ortaya koyuyor.
Bu tezin dışında kalan, soldaki kimi çevrelerce dillendirilen “devrimci cumhuriyet” tezi ise iyi niyetli ama rengini ortaya koymak konusunda çekinik kalan bir tezdir. Dolayısıyla da bu tezin mantıki sonuçlarının nereye götürüleceği, solun önümüzdeki dönem nasıl bir konum alacağı ile de yakından ilgilidir.
Bu nedenle ısrarla Cumhuriyetin, sosyalist cumhuriyet tezi ile yeni bir içerikle kurulması gerektiği konferans tarafından ısrarla dillendiriliyor. Dahası, böyle bir cumhuriyetin ilkeleri, ilk kalkış noktası ve moda ifade ile “ilk 100 gün” programı bile ortaya koyuluyor. Ancak bu programatik hattın, aynı zamanda toplumsal dinamiklerle de nasıl buluşması gerektiği; Anayasa, Cumhuriyet, emperyalizme karşı mücadele gibi başlıklarda “hangi hattın ileriye doğru zorlanması gerektiği” de konferans tarafından ortaya konulmuş durumda.
Dolayısıyla, tespiti tavra dönüştüren bu yaklaşımın hakkını vermek gerekiyor. Zaman dostları tercih yapmaya zorlarken, dostların da bu tercihi “en azından” diyerek değil, “şundan aşağı kurtarmaz” diyerek yapması “zamanın ruhuna” uygun olacaktır.
Yol ayrımına bir de soldan bakmak, dostların kararını kolaylaştıracaktır.
Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı’ndaki 12 hocanın görevine Tamer Karadağlı’nın “bunlar muhalif” şikâyeti üzerine son…
Konser harcamaları gerekçesiyle ABB’ye düzenlenen ve 13 kişinin gözaltına alındığı operasyonun ardından gazeteci İsmail Saymaz…
ABD Başkanı Donald Trump, Birleşmiş Milletler BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada, “Gazze’deki savaşı derhal durdurmamız…
Sulh ceza hakimliği TELE1 Genel Yayın Yönetmeni, Sorumlu Müdürü ve program moderatörü hakkında adli kontrol…
MHP Lideri Bahçeli TRT Haber'e yaptığı açıklamada dikkat çeken ifadeler kullandı. Daha önce Türkiye-Rusya-Çin ittifakı…
Ankara Büyükşehir Belediyesi, konser harcamalarıyla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında yapılan gözaltılara yönelik bir açıklama yaptı.…