Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

‘Boykot’ a nasıl geldik?

Reklam

Fatma Zafer

Başta ABD olmak üzere küresel güçlerin yeryüzünde yarattıkları, doğal olarak ülkemizin de payını fazlasıyla aldığı , giderek artan sorunlar  sabrımızın sınırlarını zorlayadursun ,  öylesine akıl almaz yenileriyle karşılaşıyoruz  ki, artık sorunlarla birlikte yaşamaya alışmak gibi bir lüksümüz kalmıyor. İktidar kişiyi bozar, diye biliriz. Ama bu kadar mı?! Netanyahu, Trump ve şakşakçıları savaşlara salt ekonomik ve siyasal açıdan bakıyorlar, “etik yükümlülük” hissetmiyorlar. Bağımsız uzmanların da belirttikleri gibi küreselleşme projesi fos çıkmıştır; Trump şimdi harıl harıl yeni projeler aramaktadır. Ancak tüm bu çaba,  kapitalizmin ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Dolayısıyla sorunlarımızın müsebbibi, yalnızca ülkeyi yönetenler değildir. Ama bu, içinde bulunduğumuz zorlukları hafife almak anlamına da gelmez.

Şu sıralar konuya dokunan atasözlerimizi fazlaca hatırlar olduk. “Tok açın halinden anlamaz”, “Allah açlıkla terbiye etmesin”, “Allah insanı gördüğünden ayırmasın”, “Aç yeri başka acı yeri başka”, “Karnı tok sırtı pek”, “Tok evin aç kedileri” “Gözünü toprak doyursun”…  Ülke nüfusu 84 milyon 68 bin 273 kişi. 25.5 milyondan fazla kişi açlık sınırının altında. 51 milyondan fazla kişi yoksulluk sınırının altında. 76.5 milyondan fazla tüketici aç ve yoksul olarak yaşamını sürdürmeye çalışıyor. ( TÜİK 2021 verileri)

“Toplumsal yaşamın temelinin ekonomik faaliyet tarafından belirlendiği” savı her tarihsel dönemde doğrulanmıştır. Neoliberalizmle birlikte çağdaş toplumda tüketim, yaşam tarzı haline getirilirken günümüzde yoksulluğun dünya genelinde derinleşmesine karşın, sermaye sınıfının neoliberal kapitalizmin kârlılığı en üst düzeye çıkarma hırsı, inadı, emekçi halkları giderek derinleşen geçim sıkıntısı kriziyle baş başa bırakmıştır. Öyle ki, örneğin ülkemizde çaresizlikten  “gerçeklere” sırtını dönmüş, “yaşıyoruz işte” uysallığıyla yaşamı sürdürenlerin sayısı hızla artmaktadır. Çoğumuz Amerikan oyun yazarı Samuel Beckett’in oyunundaki gibi  “GODOT”yu bekler” modundayız. Ne olacağını bilmeksizin, gelmeyeceğini bile bile beklemek, sonu hüsranla biten bir bekleyiş…

Gerçeklerden kaçmak durumu değiştirmez. Ancak gerçeklikle yüzleşmeyi bilmemek de olasıdır. Toplumun tüm kesimlerinin sorunlarını tek tek sıralamanın gereği yok kanımca. Tümü birbirlerinden farklı düşüncelere sahiptirler, ortak noktalarıysa yaşamlarından hoşnut olmamalarıdır. İşin düşündürücü yanı, acı çekmemek için kayıtsızlığa sığınmış olanların arasında gençlerin de oluşudur. Gerçeklikle ilişkilerinde kendini belli ediyor kayıtsızlıkları;  yaşamları hiç kolay olmamasına karşın yakınmıyorlar.  Hani o geleceğimiz diye övündüğümüz, toplumsal üretim- tüketimde belirleyici bir rol oynayan, barışta ve savaşta güvenebileceğimiz, toplumu değiştirme, dönüştürme, yenileme potansiyeline sahip olan gençlik kesimi!

Sonunda bu da oldu. “Ev gençliği” kavramı sosyoloji literatüründe yerini aldı. İngilizceden dilimize çevrilen kavram: “Ne çalışan, ne okuyan, ne de iş arayan “ ya da “ne eğitimde ne istihdamda” olan 15- 25 yaş arası gençler için kullanılıyor. Ekonomik olarak ailelerine bağlılar.  Araştırmalara (2024)  göre ülkemizde ev genci sayısı 4 milyon. Neden ev genci olduklarını bilmem söylemeye gerek var mı? Ama bazı tuzu kuru sosyologlar ve psikologlar boş durmuyorlar, geçim derdinin üstünü ustalıkla örtüyorlar.  Neoliberal kapitalizmin yarattığı yeni sorunlardan biri de yine İngilizcesi İncel olan, dilimize “istemsiz bekarlık “ olarak çevrilen bu kavram, medeni durumu kastetmiyor;  Mizojini ( kadın düşmanlığı) ile birlikte anılıyor.  Küresel sağcı bir akım olarak tanımlanıyor. (Arama motorlarıyla, haklarında yapılan çok sayıda araştırmaya ulaşılabilir.) Ne yazık ki kadın düşmanlığı şiddet, tecavüz ve cinayetle sonlanabiliyor. Bunu engellemek için yönetimlerin toplumsal cinsiyet eşitliğini kavramış olmaları büyük önem taşıyor.

Kabakçı Mustafa’lar” ise (Tabiri olumlu anlamda kullanıyorum.) sanılanın aksine,  “en alttakiler ”den değil, gelişmiş kapitalist ülkelerden çıkıyor. Peki, reklamların gediklisi BOY KOT (pantolon)dan tüketim boykotuna nasıl gelindi? [1]

Tarih, hak arayışındaki gençlik eylemleriyle doludur. Bu arada boykotun 1880 yılından beri tüm dünyada bir direniş biçimi olduğunu öğreniyoruz. Bugün bile dünyadaki boykot eylemlerine tanık olmuyor muyuz? Anayasamızda boykot haklarının hukuksal dayanağını oluşturan iki madde göz ardı edilerek en başta ebeveynlerin tepkisini çeken uygulamalara gerek var mıydı?  Ya tutukluların içinde bulundukları kötü koşullar? İddialar teyide muhtaçtır kuşkusuz; yetkililer bu durumun aksini savunsa da kafalardaki kuşku bulutlarını dağıtmaya yetmiyor.

Üniversite öğrencilerinin başlattığı protesto eylemlerinin, genç öğrenciler ve genç işçiler tarafından da desteklenmesi, öncelikle tüm boyutlarıyla gündemimizden hiç düşmeyen eğitim sistemimizdeki sorunları akla getiriyor.  Bu kapsamlı konu zaten herkesin malûmu; ama sorunların üzerinde durulmayan bir parçası,  Saraçhane’den boykota, yaşanan olaylarda açıklayıcı oluyor: Eğitim kişiyi özgürleştirirse değerlidir. Bu bağlamda sanat insanların duygu ve düşüncelerini harekete geçirir. Peki, gençlerimiz sanata ulaşabiliyor mu? ( Örneğin devlet tiyatrolarının bilet ücretleri bile giderek artış gösteriyor) Ama en azından TV kanallarının bilim ve sanatla beslenmesi için yetkililerin girişimlerde bulunması gerekmez mi? Bu gerçekleştirilmediği için ilgi, dizilere ve yemek programlarına kayıyor. Denilebilir ki, küresel kültür tüm dünyayı esir aldı. Ama teslimiyetin bu kadarı? Olan;  işçisi, işsizi, emekçisi, öğrencisiyle gençlere oluyor. Gerçeğin peşine düşmekte ısrarcı olanlarınsa önü neden kesiliyor.

Tutuklanan gençlerimiz ortak duyguların tetiklenmesi sonucu hukuk dışı değil, insanca bir eleştiri, bir uyarıyla ses verdiler;  yetkililere sorumluluklarını hatırlattılar. Bunu somut argümanlarla açıklamak ve bu tür olaylar karşısında başka politik olanakları denemek gerekirken yanlışta ısrar yararsızdır. Üstelik tutuklu; hükümlü de değil bu gençler. Çoğu geleceğini aramak için neden yurtdışına gitmeyi hedefliyor? İnsanın en temel ihtiyaçlarının bile, doğaya aykırı bir biçimde üstünü örtmekle, hak arayanların sesini susturmak bu çağda artık mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla kamusal alanı gençlerin kullanımına bırakmama kararlılığı, yok yere şiddete kapı aralamak olacaktır.

Değişen koşullarda toplumu korumak için önlem alacağı yerde, kutuplaşma çatışmalarıyla boşa zaman tüketen siyasetçiler öncelikle her şeyi kontrol edemeyeceklerini anlamalıdırlar. Dünya siyasete egemen olan köhnemiş, pragmatist bakış açısı yüzünden karışıyor. Öncelikle bu değiştirilmeden la rahate fid dünya!

[1] Kadınların evrimsel bir özellik olarak öznellikleri, bir başka deyişle kendilerini ve çevrelerindeki dünyayı nasıl algıladıklarına ilişkin öznel bakış açısı için  kadın öznelliği kavramı kullanılıyor. Şiddeti erkek cinsi kadar deneyimlemedikleri, buna karşı savunma taktikleri de  geliştiremedikleri halde , kadınlar toplumsal hareketlere şiddete baş vurmadan hem katılımı genişletiyorlar hem de direnç artışı gösteriyorlar

Reklam

Önceki Haberler

Veli-Der Ankara Şube Başkanı Hülya Daran Deveci’den Proje Okulları’na tepki

Veli-Der Ankara Şube Başkanı Hülya Daran Deveci, Yurtsever TV'de yayınlanan Bir Bakışta Gündem programında gündemde…

14 Nisan 2025 21:20

Hazine borçlanmaya devam ediyor

Hazine ve Maliye Bakanlığı, bugün gerçekleştirdiği hazine bonosu ve devlet tahvili ihalelerinde 14 milyar 323,3…

14 Nisan 2025 17:57

Resul Emrah Şahan’ın tutukluluğuna itiraz reddedildi

Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan'ın tutukluluğuna yapılan itiraz, İstanbul 45. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından…

14 Nisan 2025 17:12

Eğitim Sen ve Eğitim-İş’ten MEB’in ‘sürgün’ kararını karşı ortak açıklama: Proje okulları atamaları durdurulsun

Eğitim Sen ve Eğitim-İş, proje okullarına MEB tarafından yapılan atamalar sonrası öğretmenlerin sürgün edilmesine ilişkin…

14 Nisan 2025 16:46

Bakan Tekin alınan kararı savundu: 38 bin öğretmenin görev süresi doldu

Proje okullarına yapılan atamalar sonrası öğretmenlerin sürgün edilmesine ilişkin açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Tekin:…

14 Nisan 2025 16:33

Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğuna yapılan itiraz reddedildi

23 Mart'ta tutuklanan ve ardından görevden uzaklaştırılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Murat Ongun'un tutukluluğa…

14 Nisan 2025 15:16
Reklam