Türkiye’nin bağımsızlık savaşında Sovyet Rusya hükümetinin TBMM hükümetine silah ve para yardımı iyi bilinen, belgeli, üzerinde çok sayıda akademik çalışma yapılmış bir konudur. (Örneğin bkz. Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Ankara: Atatürk Araştırma Merkezi, 1999). Buna karşı İslamcı ve ülkücü faşist antikomünist çevrelerin arada bir dile getirdikleri patetik bir efsane vardır. Milli Savunma Üniversitesinin rektörü, tarih “profesörü” Erhan Afyoncu, geçenlerde bu efsaneyi yeniden dolaşıma soktu. Afyoncu’nun hiçbir yeni argümanı, tanığı veya belgesi yok, bildiğimiz yalanı bir kez de onun ağzından duymuş olduk. Bu arada, Erhan Afyoncu’nun tarih bilgisi o kadar derin ki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın “Viyana önünde Kızılelma için can verdiğini” sanıyor. (Bkz. https://x.com/eafyoncu/status/1808254414852890656. Merzifonlu Viyana yenilgisinden sonra Belgrad’da padişahın fermanıyla idam edildi).
Afyoncu’nun yeniden dolaşıma soktuğu iddiaya göre Kurtuluş Savaşında Sovyet Rusya’nın Türkiye’ye verdiği altınlar, 1920’de devrilen Buhara emirliğinin yerine kurulan Buhara Cumhuriyetinin hazinesiymiş. Buhara Cumhuriyeti “cumhurbaşkanı” Osman Kocaoğlu, Afganistan’a kaçan Buhara emirinden kalan hazinedeki 100 milyon altın rubleyi Türkiye’ye yardım amacıyla Lenin hükümetine vermiş, ama Lenin bu paranın çok azını (18 milyon altın kadarını) TBMM hükümetine göndermiş, kalanını vermemiş. İddia bu. Osman Kocaoğlu, Buhara emirliğini Bolşeviklerin yardımıyla deviren Genç Buharalıların sağ kanadından bir Özbek milliyetçisiydi. Başkurt milliyetçisi Zeki Velidi Togan gibi o da bir süre Bolşeviklerle anlaşmış sonra da Basmacı ve karşıdevrimci saflara geçmişti. Son Buhara emiri Alim Han gibi Afganistan’a kaçan Osman Kocaoğlu, Basmacılarla birlikte Bolşeviklere karşı savaşan Enver Paşa’nın öldürülmesi üzerine Afganistan’dan Türkiye geldi. Bütün ömrü boyunca yeminli bir SSCB düşmanı oldu. Onun oğlu Timur Kocaoğlu da CIA’nin soğuk savaştaki antikomünist propaganda aygıtı olan Radio Free Europe’ta tam 17 yıl çalıştı. Baba ve oğul 1962’den beri bu iddiaları dile getirdiler ancak hiçbir zaman hiçbir belge veya tanık gösteremediler. Ancak iddianın ilk sahibi onlar değil, bizzat devrik Buhara hanıydı.
Son Buhara emiri Alim Han, Afganistan’dayken yazdığı veya yazdırdığı Fransızca bir kitapta hazinesine Bolşeviklerin el koyduğunu ve Bolşevik komutan Frunze’nin emriyle bu hazinenin vagonlara yüklenerek Rusya’ya gönderildiğini iddia etti. (Bkz. Said Alimkhan, La Voix de la Boukharie Opprimée, Paris, 1929, sf. 62-63. Ayrıca bkz. Shawn T. Lyons, “Where is the gold of Amir Said Alimkhan: An Uzbek metaphor for the past”, Central Asian Survey 14:1, 1995, sf. 5-16). Alim Han hazinesinde ne kadar altın veya para olduğunu yazmamış. Alim Han’ın Fransa bankalarında da paraları vardı ancak Fransa hükümeti bu paraları ona vermedi. Alim Han’ın Afganistan’da sürgünde olduğu bir sırada hazine yanımda demek yerine Bolşevikler çaldılar demesi kendi çıkarları açısından gayet mantıklı değil mi? Hazine bende dese hedef haline gelirdi. Ayrıca halkı Bolşeviklere düşman etmek için gayet kullanışlı bir yalan değil mi? Şimdi biz antisovyetik propagandanın hangi kanadına güvenelim? “Frunze hazineyi vagonlarla götürdü” diyen despotik emirci feodal kanadına mı, yoksa “altınlar hazinedeydi, biz onları Sovyetlere verdik ama onlar iç etti” diyen Basmacı milliyetçi burjuva kanadına mı?
Bir de Raci Çakıröz’ün 1990 yılında yayımlanmış anıları var. Çakıröz, Birinci Dünya Savaşında Rusya’ya esir düşmüş ve sonra esaretten kaçarak Türkistan’da gezmiş bir Osmanlı subayı. Buhara emiri devrildiği zaman yani Eylül 1920’de Taşkent’te bulunuyor. Taşkent’teyken emirin hazinesinin yağmalandığını duymuş. “Emir Alim Han, etrafındakilerle birlikte bir miktar mücevher ve altın alarak” kaçtı diyor. (Bkz. Raci Çakıröz, Çarlık ve Bolşevik Rusya’da 10 Yıl, Belge Yayınları 1990, sf. 65). Buhara emiri kaçtığı zaman hazinenin bir kısmının götürülmesi bir kısmının da bizzat emirin adamlarınca yağmalanması hayatın akışına uygun bir olaydır. Nitekim emirin kendisi de 1929’da Fransızca yayımlanan kitabından önce de hazinesinin yağmalandığını söylemiş ve yaymıştır. Hazinenin kendi adamlarınca veya yağmacı kalabalıkça değil de Bolşeviklerce yağmalandığını söylemesi de emirin çıkarına uygundur. Raci Çakıröz, o sırada Buhara’da olsaydı veya en azından anılarını Osman Kocaoğlu’nun iddialarından ÖNCE yazmış olsaydı ona daha güvenilir bir tanık gözüyle bakabilirdik. Oysa Çakıröz, şöyle yazıyor: “Ben Taşkent’teyken Buhara Geçici Hükümetinin İstiklal Savaşı vermekte olan Ankara hükümetine para yardımında bulunduğunu haber aldım. Maalesef bu yardım bizim gazetelerde Rus para yardımı şeklinde geçmiştir. Ancak son zamanlarda (abç) yetkili kimseler bu olayın iç yüzünü aydınlatmışlardır”. Belli ki Çakıröz, kendi anlatısını sonradan Osman Kocaoğlu’nun iddiasına göre biçimlendirmiştir. Nitekim “sonradan öğrendiğime göre (abç) Buhara hükümetinin Ruslar aracılığıyla Türk hükümetine yaptığı 100 milyon altın rublelik yardımdan Ankara hükümetine ancak 10 milyon altın ruble ulaşabilmiştir” (agy, sf 68). Açıktır ki Raci Çakıröz güvenilir bir tanık değildir, tarafsız hiç değildir, sonradan Kocaoğlu’ndan duyduğu iddiaları gerçek diye bize sunmaktadır. Tipik bir “bozacının şahidi şıracı” vakasıdır bu. Çakıröz ayrıca “Ruslar Buhara halkından ve saraydan topladıkları (yalnız benim bildiğim) 12 vagon dolusu altın ki aralarında çok ağır bir altın avize vardı, ziynet ve çok kıymetli kuzu derilerini Moskova’ya götürdüler” diye bir palavrayı da eklemiştir. Sanırsınız Raci Çakıröz o altın avize vagona yüklenirken oradaydı! Sen nerden biliyorsun Raci efendi? Orada mıydın? Kimden duydun neden söylemiyorsun?
Şimdi düşünelim. Birincisi: Buhara’nın böyle bir parası vardıysa neden doğrudan Ankara’ya göndermesinler ve neden Moskova üzerinden göndermek istesinler? Osman Kocaoğlu gibi antikomünist bir şahıs neden komünistlere bu parayı vermek istesin? Sadece bu durum bile iddianın deli zırvası olduğunu kanıtlar. İkincisi: Hadi diyelim ki bir şekilde 1921 yılında 100 milyon altın ruble TBMM’ye gönderilmek üzere Moskova’ya verildi, peki ama ondan sonra Buhara ile TBMM ilişkileri devam etti, acaba Buharalılar bizim gönderdiğimiz 100 milyon altını aldınız mı diye sormazlar mıydı? Sorunca da hayır sadece 18 milyon kadar aldık yanıtını almazlar mıydı? Peki, bu kadar büyük bir farkın yaratacağı infiali TBMM zabıtlarında, başka resmi belgelerde veya anılarda okumaz mıydık? Nerden baksanız yine bir deli zırvası ve akıl ve izana sığmayan bir palavra. Buhara Cumhuriyetinin TBMM ile ilişkiler kurduğu, temsilci gönderdiği, Mustafa Kemal’in de Moskova’ya giden elçilik heyetinin yanına “ilmi heyet” kılığında casuslar gönderdiği de iyi bilinen, belgeli bir gerçektir. Nitekim 1922 yılında, Buhara Halk Cumhuriyetinden bir heyet Sakarya Zaferi şerefine Ankara’ya gelmiş ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa tarafından kabul edilmiştir. Hediye olarak Timur döneminden bir Kur’an ve üç kılıç getiren heyet, kılıçlardan birinin İzmir’in işgalden kurtuluşunda şehre ilk girecek komutana takdim edilmesini rica etmiştir. Peki, bu heyet Ruslara verdikleri 100 milyon altın rublenin akıbetini Mustafa Kemal’e söylemedi mi? Atatürk bunu bildiği halde sustu mu?
Milliyetçilik dünyanın her yerinde böyle işler. Bir altın çağ efsanesi ve şanlı bir geçmiş yanılsaması yaratır. Nitekim Özbek milliyetçileri de perestroyka ve Sovyet sonrası dönemde bu palavrayı yeniden canlandırmaya çalıştılar. Özbek ulusunun şanlı günlerinin anısı olan devasa hazinesini Sovyetlerin yağmaladığı efsanesi kuşkusuz güzel bir propaganda aracıydı. Oysa ironiye bakın ki Özbek ulusunu yaratan bizzat Bolşevikler oldu.
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’in de bulunduğu 26 kişi hakkında 15 yıl 6 aya…
Kadıköy Dayanışma Sahnesi'nde taşıdığı pankart nedeniyle tutuklanan Esila Ayık için tutukluluğuna devam kararı verildi.
Mersin'deki Soda Kromsan fabrikasında toplu iş sözleşmesi imzalandı.
CHP'nin 4-5 Kasım 2023'te yapılan 38. Olağan Kurultayı'nda "para karşılığı oy kullandırıldığı" iddialarına ilişkin yürütülen…
Gençlere evlilik çağrısını her fırsatta dile getiren Erdoğan, ekonomik sorunları görmüyor. Vakıflar Haftası Kutlama Programı'nda…
Tutuklu İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun X hesabına erişim engeli kararı veren hakimin, Sezgin Baran Korkmaz…