Emperyalizmin patronları
Trump’ın bu toplantısı sadece Elon Musk’a karşı bir yanıt değildir. Bu toplantı diğer gelişmiş ekonomilere olduğu kadar, hatta ondan da öte Çin’e bir gövde gösterisi niteliğinde görülmelidir. Oracle CEO’su Safra Katz’ın konuşmasında, Trump’a, ABD başkanı olarak “Amerikanın gelişimciliği”ni açığa çıkarma gayreti dolayısıyla teşekkür etmesi önemlidir.
Bazı toplantılar vardır ki, bir bomba ile uçurulduğunda dünya rahat bir nefes alır. Bilindiği üzere Hitler’in komutanlarıyla yaptığı bir toplantı için iki kutu içine yerleştirilmiş bomba düzenekleri hazırlanmış ve işleme oyulmuş. Ne var ki, kutulardan biri maalesef yetiştirilememiş, diğeri ise amaçlanan hedefe yerleştirilememiş olarak, sonuçta dünyayı kana boyayan Hitler değil de, Hitleri öldürmeyi planlayan kişi öbür dünyayı boylamış.
Buna analojik bir masayı da geçen günlerde Trump Beyaz Saray’da toplamış. Masada kimler yok ki; Microsoft’un kurucusu Bill Gates, Apple’ın CEO’su Tim Cook, Oracle CEO’su Safra Katz, Open AI CEO’su Sam Altman, Google’un kurucusu Sergey Brin, Google’un CEO’su Sundar Pichai, Meta CEO’su Mark Zuckergerg. Bunların hepsi milyarlar tutarındaki yatırımlarıyla hem dünyamızı gözlüyor, hem denetliyor, hem de yönlendiriyor. Demem şu ki, böylesi devasa fonlar salt birkaç insana inanılmaz refah sağlamakla kalmıyor, mesele sadece dağılım konusu olsaydı bu denli büyütmeye değmezdi, fakat burada asıl konu ufak bir zümrenin elinde yoğunlaşan devasa kaynakların hemen hemen tüm dünyayı denetlemede kullanılıyor olmasıdır. Kamusal işlemlerin özelleştirilmesinin sonucu budur! Bana göre toplantının ana özelliği, Trump’ın önce kendisini destekleyen, daha sonra kendisinden kestiği fonları büyük bütçe yapımımda kullanmasına karşı çıkan Elon Musk’la ters düşmesine bir mesajdır. Beyaz Saray’a çocuğu ile gelip, çocuğun burnunu karıştırdıktan sonra başkanın masasına elini sürmesinden dolayı masanın değiştirilmesine sebep olan Musk da bunu haketmişe benziyor. Bu toplantıya Trump’ın haketmediği düzeyde daha nezakete uygun katılan grup arasında Mark Zuckerberg belki de bunu ima ederek, büyük şirketlerin CEO’ları ile çoğu zaman bir araya gelemediklerinden söz ederek, böylesi birliktelikten haz aldığını belirtmekle yetinmiştir.
Trump’ın bu toplantısı sadece Elon Musk’a karşı bir yanıt değildir. Bu toplantı diğer gelişmiş ekonomilere olduğu kadar, hatta ondan da öte Çin’e bir gövde gösterisi niteliğinde görülmelidir. Oracle CEO’su Safra Katz’ın konuşmasında, Trump’a, ABD başkanı olarak “Amerikanın gelişimciliği”ni açığa çıkarma gayreti dolayısıyla teşekkür etmesi önemlidir. Bu mesaj, yapay zekâ alanında tek güçlü takip Çin’e karşı hem ilave destek almak hem de Çin’e gözdağı vermek üzere gayet planlı bir ifade olsa gerek!
Derler ki, ABD serbest girişim, sınırsız atılım ve özgürlükler diyarıdır. Trump’ın başkanlığındaki toplantıya davetli kurucular ve CEO’ların temsil ettiği kuruluşlara baktığımızda, bunların her biri her an yeryüzündeki tüm insanların nerede olduklarını, neler yaptıklarını gözetleyebilecek ve denetleyebilecek kuruluşlar olduğunu görürüz. Üstelik Internet ağları ya da yapay zekâ alanları gibi kullanım alanı ve etki sahası itibaritle kamusal nitelikli olan, bundan dolayı tüm bu alanların kamu denetim ve gözetiminde olması gerekirken bu alanların özel kuruluşlar olarak kurulması ve örgütlenmesi insan haklarına, kamusal bağlamda karşılıklı olarak devlet haklarına karşıttır. Ne var ki, sistem kapitalisttir, ülke ise her yönü ile insan haklarına saygılı olduğunu(!) dillerden düşürülmeyen ABD’dir.
Ne yaparsınız; güç her şeye kadirdir! İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde Dünya Bankası ve IMF gibi kapitalist dünyanın denetçi kuruluşları oluşturulurken, dünya para sistemi tartışmaları yaşanmıştır. Komisyonda İngiltere’yi Lord Keynes, ABD’yi ise Weiss adlı ismi cismi fazla bilinmeyen bir iktisatçı temsil ediyordu. Komisyonda Keynes’in Bankor adlı bir dünya parası önerisine karşın, Weiss’ın doları önermesi galip geldi ve bilindiği üzere değişen standartlarla 1972’lere kadar uluslararasu uygulamada kaldı. Keynes’in Weiss’den çok daha yetkin bir iktisatçı olmasına karşın, Weiss’ın arkasında ABD’nin olması Komisyonun galibi olmasını sağladı. Zira ABD komünistlerin genişlediği ve güçlendiği yenidünyada kapitalizmin “ağa-babalığı”nı üstleniyordu. Diğer bir deyişle, emperyalist politikalarla hakim olduğu alanlar nedeneiyle “ülkesinde güneş batmayan imparatorluk” sıfatını kazanmış olan İngiltere hakimiyet hakkını yeni emperyal güç olarak yükselen ABD’ye devrediyordu. Vaktiylde Londra’ya göre ortadoğu olan Kuzay Afrika, Anadolu ve batı Asya blokuna “ortadoğu” sıfatını uygun gören İngiltere, günümüzde bu bölgede İsrail’in de kurulmasıyla bölgenin yönetimini ABD’ye bırakmış gözükmektedir. İşte, günümüzün kaynayan hareketlenmesiyle, ABD uşaklığı altında devlet yıkımlarına ve yeni devlet yapılandırma çabalarına tanık olmaktayız. Bu ne hırstır ki, devletlerin savaşlar ve kan pahasına kurulduğu gerçeğine gözlderini kapayanlar, arkalarına aldıkları emperyalist güçle devlet kurma yoluna girmede bir beis görmemektedir. Bu ne gaflettir ki, bir emperyalist gölgesinde kurulan bir yapay devletin, her an hesap verme zorunda olacakları, hatta ileride emperyalistin emrinde nasıl baderelere sürükleneceği ya da kurban edilebileceği düşünülmemektedir. Hele de giderek sıkışan küresel kapitalizm ortamında, kapitalist emperyalist bir devletin emri ve gölgesinde oluşturulan yoksul bir toplumun nasıl bir kaynak ve emek sömürüsüne muhatap olabileceği tasavurların dahi ötesindedir.
Kapitalizmin merkez ekonomilerinin çevre ekonomiler üzerindeki sömürücü hakimiyetini hâlâ algılayamamış olarak, bu hakimiyet ilişkisinde İkinci Paylaşım Savaşı’na kadar İngiltere’nin, savaş sonrasında ise ABD’nin öne çıktığı durumda yaşanan deneyimlere rağmen hâlâ öğrenmemiş olmalıyız ki, bu denli ddeneyim ve birikimlere rağmen halkların kaynaşması yerine emperyalist himayesinde devlet kurmaya kalkılıyor, özgür davranıldığı sanılıyor. Şunu da çok net ortaya koymak gerekiyor ki, emperalizm analizlerinde hakim sistemi ıskalayarak salt devletleri suçlamak süreci anlamamak demektir. İlişkilerin sürdürüldüğü sistem kapitalist olduğu sürece uluslararası borçlanmalar ve ticari ilişkilder dahi özünde emperyalist ilişki olarak uluslararası gelir ve servet transferine yol açar. Bu faslı kapatmadan şunu da belirtmek isterim ki, çevresel konumlu ülkeler üzerindeki emperyalist politika ve uygulamaları genellikle Batılı merkez ekonomilerde üretilen teori ve uygulamalarla aktarılmaktadır. Bu tür yayınların doğal olarak tarafsız olması beklenemeyeceği gibi, hatta yönlendirici olması da fekalade geçerlidir. Bu nedenle tercihim, emperyalizm teori ve uygulamalarını Lenin’i dahi aşarak, söz konusu politikalara muhatap olmuş ülke ekonomistlerinden öğrenmek yararlıdır. Bu bağlamda, Samir Amin, Amiya Kumar Bagchi ya da Prashad V gibi Hintli yazarlar öne çıkmaktadır.
11 Temmuz 2025 tarihinde Çin’li Profesör Zan Tao, Türkiye Dışİşleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi toplantısında bir konuışma yapmıştır. Bu toplantıdan ilginç pasajı burada aktarmada yarar görmekteyim:
“Atatürk’ün Osmanlı düzenini yıkıp laik, bağımsız bir cumhuriyet kurmadaki başarısı büyük beğeni toplamıştı. Bunu açıklayan iki temel neden var:
1. Türkiye’nin anti-emperyalist zaferi, Afrika-Asya direnişi için bir örnek olarak görülüyordu;
2. Türkiye’nin yaptığı devrim –laik ve milliyetçi olsa da- yalnızca kurumsal değil, aynı zamanda medeniyetçi bir amaç taşıyordu.
Ne yazık ki, günümüz dünyasında Türkiye’nin bu tarihsel deneyimi genellikle yanlış anlaşılıyor. Kemalizm’in modern mirasi giderek artan bir şekilde anti-emperyalist merceğinden değil, özünde neo-oriyantalizm ve “epistemolojik ırkçılık” olarak görülebilecek Batıdan ithal “kimlik siyaseti” çerçeveleri üzerinden yorumlanıyor.
Bana göre bu eleştiri çerçeveleri, özellikle post-modern Batı toplumularında bazı bağlamlarda değerli olmasına karşın, Türkiye’nin devrimci geleneğinin merkezinde yer alan emperyalizmnin yapısal eleştirisini gölgeleme eğilimi taşımaktadır.
Sözde Batılı eleştirel okullar bir zamanlar Batı modern emperyalizminin kurbanı olan Güney ülkelrine nasıl gelişecekleri konusunda ders vermeyi ve sürekli olarak bir öğretmen rolü üstlenmeyi sevmişlerdir. “
İzninizle, içinde tartışılacak çok değerli anlamlar olan bu alıntı ile bu haftaki yazıyı sonlandırayım. Gelecek yazıda, hem yukarıdaki pasajı biraz açalım, hem de Batı emperyalizmini yeren Çin politikasının olası sonuçları üzerinde kafa yoralım.
Tüm değerli dostlara güzel günler!