Nevzat Kalenderoğlu
Diktatörler için hikaye hep aynı; giriş, gelişme ve en önemlisi sonuç hep benzer kalacak.
Francisco Franco Bahamonde, İspanyol iç savaşı sırasında sağ cenaha liderlik ederek, savaş esnasında ve sonrasında antikomünizm rüzgarını da ardına alarak 1939 – 1975 yılları arasında İspanya’da diktatörlüğünü ilan ederek hüküm sürdü. Hitler dahil her diktatörün bıraktığı izler gibi, bugün hala hakkındaki görüşler ikiye ayrılıyor. İlki, Franco savunucuları; sosyal adaletsizlik ve işçi sınıfından haklarının üzerine basa basa yükselen “ekonomik büyüme” palavrasına sarılıyor… Diğer görüş ise antikomünizm kayığındaki Franco’nun, sürgün, infaz, hak gaspları eşliğinde kurduğu faşist bir diktatörlük.
İspanyol İç Savaşı başlamadan evvel de Franco hem İspanyol Ordusu’nda, hem de uluslararası savaş konjonktüründe, genç ve parlak bir asker olarak tanınıyordu. 1936’da, Cumhuriyetçi hükümete karşı sağcı milliyetçiler ayaklandığında ve iç savaş başladığında, İspanya’nın sosyalist hükümetine karşı Franco, faşistlerin doğal lideri olarak ön plana çıktı. Antikomünist dalganın üzerine binen faşist lider, Nazi Almanyası ve Mussolini’nin İtalyan faşizminden de desteğini aldı ve 1939’da iç savaşın sonunda ülkede tam kontrolü sağladı. İspanya tarihinin en kanlı diktatörü olan Franco, 36 yıla varan diktatörlük döneminde on binlerce Cumhuriyetçiyi kurşuna dizdirdi.
Franco yönetimi savaş sonrası faşist diktatörlüğünü batıdan destek gören ekonomi politikalarının ardına gizledi. Savaş sonrası “yeniden inşa” politikasını, yönetiminin 10. yılından sonra “ekonomik liberalizasyon” politikası izledi. Bugün destekçileri tarafından savunulan ekonomi programında turizm ve sanayi motor gücü iken, tabii ki harcı sosyal adaletsizlikten ve işçi sınıfına yönelik hak gasplarından oluşuyordu.
“Ekonomik büyüme” ile muhalefet partilerine yönelik yasaklar, sendikal hareketlerin yasaklanması ve siyasi tutuklamalar bir arada hayata geçirildi. Faşizmin olmazsa olmaz sacayaklarından “din” otoritesini de Katolik Kilisesi’nin desteğini arkasına alarak sağladı.
Uluslararası konjonktürde Batı ile ilişkilerini de güçlü tuttu. Soğuk Savaş döneminde faşizme destek ilk olarak ABD’den geldi. ABD Başkanı Harry Truman, 2. Dünya Savaşı’nın ardından tercihin “komünist diktatörlük”lere karşı “özgür dünya”dan yana kullanılmasını salık vermiştir.
1953 yılında Madrid Paktları olarak anılan anlaşmalar ile faşist Franco’ya ekonomik ve askeri yardımlar sağlandığı, karşılığında ise Kızıl Ordu’ya önlem amaçlı beş ABD askeri üssü kuruldu ve böylece antikomünist pakt ile faşist rejim arasında entegrasyon sağlandı.
ABD’nin bu desteği aynı zamanda, Birleşmiş Milletler’in Franco’ya karşı şüpheli tutumunda da yumuşamaya ve zamanla uyuma yol açtı. “Sovyet tehlikesi”ne karşı Avrupa’da Batı blokuna bir antikomünist müttefik daha…
Batı ile entegrasyon sürecinde ülke içerisinde ise baskı ve faşizmi tercih etti Franco. Siyasi partileri yasaklayan, baskılayan rejim muhalif sesleri susturdu, sürgün ya da infaz etti. Hak gasplarına kılıf olarak İspanyol milliyetçiliğini propaganda etti. Sınıfsal, bölgesel kimlikleri baskılamayı “ulusal birlik” olarak sundu. Asker kökenli yönetim, hem askeri hem de paramiliter gruplar ile toplumu hizaya getirdi.
Franco, Katolik Kilisesi ile de işbirliği yaparak, dini otoriteyi de devletin bir parçası haline getirdi. Faşizmin doğası gereği yine din, toplumu kontrol etmek için önemli bir aparat olarak efektif biçimde kullanıldı.
Ve futbol. Francisco Franco’nun kişisel futbol merakı ile genel olarak futbolun toplumlar üzerindeki etkisi faşizmin yerleşmesinde de önemli bir argüman olarak kullanıldı.
Franco, futbolu eğlence paravanı ardına sakladığı bir propaganda aracı olarak da işlevlendirdi. Franco’nun faşist iktidarı sırasında futbol, İspanya’da büyük bir sosyal etkinlik haline getirildi. Franco, futbolu halkı bir araya getiren “ulusal” bir etkinlik olarak desteklerken; bu sayede milliyetçi duyguları da pekiştirmeyi bildi.
Örneğin İspanyol devi Real Madrid, Franco’nun özel ilgili alanı idi. Faşist hükümetin desteğini alan Real Madrid, 1950-60 yılları arasında uluslararası alanda büyük başarılara imza attı. Diktatör Franco’nun uluslararası imaj ve propaganda aracı oldu. Kulübün başarıları “güçlü devlet” reklamına aracı olurken, “ulusal birlik” propagandasının bir timsali oldu. Gerçek toplumsal gerilimler, “ulusal birlik” potasında eritildi, kamuoyu uyutularak yönlendirildi.
Yine içeride de futbol Katalanlara karşı kullanıldı. Daha 19. Yüzyılın başlarında, tekstil sanayisi başta olmak üzere endüstri alanındaki gelişimi ile işçi sınıfının ortaya çıkmasını sağlayan Katalonya’da, 1931’de İspanya’da Cumhuriyet’in ilanından sonra sol, sosyalist düşünce kafasını doğrultmuştu. İspanyol İç Savaşı sırasında da, sosyalist ve komünist gruplar Cumhuriyetçi hükümeti destekleyerek, Franco’nun faşist güçlerine karşı savaşmışlardı. Savaşın sonunda sosyalist liderler Franco rejimi tarafından tutuklanmış veya öldürülmüştü.
Real Madrid’i ulusal bir sembol olarak seçen Franco rejimi, Katalanların temsilcisi Barcelona ile yeşil sahalardaki mücadelesinde tarafını “ulusal birlik”ten yana seçerek içeride de futbolu Katalanlara baskı ve propaganda aracı olarak kullandı.
Franco, İspanyol milliyetçiliğini pekiştirirken, Real Madrid ile Barcelona arasındaki rekabeti teşvik etti ve bir futbol kulübünü Katalan kimliğine karşı mücadelenin de simgesi haline geldi.
Franco sadece futbolu değil, İspanyollar için boğa güreşinin de kitleleri yönetmek için kullanılacak efektif araçlardan biri olduğunu keşfetti ve kullandı.
İspanya’da bugün ufak bir “azınlık” onun ekonomi gelişimine yaptığı katkıları propaganda ederek savunmaya çabalasa da hem İspanyol hem de dünya kamuoyunda Franco yönetimi, solcuları, muhalifleri kurşuna dizen, batılı müttefikleri ile omuz omuza antikomünizm mücadelesini verirken onbinlerce yurttaşına acı çektiren, eli kanlı, faşist bir diktatör olarak bilinmektedir.
Franco ve dönemine ait tüm semboller, heykeller meydanlardan birer birer kaldırılmaktadır.
Halkının, cumhuriyetçilerin, işçi sınıfının üzerine basarak İspanya ekonomisine verdiği sözde katkılarla, batının desteğiyle, komünizm heyulasını kendine siper ederek on yıllar boyu sürdürdüğü faşist diktatörlüğünün yerinde yeller esen tarihsel bir figür Francisco Franco Bahamonde. Diktatörler için hikaye hep aynı; giriş, gelişme ve en önemlisi sonuç hep benzer kalacak.
Bu haber en son değiştirildi 10 Ağustos 2025 11:07 11:07
20. yüzyılda insanlık reel sosyalizm deneyimi ile çağ atlarken, kapitalist emperyalist sistem ise bir tehlike…
Seçim süreçlerine dair iktidar tarafından öngörülen „tehditler“ nedeniyle Anayasa’nın değiştirilmesi gibi „önlemler“ alındığı dönemler oldu.
25 Kasım’da tanklar bir kez daha sokaklara çıktı. Meclis, devlet kurumları, Genelkurmay Başkanlığı ve Papadopoulos’un…
Faşist iktidarın dış politikası kendi ifadeleriyle “yeni ve dinamik”tir. Roma İmparatorluğu’nu referans olarak almakta ve…
Komünist Enternasyonal'in de belirttiği gibi, Nazi rejimi tekelci sermayenin en gerici ve en şovenist unsurlarını…
Türkiye Komünist Hareketi'nden (TKH) yapılan açıklamada Ermenistan- Azerbaycan arasında ABD'de imzalanan anlaşmanın Kafkasya'nın ABD ve…