Reklam
Kategoriler: PusulaPUSULA 213

II. Dünya Savaşı’ndan Bugüne Afrika’da Anti-Emperyalizm

Reklam

Hünerment Boral

Neredeyse insanlık tarihinin başından itibaren köleleştirilen, yeraltı ve yerüstü kaynakları talan edilen, açlığa ve yoksulluğa mahkum edilen Afrika’da emperyalizme ve kolonizasyona karşı verilen mücadele, kıtanın tarihini tanımlayan süreklilik gösteren bir savaştır.

Günümüz “Refah seviyesi yüksek, Modern ve Gelişmiş” ülkelerinin bugünkü “Refahının” tek sebebi başta Afrika olmak üzere dünyanın dört bir yanında işgal ettiği ve kaynaklarını bir vampir gibi sömürdüğü ülkelere borçludur.

İnsanlık tarihinin en eski kıtası olan Afrika’da bugün bile en temel insan haklarından/gereksinimlerinden mahrum olan, açlık hastalık ve yoksulluğun pençesinde can çekişen Afrika Halkları, sıtmadan, eboladan ölmekte, çocuklar kobalt madenlerinde ölesiye köle olarak çalıştırılmakta, eğitim ve sağlık hizmetlerinin eksikliğinden ölüme mahkum bırakılmaktadır. Bu sebepten dolayı “Gelişmiş” ülkelere iltica etmeye çalışırken ölüp/öldürülmekte veya “şanslı” iseler mülteci kamplarında iğrenç şartlar altında hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktalar.

Elbette Afrika Halkları ellerinde çiçekler ile “Efendilerini” karşılamadı ve halâ da karşılamıyor. Bireysel veya kitlesel, başarılı veya başarısız birçok başkaldırı ve isyan ve hatta bağımsızlığa kadar giden bu yolda hafızalara kazınmış önemli mihenk taşlarını inceleyeceğiz.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRA ANTİ-EMPERYALİST HAREKETLERİN ORTAYA ÇIKIŞI

1945’te sona eren II. Dünya Savaşı, küresel politikada derin bir değişime yol açtı. Savaşla zayıflayan Avrupa kolonyal güçleri, Afrika, Asya ve Orta Doğu’daki kolonilerinden gelen büyük bir direnişle karşılaştılar. Sosyalist hareketlerin yükselmesi ve Sovyetler Birliği’nin faşizme karşı zaferi, birçok Afrikalı lideri, bağımsızlık ve adalet mücadelesinin bir parçası olarak Marksist ideolojiye yönlendirdi.

Ancak savaşın sona ermesi, Soğuk Savaş’ın (1947-1991) da başlangıcını işaret etti. Bu küresel çatışmada Amerika Birleşik Devletleri ve kapitalist müttefikleri, dünya çapında sosyalist ve anti-emperyalist hareketlere karşı durmaya çalıştılar. 1950’ler ve 1960’larda birçok Afrika ülkesi siyasi bağımsızlık kazanırken, Batılı güçler, özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Britanya ve Fransa, bu ülkelerin ekonomik ve askeri olarak bağımlı kalmalarını sağlayacak neokolonyal kontrol mekanizmalarını devreye soktular.

Patrice Lumumba: Kongo Bağımsızlığının Şehidi (1960-1961)

Patrice Lumumba, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin (KDC) ilk demokratik olarak seçilen Başbakanı olarak Afrika’nın en önemli anti-emperyalist liderlerinden biriydi. 1960’ta Belçika’dan bağımsızlık kazanan Kongo, Lumumba’nın önderliğinde, Batılı güçlerin kontrolüne karşı koymayı hedeflemişti. Ancak, resmi bağımsızlığa rağmen Kongo, yabancı şirketlerin, özellikle Belçika ve Amerika’dan gelenlerin, kaynaklarını kontrol ettiği bir neokolonyal sisteme hapsolmuştu.

1960’ta Belçika Kralı’nın huzurunda yaptığı tarihi bağımsızlık konuşması, Lumumba’nın anti-emperyalist çizgisinin simgesidir. Bağımsızlık konuşmasında sömürgeciliği açıkça teşhir etmesi, Ekonomik bağımsızlık için mücadele, Orduyu sömürgeci etkiden arındırma girişimi ve  Katanga’nın ayrılmasına tepki göstermesi Lumumba’nın Belçika ve ABD’nin hedefi haline getirdi. Ocak 1961’de, CIA ve Belçika destekli bir ölüm timi tarafından tutuklanmış, işkence edilmiş ve öldürülmüştür. Lumumba’nın öldürülmesi, Afrika’da CIA’nın desteklediği ilk büyük operasyonlardan biri olmuş ve Kongo’nun Batılı güçler tarafından kontrol altında tutulmasına neden olmuştur.

Modibo Keïta: Mali’nin Sosyalist Lideri (1960-1968)

Modibo Keïta, Mali’nin bağımsızlığını kazandıktan sonra ilk Cumhurbaşkanı olarak göreve başlamıştır. Keïta, Fransa’nın ekonomik ve politik egemenliğinden kurtulmak için sosyalist bir yol izlemeyi hedeflemiştir. Mali bağımsızlığını kazanmış olsa da, ekonomi ve siyasi sistem, eski sömürgeci güç olan Fransa’nın etkisi altındaydı.

Mali’nin bağımsızlık mücadelesi, sadece bir ulusun sömürgeci prangalarını kırma süreci değil; aynı zamanda Afrika kıtasının emperyalizme, kapitalist sömürüye ve Batı hegemonyasına karşı verdiği topyekûn bir direnişin parçasıdır.

Bağlantısızlar Hareketi’ne katılması, Fransız para biriminden kopma çabası (CFA Frangı), Pan-Afrikancı çizgide durması Keïta’nın Fransa destekli bir darbe ile 1968’de devrilmesine yol açmıştır. Moussa Traoré adlı bir askeri lider, Keïta’nın sosyalist politikalarını tersine çevirerek Mali’yi kapitalist dünya düzenine geri sokmuştur. Keïta, hapis cezasına çarptırılmış ve ev hapsinde ölmüştür.

Thomas Sankara: Afrika’lı Che Guevara (1983-1987)

Thomas Sankara, Burkina Faso’nun en ikonik anti-emperyalist liderlerinden biriydi. 1983’te yaptığı bir darbe ile iktidara gelen Sankara, Batı’nın emperyalizmine ve Afrika’daki neokolonyal elitlere karşı doğrudan bir meydan okumaydı. Sankara’nın devrimi, ekonomik bağımsızlık, sosyalizm ve Pan-Afrika birliği konularında güçlü bir taahhütle şekillendi.

Thomas Sankara, emperyalizme ve kapitalizme karşı cesurca direnen bir devrimcidir. Onun dört yıllık kısa iktidarı, sosyalist ilkelerin Afrika’da ne denli güçlü yankı bulabileceğini ve halkın özneleştirilmesiyle ne büyük dönüşümlerin mümkün olduğunu göstermiştir. Sankara’nın deneyimini hem büyük bir kazanım hem de eksikleriyle ders çıkarılması gereken bir süreç olarak görebiliriz. Sankara, Afrika’nın “Che Guevara”sı değil, bizzat kendi tarihinin özgün devrimcisidir — ve bu, onu daha değerli kılar.

1984’te ülkenin adını Yukarı Volta’dan “Burkina Faso ”ya (Dürüst İnsanlar Ülkesi) değiştirmesi bile bu kültürel ve tarihsel kopuşu simgeler. IMF ve Dünya Bankası’nın dayattığı yapısal uyum programlarına karşı çıkarak, borç ödememeyi savunması, Kadınların askeri eğitime katılması, zorla evlendirmeye karşı yasalar, kadın sünnetinin yasaklaması… Sankara’nın bu cesur duruşu, onun Blaise Compaoré tarafından düzenlenen batı destekli bir darbe ile öldürülmesine yol açmıştır. Compaoré, Sankara’nın politikalarını tersine çevirmiş ve Burkina Faso’yu yeniden neokolonyalist bir yola sokmuştur.

Nelson Mandela: Apartheid’a Karşı Mücadele ve Kurtuluşun İhaneti (1948-2013)

Nelson Mandela, genellikle Batı medyasında barışçıl bir uzlaşının sembolü olarak sunulur. Ancak bu anlatı, onun mücadele ettiği sistemin sınıfsal ve emperyalist doğasını görünmez kılmaya çalışır. Mandela, yalnızca bir insan hakları savunucusu değil, sömürgeciliğe, emperyalizme ve kapitalist sömürüye karşı savaşan devrimci bir liderdir.

Mandela’nın mücadelesi, Güney Afrika’daki apartheid rejiminin sadece ırksal değil, aynı zamanda sınıfsal bir sistem olduğunu net biçimde ortaya koyar. Siyah işçi sınıfı, beyaz azınlık ve Batılı tekellerin kurduğu düzen içinde hem etnik hem ekonomik olarak eziliyordu. Mandela’nın liderlik ettiği Afrika Ulusal Kongresi (ANC), bu adaletsizliğe karşı direnişi başlattı. Özellikle ANC’nin silahlı kolu olan Umkhonto we Sizwe (Ulusun Mızrağı), yalnızca reform değil, devrimci dönüşüm hedefliyordu.

Ancak Mandela’nın uzun yıllar hapis hayatı ve 1990’lardan sonra ANC’nin neoliberal rotaya yönelmesi, bu devrimci çizginin yavaşça yumuşamasına neden oldu. 1994’te apartheid sona erdi, ama ekonomik apartheid devam etti: Güney Afrika’daki servet hâlâ beyaz sermaye sınıfının elindeydi. Mandela’nın bu dönemde uzlaşmacı bir çizgiye yönelmesi, emperyalist güçlerin baskısıyla şekillenmiş bir stratejiydi. Birçok komünist için bu, büyük bir çelişkiydi: Politik özgürlük kazanılmıştı ama ekonomik bağımsızlık sağlanmamıştı.

Aslında Mandela’nın mirası iki yönlüdür:

Bir yanda, halkların kurtuluşu için verdiği özverili mücadeleyle ilham kaynağı olmuş bir devrimcidir. Öte yanda, halkçı sosyalist dönüşümün emperyalizm karşısında nasıl sekteye uğradığını gösteren tarihsel bir örnektir.

Ibrahim Traoré: Emperyalizme Direnişin Yeni Cephesi (2022-…)

2022’de Burkina Faso’da Batı destekli hükümeti devirerek iktidara gelen İbrahim Traoré, emperyalizme karşı sert tavrıyla dikkat çekti. Fransa ile askeri ilişkileri kesmesi ve halkçı söylemleri, onu Afrika’da anti-emperyalist bir lider olarak öne çıkardı. Ancak komünist perspektiften bakıldığında, bu adımların aslında devrimci dönüşüm için yeterli olmadığı görülüyor. Üretim araçlarının özel mülkiyette kalması, toprak reformunun yapılmaması ve kamu ekonomisinin kurulmamış olması, halkçı söylemlerin sınıfsal dönüşüme dönüşmediğini gösteriyor. Traoré’nin Rusya gibi Batı dışı güçlerle kurduğu ilişkiler ise emperyalist düzenden kopuş yerine taktiksel bir yönelim olabilir.

Sonuç olarak, Traoré’nin gerçek bir devrimci lider olup olmadığı, sadece emperyalizme karşı duruşuyla değil, içerideki sınıf yapısını dönüştürüp dönüştürmediğiyle belirlenmelidir. Aksi halde bu süreç, halkın umutlarının sistem içinde yeniden yönlendirilmesinden öteye geçemez.

Sonuç: Afrika’da Anti-Emperyalizm Mücadelesi

Patrice Lumumba’dan Nelson Mandela’ya, Thomas Sankara’dan Modibo Keïta’ya kadar Afrika’nın anti-emperyalist liderleri, kıtanın bağımsızlık mücadelesinde kritik roller oynamışlardır. Ancak bu mücadele, sadece bağımsızlık ilanıyla bitmemiştir; ekonomik ve kültürel egemenlik, hala Batılı güçlerin elindedir. Afrika’nın anti-emperyalist mücadelesi, sadece siyasi egemenlik değil, aynı zamanda kıtanın doğal kaynaklarının, kültürlerinin ve halklarının özgürlüğünü elde etme yoludur.

Bu, Afrika’nın özgürlüğü ve bağımsızlığı için verilen uzun soluklu bir mücadelenin yalnızca bir bölümüdür!

Sahip Olduklarınız Bizden Çaldıklarınızdır!

Bu haber en son değiştirildi 20 Nisan 2025 02:56 02:56

Reklam

Önceki Haberler

Afrika

Afrika, Dünya siyaseti açısından gün geçtikçe önem kazanıyor. Türkiye siyasetinin gündemine henüz yeterince girmese de…

20 Nisan 2025 03:05

Emperyalizmin Politikaları ve Afrika’nın Uyanışı

İki kutuplu dünya düzeninin sona ermesinin ardından Afrika kıtasında son yıllarda yoğunlaşan batı karşıtı halk…

20 Nisan 2025 02:36

Afrika’nın “Yeşil” Sömürüsü

Bu yazıda ele alınan iklim adaletsizliği, kaynak sömürüsü ve neokolonyal politikalar, Afrika’nın emperyalist sistemle olan…

20 Nisan 2025 02:24

Türkiye’nin Afrika Politikaları: Sermaye Birikimi ve Hegemonya Arayışı

Türkiye’nin Afrika’ya yönelik politikaları, gelişmekte olan ve bölgesel güç hüviyeti gösteren bir kapitalist devletin tekelci…

20 Nisan 2025 01:59

Çin-Afrika ilişkileri: Önce ekonomi sonra siyaset

Çin’in, 19. ve 20. yüzyıldaki Batılı emperyalist ülkeler ile benzer bir iktisadi güce sahip olması,…

20 Nisan 2025 01:58

Saraçhane’ye yürümek isteyen öğrencilere polis ablukası

İstanbul'da üniversite öğrencileri, Saraçhane eylemlerinin 1'inci ayında Beyazıt Meydanı'ndan Saraçhane'ye yürümek için bir araya geldi.…

19 Nisan 2025 20:33
Reklam