
İlk faşist: Duçe Mussolini
10-08-2025 10:46Faşist iktidarın dış politikası kendi ifadeleriyle “yeni ve dinamik”tir. Roma İmparatorluğu’nu referans olarak almakta ve Akdeniz coğrafyasında hakları olduğunu düşünmektedirler.
Orhan Deniz
“Mussolini çok konuşuyor TARANTA – BABU!
Tek başına
yapayalnız
karanlıklara
bırakılmış bir çocuk gibi
bağıra bağıra
kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
korkuyla yanarak
durup dinlenmeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA – BABU
çok korktuğu için
çok konuşuyor!”
Dünyanın herhangi bir yerinde faşizmden bahsedildiğinde akla ilk gelen kişi herhalde Hitler ve akla ilk gelen ülke de herhalde Almanya olur. Oysaki faşizm İtalya’ya ve Mussolini’ye “aittir”. 1922-1943 arası İtalya’yı yöneten ve faşist öğretiyi iktidara taşıyan Mussolini, bir anlamda hem Hitler’in ve diğer diktatörlerin hem de farklı ülkelerdeki büyük sermaye ve toprak sahiplerinin önünü açmış, pratiğiyle yol göstermiştir.
Sosyalist görüşlere sahip demirci bir babayla öğretmen bir annenin çocuğu olan Mussolini’nin tam adı Benito Amilcare Andrea Mussolini’dir. Benito’yu Meksikalı devrimci Benito Juarez’den, Amilcare’yi Romagna’lı bir anarşist olan Amilcare Capriani’den ve Andrea’yı sosyalist lider Andrea Costa’dan almıştır.
Gençlik yıllarında sosyalist düşüncelerden etkilenen ve bu doğrultuda toplumsal hareketlerin içinde yer alan Mussolini zaman içerisinde sosyalizme tamamen karşıt bir noktaya gelmiş, ilk amacı komünizmi engellemek olan faşist hareketin kurucusu ve önderi olmuştur.
Bu dönüşümün iki farklı yüzü olduğu kesindir. Biri Mussolini’nin kendisiyle, insani özellikleriyle, hırslarıyla, narsizmiyle, zaaflarıyla vs., diğeriyse dünyanın, özel olarak Avrupa’nın ve daha da özel olarak İtalya’nın içinde bulunduğu koşullar ve o koşulları doğuran tarihsellikle ilgilidir.
GERİ KALMIŞLIĞIN VE EŞİTSİZLİKLERİN ÜLKESİ İTALYA
İtalya’nın Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonraki hikayesi dağınıklık üzerinden anlatılabilir. Papalık Devleti bir yana bırakılırsa, sürekli işgal edilen, yağmalanan, parçalanan ve en derli toplu durumda bile birçok kent devletinden oluşan bir dağınıklıktır bu. Bu dağınıklık 19.yüzyıla kadar sürmüş, siyasal birlik 1861 yılında sağlanabilmiş ve İtalya Krallığı kurulmuştur. Kuruluş aynı zamanda İtalya’da kapitalistleşmenin hızlandığı ve bunun toplumsal alanda etkilerinin arttığı bir dönemle çakışmıştır.
İtalya’daki toplumsal hareketlere bakarken ilk dikkat çeken nokta kuzey ve güney arasındaki farklılıktır. Günümüzde de geçerli olan bu farklılık, kabaca ifade edersek, kuzeyin sanayiyi güneyinse tarımı temsil etmesidir. 19.yüzyıldaki toplumsal hareketlerde de güneyde toprak işgalleri ve büyük toprak sahiplerine karşı hareketler gelişirken, kuzeyde işçi sınıfının grevleri ve hak alma mücadeleleri gözlenir. Başlarda anarşist düşüncenin etkin olduğu bu hareketler zaman içinde Enternasyonal çizgisine ve bilimsel sosyalist düşünceye doğru değişir.
Bu değişimde Paris Komünü sonrası Avrupa’da bilimsel sosyalizmin etkisinin artmasının etkisi vardır fakat, bununla birlikte ve belki de değişimi hızlandırmak açısından daha etkili olan sanayideki ilerleme ve sınıfsal mücadelenin belirleyiciliğidir.
Devletin sanayinin gelişmesinde öncü bir rol oynadığı bu dönemde yeraltı madenleri devlet işletmeleri tarafından çıkartılır, tröst ve konsorsiyumların büyümesi teşvik edilir. Torino ve Milano Avrupa’nın en gelişkin otomobil sektörü merkezleri haline gelirken (Fiat ve Lancia Torino’da, Romeo ve Bugatti Milano’da kurulmuştu), Venedik, Lombardiya ve Piemonte’de tekstil gelişir. Aynı yıllarda Pirelli araba lastiği üretimine başlar. Tüm bu gelişmeler işçi sınıfını niceliksel anlamda daha da büyütürken, ülke içindeki kuzey-güney eşitsizliğini de arttırır.
Kısacası İtalya’nın siyasal birliğini sağlayıp kapitalistleşme sürecini hızlandırmasına koşut olarak ekonomik, politik ve toplumsal kriz ve ayrışmalar da derinleşir. Farklı formlarda örgütlenen işçi hareketleri aktif ve kitleseldir. İtalyan Sosyalist Partisi’nin etkisi de sürekli artmaktadır. 1900 yılındaki seçimlerde İtalyan Sosyalist Partisi 33 milletvekiliyle parlamentoya girer. 1901 yılında 189.271 işçinin katıldığı 1034 grev, 1902 yılında 196.699 işçinin katıldığı 801 grev yapılır. Aynı yıllarda greve giden tarım işçilerinin sayısı sırasıyla 22.283 ve 189.271’dir. İlerleyen yıllarda mücadelenin şiddeti ve etkisi, İtalyan Sosyalist Partisi’nin içini de kapsayan şekilde, daha da artmıştır. Net olan şudur: Sosyalizm İtalya’da güçlü ve gerçek bir alternatiftir.
ARANAN KAN DUCE MUSSOLİNİ
İtalya’nın yaşadığı bu çalkantılı dönem savaşlarla birlikte iyice derinleşir. Önce Trablusgarp Savaşı, ardından 1.Dünya Savaşı içteki kargaşayı daha da büyütür. Savaş karşıtlarıyla savaş yanlıları arasındaki çatışmalar ve taraflaşmalar keskinleşirken, işsizlik ve yoksulluk iyice artar. Ekim Devrimi’nin yarattığı havanın etkisi İtalya’daki hareketleri de etkilemiş, krizin devrimci bir kalkışmayla karşılanma olanakları ve olasılıkları artmıştır. Örneğin Torino’da “Savaşa genel grevle son verelim” sloganıyla harekete geçen işçiler, kadınlar ve çocuklar kentin yönetimini ele geçirmişler, askerle yaşanan çatışmalarda en az 50 işçi öldürülmüş, yüzlercesi yaralanmıştı. İtalya’daki büyük sermaye, toprak sahipleri ve politikacılar aradıkları istikrarı ve düzeni sağlayamamaktadır.
Mussolini ve Kara Gömlekliler böylesi bir ortamda büyük sermaye ve toprak sahipleri adına vurucu ve düzen sağlayıcı bir güç olarak ortaya çıkar ve işlevlenirler.
1.Dünya Savaşı’na kadar İtalyan Sosyalist Partisi’nin bir üyesi ve Parti’nin ana yayın organı Avanti’nin genel yayın yönetmeni olan Mussolini savaş yanlısı bir tutum sergilemeye başlar ve bu nedenle Avanti’deki görevinden istifa etmek zorunda kalır. Popolo d’Italia isimli bir gazete çıkarmaya başlar; buradaki yazıları ve yürüttüğü çalışmalar nedeniyle İtalya Sosyalist Partisi’nden ihraç edilir.
Mussolini’nin savaşla ilgili fikirlerindeki bu hızlı ve radikal değişim ilginçtir ve Mussolini’nin iktidara giden yolunun da açılışıdır. Bu değişimle ilgili dillendirilen farklı iddialar vardır. Bunlardan biri Mussolini’nin büyük sermaye ve Fransızlarla para ilişkilerine girmiş olması (gazetesinin kuruluşu için büyük sermayedarlardan yarım milyon liret aldığı ve ayrıca Fransız hükümetinden düzenli yardım talebinde bulunduğu iddia edilir) ve bir diğeri de savaşın kendi kişisel hedeflerini gerçekleştirmek için uygun koşulları sağladığını düşünmesi olduğudur.
İtalya’nın 23 Mayıs 1915’te Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’na savaş ilan etmesiyle birlikte Mussolini savaşa gönüllü olarak katılır, bir tatbikatta yaralanır ve cephe gerisine gönderilir. 1917 Haziran’ında tekrar gazetesinin başına döner.
Savaş sonrası İtalya büyük bir ekonomik kriz içerisindedir. İlk faşist örgütlenmeler bu dönemde ortaya çıkar. 23 Mart 1919’da ilk Fasci dei Combattimento (İtalyan Muharipleri Birliği) kurulur. Adından da anlaşıldığı üzere birliğin temelini savaştan dönmüş olanlar oluşturmaktadır. Fascio ismi birbirlerine bağlanmış değnek demetini ifade etmektedir ve Roma İmparatorluğu’ndaki iktidar sahiplerinin sembollerindendir, siyasi birliği simgeler. Faşistlerin ilk eylemlerinden biri, 15 Nisan 1919’da Avanti gazetesinin basılması ve tahrip edilmesi olur. Komünizmle mücadele, grevlerin engellenmesi, grevcilere saldırılar, adam kaçırmalar ana faaliyetleridir.
7-10 Kasım 1921’de yapılan 3.kongre sonrası Ulusal Faşist Parti kurulur ve 15 Mayıs 1921 seçimlerinde 35 milletvekilliği kazanır. 27 Ekim 1922’de İtalya’nın farklı bölgelerinden Kara Gömlekliler Roma’ya Yürüyüşü başlatırlar. Yürüyüş faşist iktidarın kurulma sürecinin ilk adımı olur; İtalya Kralı hükümeti kurma görevini Mussolini’ye verir. 306’ya karşı 116 oyla güvenoyu alan hükümeti büyük sermaye ve toprak sahipleri, eski başbakanların önemli bir bölümü de destekler. Yani, “Güney’in büyük toprak sahipleri, Kuzey’in sanayicileri, büyük din adamları, ordu ve memur kesimleri kendilerini proletarya devriminden kurtaracaklarına inandıkları Mussolini’ye politik iktidarı armağan ettiler”. (W.Abendroth, Avrupa İşçi Hareketleri Tarihi, s.90)
Faşist iktidarın dış politikası kendi ifadeleriyle “yeni ve dinamik”tir. Roma İmparatorluğu’nu referans olarak almakta ve Akdeniz coğrafyasında hakları olduğunu düşünmektedirler. Bu durum o yıllarda Türkiye-İtalya ilişkilerinin de gerginleşmesine neden olmuştur. Yunanistan’la yaşanan kriz ve Korfu adasının işgali, sonrasında Fiume şehrinin İtalya’ya katılması İtalya’nın dış politikasının yönünü göstermektedir.
15 Aralık 1922’de Büyük Faşizm Konseyi kurulur. 14 Ocak 1923’te Kara Gömlekliler Gönüllü Güvenlik Milisleri adıyla resmiyet kazanır. 6 Nisan 1924 seçimlerine liberal sağla ittifak halinde giren Mussolini %35 oy ve 375 milletvekiliyle çoğunluğu alır. Seçim esnasında yapılan hileleri ve baskıları gündeme getiren ve seçimin geçersiz olduğunu söyleyen İtalya Sosyalist Partisi milletvekili Giacomo Matteotti kaçırılarak öldürülür. Mussolini yapılan suçlamalara karşı tüm sorumluluğu üzerine aldığını söyleyerek bir anlamda faşist diktatörlüğü de ilan eder. Çıkarılan yasalarla faşist diktatörlük iyice pekiştirilirken toplumun ve devletin faşist öğreti doğrultusunda örgütlenmesi hızlandırılır. İşçi sınıfı yanlısı tüm örgütlenmeler yasaklanır, grev hakkı kaldırılır, basın baskı ve sansürle kontrol altına alınır, sadece faşist örgütlenmeler bırakılır. Kurulan korporasyonlarla işçi ve emekçiler yeni düzene bağlanmaya ve kontrol altına alınmaya çalışılır. 1922-25 arası faşist diktatörlüğün kuruluş dönemiyse, 1925 sonrası totaliter, militer ve monolitik bir parti devletinin kurulduğu asıl dönemidir.
Bu dönem tek parti, tek devlet, tek lider anlayışının tüm topluma dayatıldığı, Mussolini’nin bir tanrısal varlık olarak öne çıkarıldığı, kişi kültünün tüm toplumsal katmanlara, eğitime, spora, sokak ve meydanlara işlendiği bir dönem olarak öne çıkar. “Her şey devletle her şey devlet için” mottosu kullanılır.
Kurulan baskı ortamıyla ülke içinde göreli bir istikrar sağlayan faşist iktidar için işler 1930’ların ikinci yarısıyla değişmeye başlar. Faşizmin karakteristiklerinden olan emperyal düşler İtalya’nın önce Habeşistan’a savaş açmasını, sonra da Almanya’nın yanında 2.Dünya Savaşı’na girmesini sağlar. Ekonomik kriz tekrar derinleşmeye, faşist diktatörlüğün baskı aygıtları çözülmeye ve işçi hareketleri tekrar ayağa kalkmaya başlar. 25 Temmuz 1943’te Büyük Faşist Konsey Mussolini’yi görevden alır; İtalya Kralı da bu kararı destekler. Kralın ve Konsey’in asıl niyeti tekrar yükselen işçi hareketlerinin ve Partizan güçlerinin iktidara yönelmeden önünün kesilmesi, bunun için müttefik güçlerin kullanılmasıdır. Bunun için 3 Eylül 1943’te müttefiklerle savaşa son veren anlaşmayı imzalarlar.
Mussolini ise Hitler’in özel olarak görevlendirdiği bir askeri birlik tarafından kaçırılır. Naziler bir yandan kuzey İtalya’yı işgale başlarken bir yandan da Mussolini’ye yeni bir devlet kurdurturlar: İtalyan Sosyal Cumhuriyeti. Bu girişim Mussolini’ye bir şey kazandırmaz. Partizanların yükselen mücadelesi, müttefiklerin kuzeye ilerleyişi, Sovyetler Birliği’nin ilerleyişine engel olamayan Almanya’nın desteğinin azalması Mussolini’yi köşeye sıkıştırır. İsviçre’ye kaçmaya çalışırken Partizanlar tarafından yakalanır, yargılanır ve idam edilir. Mussolini ve yanındakilerin cesetleri Milano’ya getirilir ve önceleri yakalan Partizanların asılıp teşhir edildikleri meydanda ayaklarından asılarak teşhir edilir.
İlk faşist diktatörün hikayesi yıllarca terör estirdiği Partizanlarca sona erdirilir…