Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Kriz ve devlet

Reklam

Genel kuraldır: kronik enflasyonlar hükümetleri götürür; kronik krizler ise içten içe devletleri çökertir.

Türkiye’nin, özellikle de AKP döneminden bazı kesitler şöylece satırbaşlarıyla özetlenebilir. Tarımda, ürün ithalatıyla üzeri örtülmeye çalışılan örtülü çöküş; sanayide cari açığa dayalı örtülü çöküş; beşeri sermaye kapasitesinde eğitimin çökertilmesi ve beyin göçü ile uzun vadeye yayılı tedrici erime; AKP’nin hâkimiyetini sürdürme hevesiyle yarattığı bölünen toplumsal yapı; hükümet yapısının devlet yapısıyla özdeşleştirilerek hukuk ve adalete dayalı siyaset yapılanmasının çöküşü; ülke nüfus yapısının yabancılaştırılması ve ülke sathında asimetrik dağılımının oluşturulması; 1961 Anayasasıyla başlatılan reel ekonomi modelinin terki ve 2000 IMF-Derviş modeliyle Orta Vadeli finansal ekonomi modeline geçiş. Bu arada “nas” saçmalığını, buna bağlı oluşturulan Kur Korumalı Mevduat sistemini, genel ücret sistemi ve emekli aylıkları trajedisini de kadraja alınca kronik kriz görüntüsü netleşir.

Bütün bunlara rağmen, aylık kirası 50-70 bin liralara kadar çıkan kiralar, üç günlük tatil için organize edilen yurtdışı seyahatleri, eğlence mekânlarının doluluğu, yukarıda sayılanları çürütmüyor, tam tersi, bu hengâmede yaşanan çöküşün en trajik yanı olan servet transferini açıklıyor. Ne var ki, ülkede sadece vatandaşlar arasında servet transferi yaşanmıyor, bundan çok daha vahimi ülke nüfusu değişirken aynı zamanda nüfus bileşimi değiştirilerek, ülkenin siyasi coğrafi konumu Orta-Doğu’laştırılıyor, yani İsrail vadedilmiş devletini kurarken alan temizliğine konu edinilen coğrafî bölgede siyasî değişim hazırlığı kotarılıyor.

İşte mevcut koşullar, 1950 ve 1980 kırılmaları, nihayet 2002’de iktidar olan AKP çabaları ve uzun emekleriyle getirildiğimiz nokta budur. Bu noktada ustaca bir yaklaşımla en milliyetçi parti lideri marifetiyle Türk-Kürt kardeşliğine itiliyoruz. Peki, biz kurtuluş savaşını birlikte yapmış olarak, müşterek vatanda kardeşçe yaşamıyor muyuz? Evet, müşterek vatanda birlikte yaşıyoruz, fakat pek kardeşçe yaşamıyoruz. Peki, neden kardeşçe yaşamıyoruz? Çünkü birçok ulustan oluşmuş bir imparatorluktan, üniter karakterli bir ulus devlet yapısı çıkardığımız için. Bu dönüşümde böylesi savrulma kaçınılmaz mıydı? Maalesef, evet! Sebepler çok ve çeşitlidir. Birincisi, siyasi açıdan ulus devlet yapılanması homojen nüfus ve kimlik yapısı üzerinde oluşturulabilir. Bu da yetmez, ulusu oluşturan toplulukların uzun zamanlar boyunca farklı etkiler altında birbirine kaynayıp, özdeşleşmeleri gerekir. Nitekim Alman Birliği ya da Fransız Birliği gibi temel oluşumlara baktığımızda etnisite yeknesaklığı kadar uzun sürede oluşan oldukça homojen kimlik yapısı ile karşılaşıyoruz. ABD’deki gerek etnisite, gerek köken farklıklarının kaynaşması meselesinin izahı ise, hepsinin yeni bir alanda müşterek hedef olarak macera ve zenginliğe yönelme hevesinde saklıdır. Kaldı ki, orada da kuzey-güney çatışmaları ve maalesef yerli halklarla girişilmiş çatışmalar yanında, hızla geliştirilmiş varsıllık dokusu halkları birbirine çimentolamıştır. Ulus oluşumu bir tür çimentolanmadır; zira “ulus duygusu yüzyıllar içinde birbirini izleyen bir dizi simgesel kişiliğin etrafında şekillenir.” (Âmin Maalouf, Labirent, 2024: s.210)

Meseleye ekonomik açıdan bakıldığında ise, kıt kaynaklar ve dış sömürünün bulunmaması koşulunda; birincisi, hızla gelişen batı bölgelerinin doğu ve özellikle de güneydoğu halkları üzerinde iç sömürü mekanizması kurmasıdır. İkincisi ise, siyaseten minimum kaynak aktarımı ile azami oy potansiyeli oluşturan feodal yapılan çözül(e)memesinin sonucunda yöre halkı yoğun sömürü altında kalırken, feodal ağaların vergi ve/veya yönetim biçimi konularında merkezi devlet yapılanmasına karşı tavrı ve bu durumun dış güçler tarafından sömürülmesine ve oluşan acıları siyaseten merkez devlet aleyhine kullanılmasıdır. Bir ulus yaratma yolunda yaşanan mecburi iskân, ana-dil konusu ve benzeri demokratik olmayan, insanları rencide ederek ulus oluşumunu engelleyen uygulamaların reddedilmeden derinliğine irdelenmesi tarihsel koşullar ışığında tarihçilerin alanıdır.

İsrail ile ABD eliyle Orta-Doğu’da alan temizliği yaşanırken kaşınan geçmiş hesaplar da gündeme gelecekti. Nitekim geldi de! Osmanlı İmparatorluğu çözülüp yerine Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ABD’nin Lozan Antlaşmasına karşı tavrı biliniyordu. İmparatorluk parçalanırken tüm halklar kendi devletlerini kurarken salt bir halkın, Kürt Halkının devletlerini kurmamaları ya da kurdurulmamaları kendi tercihleri yanında, hem ABD hem de İngiltere tarafından Türkiye’de kaşımaya hazır potansiyel oluşturma politikasına da yönelik olabilir. Bayan Mitterrand’ın ülkemizin güney-doğu bölgesini ziyaretleri her halde turistik amaçlı değil idi! Bu konuda afakî konuşmak yerine, tarihçilerin belgeler üzerinde toplumları aydınlatması kaçınılmazdır. İstiklal Savaşında, vatan savunmasında Kürt ve Türk halklarının beraberliği tarihin çok parlak bir sahnesini oluştururken, 1924 Anayasası ile girilen “kapitalizmde ulus-devlet oluşturma” zorunluğunun Türkiye siyasetini sürüklediği durumun yaşanmamış olması umulurdu; zorunluk mu idi, yoksa tercih mi!

Günümüzde yaşanan, daha doğrusu dayatılan durumun salt silahların susması, çatışma ve insan ölümlerinin son bulması, kısaca sulh, sükûn ve insan haklarına saygılı bir sistem oluşturma adına olumlu karşılanması kuşkusuzdur. Ancak, bir yandan çözümün tüm ilgili grupları kapsamaması, diğer yandan da tabandan halkların özgür irade beyanlarının sonucu olarak değil de yukarıdan aşağıya dayatma şeklinde lanse edilmesi tarafların ulusal hâkimiyet hakkının olduğu kadar özgür irade beyanlarının da ihlali olarak yorumlanmalıdır. Kaldı ki, taban anlaşmaları yapılmadan girişilen böylesi dayatmaların ileride nelere gebe olacağı da başka bir muammadır! Öyle anlaşılıyor ki, işin temelinde ne insan hakları, ne de gerçek anlamda demokratik yöneliş vardır, işin aslındaki tek gerekçe emperyalistin uzun erimli çıkar hesabıdır. Anlaşılan BOP’un kuruluş amacı da, bu yapay örgütün başkanlıklarının ihdası da hep büyük ağabeyinin kirli emelleri ile ilgilidir; Ortadoğu’da ABD ve İsrail’in güvenliği amacıyla var olan devletlerin ufalanması ve yeni bir Kürt Devleti kurulması. Yukarıdan verilen demokrasi ve/veya özgürlük gerçek olmadığı gibi, yukarıdan dayatma/emirle kurulan devletler de gerçek olamaz!

Yoğun ekonomik çöküşle boğuşan Türkiye’nin, gölge IMF ajanı Mehmet Şimşek ile de kaynak sorununu çözememiş olması, dayatılan bu projeye olumlu yaklaşmasının temel ekonomik sebebini oluşturmaktadır. Doğrusu, oyunun zamanlaması ve oynanma stili fevkalade profesyonelce seyretmektedir. Zira bu denli karmaşık olayların her taraf için en optimal zamanda kesişmesi rastlantısal değildir. Birincisi, süreç çok gerilerden başlatılmış olup, tedricen pişirilerek günümüzde ortaya çıkarılıştır. İkincisi, yarım asra yakın bir sürede çatışan ve binlerce can kaybının acısını göğsünde taşıyan tarafların tepeden yönlendirilen siyasileri, yönlendirilmelerinin kanıtını oluştururcasına tabanlarından soyut davranarak, bir anda kutsal barışa doğru yola çıkmaya karar veriyorlar! Üçüncüsü ise, her ne hikmetse, Türkiye’de şekilsel demokrasi görüntüsünde monarşi benzeri yaşam-boyu iktidarı sağlayıcı yeni bir anayasa yapımı zorlamalarının yaşandığı süreçte, hem de dış kaynağa şiddetle gereksinim duyulduğu bir ortamda zeytin dalının en keskin taraftan sunulması doğrusu çok akıllıca bir taktiktir.  Güç böyle bir şey olsa gerek!

Neoliberal politikalar tüm yerküreye dayatılırken, belki de hiçbir tarafın anlayamadığı alt-kimlikler ortaya saçıldı. Sadece alt-kimlikler mi saçıldı, bir de bizlere “birey” olduğumuzu kafamıza vura vura öğretildi. Bu akıl oyunun, bir yönü ile güçsüz ulus devletleri parçalamaya, diğer yönü ile de önlenemeyen kriz karşısında yükselen sol akımları bertaraf etmeye yönelik olduğunu algılayamadık. İşte şimdi biz Türk ve Kürt halkları etnik temelde, dinsel kardeşlikte birleşiyoruz. Ülkemizde emekçiler ayakta, sanki 1875 krizinde Prusya’da yükselen ve herkesi heyecanlandıran kriz belirtileri benzeri yaşanıyor. Böylesi süreçlerin mutluluğa taşıyıcı kolu kuşkusuz emekçilerdir. Peki, bu koşulda Türk- Kürt ittifakında sermayeye karşı emekçi birliği kurulabilir mi? İşte size, örgüt mantığını parçalayıcı bireyselleşme; ulus-devlet çimentosunu parçalayıcı etnisite; gerçek demokrasi ve özgürlüğe yürünecek yolu tıkayan merkezi kapitalizmle işbirliği!

Türkiye, 2000 IMF programının hedefine uygun 2002 siyasi kadrosuyla büyük ağabeyin tercihleri doğrultusunda uhdesine almış olduğu siyasi misyonunu henüz tamamlayamamış durumdadır. Sahne değişikliğine aday bulununcaya kadar zaman kazanmak gerekir, bunun için de ekonomik olarak zor durumda olan Türkiye’ye biraz maddi ve manevi destek sağlamak işe yarar, süreci yağlayabilir. Bilardo oyunu gibi, topu deliğe gönderirken, İran yara alır, İsrail’in çıkarı doğrultusunda güç kaybeder, hatta belki de parçalanır. Türkiye’de ise, siyasilerin ihtiyacı olan yeni anayasa inşa ortamı oluşur. Bu oluşumda sadece ebedi ya da fahri başkanlık gibi bir makam ihdas edilmiş olmaz, ama aynı zamanda siyasi yönetim şekli üniter sistemden feodal sisteme, belki de geçiş sürecinde konfederal yönetim biçimine dönüştürülür.

Kapitalizmin küresel refahı büyüttüğü (mü?), demokrasiyi yaygınlaştırdığı (mı?), insan haklarına saygıyı pekiştirdiği (mi?) bir ortamda, uluslararası arenada büyük ağabey, ulusal arenada ise siyasi ağa marifetiyle işler kotarılıyor. Anlaşılan, uluslararası makro düzeyde de, ulusal mikro düzeyde de feodal yapılanmaya doğru gidiliyor.

Cumhuriyet’e yönelik yapılmış ve yapılmakta olanlara rağmen, geçmişe vefa, geleceğe umutla halkımızın 19 Mayıs Bayramını kutluyorum!

Reklam

Önceki Haberler

Sosyalist Düşünce Kulüplerinden İzmir’de Bilimsel düşünce ve Laiklik söyleşisi

Sosyalist Düşünce Kulüpleri İzmir'de Prof. Dr . İzge Günal'ın katıldığı bir söyleşi düzenliyor

17 Mayıs 2025 20:28

Kartalkaya faciasında iddianame hazırlandı: Bolu İl İdaresine ceza talebi

Bolu Kartalkaya'daki otel yangınında iddianame tamamlandı. Otel sahipleri, şirket yöneticileri ve Bolu İl Özel İdaresi'ne…

17 Mayıs 2025 17:41

Diyarbakır’da gerici provokasyon: Şeriat övgüsü yapılan pankartlar asıldı

Diyarbakır’da kendilerine “Amedli Müslüman Gençler” ismini takan bir grup gerici, kentin birçok noktasında şeriat övgüsü…

17 Mayıs 2025 16:04

Erdoğan’dan ‘Lozan’ açıklaması: “Benden duydunuz mu, maalesef uyduruyorlar”

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, PKK'nin fesih açıklaması sonrasında başlatılan 'Lozan' tartışmaları üzerine "Ben hiçbir…

17 Mayıs 2025 15:43

Gaziantep’te Halı fabrikasında patlama: 7 işçi yaralandı

Gaziantep 2. Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Behram Halı fabrikasında buhar kazanında patlama meydana gelen patlamada…

17 Mayıs 2025 15:20

TKH ve Sınıf Tavrı’ndan grevdeki TPI Composites işçilerine ziyaret

TKH ve Sınıf Tavrı temsilcileri grevlerinin dördüncü gününde TPI işçilerine destek ziyaretinde bulundu. TKH İzmir…

16 Mayıs 2025 21:44
Reklam