Kürt meselesi üzerine 2: “Rojava Devrimi”nden günümüze Amerikancı çözüm ve Türkiye
Kürt sorununa dönük güncel olarak AKP ve MHP eliyle gündeme getirilen yeni burjuva çözüm sürecini irdelerken mutlaka işin Ortadoğu ve dış politika boyutunu ele almak gerekiyor.
Bir önceki yazımızda, sürecin bir burjuva çözüm olarak gündeme geldiğini; Kürt siyasi hareketinin İkinci Cumhuriyet’e eklemlenmesi bağlamında ve sınıf gözlüklerini çıkardığı için buraya katıldığını ifade etmiştik. Şimdi işin Ortadoğu üzerinden emperyalist siyaset ve Amerikan barışı boyutlarına göz atmak isabet olacak.
Yakın dönemde Ortadoğu’da yaşanan gelişmeleri tekrar tekrar yazmaya gerek bulunmuyor ancak bazı noktaları belirgin hale getirerek yol almak mümkündür.
Birincisi, Türkiye’yi de kesecek şekilde Ortadoğu’da Kürtler, başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin ve merkezlerin hedefinde ya da menzilinde yer almaktadır. Hedeften kastımız İran’a dönük olduğu gibi bir karşıtlık ilişkisi değil, emperyalizmin hamiliğidir. Bununla ilgili örneğin, yakın tarihin biraz daha ötesine giderek AKP iktidarının ilk dönemlerinde söylenen “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözlerini hatırlamak yerinde olacaktır.
İkincisi, Kürt devletleşmesi denilen olgu “ulusal kurtuluş mücadelesi” boyutunun ötesinde farklı bir yerlerde emperyalizmin güncel Ortadoğu planı olan BOP’un içerisinde salınmaktadır. İki kutuplu dünyada ilerici, anti-emperyalist bir karakter taşıyan ulusal kurtuluş mücadeleleri, Sovyetler sonrası dönemde “ulusal bağımlılık” süreçlerine tahvil olmaya başlamıştır. Kürt hareketi bundan bağımsız değerlendirilemez.
Üçüncüsü, bu başlıkta önemli ve birinci örnek Irak’ın işgali ve parçalanması sonrasında kurulan işbirlikçi Kürt bölgesel yönetimidir. Bu bölgesel yönetim, PKK çizgisinin dört farklı ülkedeki Kürtleri birleştirerek “Büyük Kürdistan’ı” oluşturma amacının dışında reel bir olgu olarak ortaya çıkmıştır. Bunu gören Abdullah Öcalan da eski tezlerini terk etmeye başlayarak o dönem “Demokratik Konfederalizm” açılımı yapmıştır.
Dördüncüsü, yukarıda bahsettiklerimizin devamı ve biraz da mantıki sonucu olarak ortaya çıkan Rojava’daki özerk denilebilecek yönetim Amerikan işbirliği ile kurulmuştur. Dolayısıyla, Kürt siyasi hareketinin tüm kanatları adım adım ve fiili olarak emperyalist tahakkümün altına girmiş, ulusal mücadele işbirlikçilik zemininde statüsel kazanım ve pazarlığa endeksli bir boyut kazanmıştır. Statü kazanımı ve bunun üzerinden pazarlık etmek, Kürt siyasal tarihinde yeni bir olgu değildir. Geçmiş dönemlerde de benzeri yaklaşımlar ve arayışların olduğu bilinmektedir. Bu açıdan “Arap Baharı” sonrasında “Kürt Yazı” gibi ulusal duyguları okşayıcı yaklaşımların yeni bir olay gibi lanse edilmesinin altı boştur.
Beşincisi, gelinen aşamada ele alınması gereken boyut, İsrail’in Ortadoğu’yu kasıp kavuran saldırganlığına paralel olarak ve Suriye’nin parçalanma dinamikleri üzerinden Suriye’de Kürt devletleşmesi ya da özerkleşmesi denilen olguların gündeme gelmesidir.
Ülkemizde yürüyen burjuva çözüm sürecine bakarken, Türkiye sermaye devletinin ve bunun gerici, faşist temsilcilerinin Suriye’deki olası Kürt devletleşmesine dönük bir hamilik arayışları olduğunu çokça yazıp çizdik. Meseleyi bunun ötesine geçerek kavramakta ve bölgesel dönüşüm süreci ile ilgili olduğunu söylemekte yarar bulunmaktadır. Dolayısıyla ortada tek başına Türkiye’nin “bağımsız” olarak planladığı bir süreç bulunmamaktadır. Bu durumu zaten Cengiz Çandar, PKK’nin silah yakma günü Amerikalılar’ın da alanda bulunduğu söyleyerek açık etmiştir.
PKK’nin silah bırakmasını, PKK’nin ABD ve İsrail’in tercihleri doğrultusunda silahsızlandırılması, karşılığında ise Türkiye ile Suriye’deki Kürt oluşumu üzerinden ortaya çıkan sorunların giderilmesi olarak değerlendirmek mümkün görünmektedir. Bu süreci genel anlamda “Amerikan barışı” olarak adlandırmaktayız. Bunun dinamikleri şu anda çeşitli inişler ve çıkışlarla ilerlemektedir. (Benzeri bir sürecin Güney Kafkasya’da da ilerlediğini, Ermenistan ve Azerbaycan’ın ABD tarafından anlaşma masasına oturtulduğunu not edelim. Aracı ülkeler ise Türkiye ve İsrail’dir.)
Tüm bunlarla birlikte gelinen noktada AKP iktidarının HTŞ lideri Colani’ye dönük hamiliği ile Suriye’nin geleceği arasındaki sürtünmeler, SDG’nin ne olacağı, burada yeni savaşların çıkıp çıkmayacağı, İran’a dönük müdahaleler gibi başlıklar konusunda gelişmeleri takip etmek gerekmektedir. O yüzden, bu başlıkların analiz kısmını geçebiliriz.
Meseleyi şu şekilde özetleyelim:
ABD ve İsrail, İran’ı olabildiğince geriletmek, Ortadoğu’da emperyalist Siyonist BOP hegemonyasını kurmak istiyor.
Burada her ülkeye çeşitli roller biçildiği açıktır. Türkiye NATO üyesi bir ülkedir. Ülkemizde “Siyonist İslamcı” ve açık Amerikancı olarak adlandırabileceğimiz bir yönetim vardır. Bu iktidar Suriye’nin parçalanmasına büyük yatırımlar yapmış ve şu an büyük bir kazanım içerisinde olduğunu düşünmektedir. Oysaki Suriye’nin parçalanması ve emperyalist Siyonist çizginin mevzilerini ilerletmesi, emekçi halklar için pozitif bir olgu değildir. Türkiye gibi bir ülke için gelecekte ne gibi sorunlar yaratacağı ise şimdiden tahmin edilebilir.
Tersinden Amerikan işbirliği ile Suriye’de belli bir bölgede yönetimi elinde tutan Kürt siyaseti de benzeri şekilde büyük bir kazanım içerisinde olduğunu düşünmektedir. Marksizm’i terk etmekle övünen bir önderliğin Suriye’deki ayağının “Rojava Devrimi” de işte bu olsa gerektir. İşte buyurun size devlet komün çatışmasına bir örnek. Emperyalist merkezlerde üretilen post-Marksist tezlerin Suriye’de yeniden üretimini bu şekilde görebilirsiniz.
Tüm bu başlıklar üzerinden Türkiye’de yürütülen çözüm sürecinin Ortadoğu’daki gelişmeler ile bağlantılı pazarlıkları, inişleri, çıkışları olacaktır. Ancak genel tabloya bakıldığında Türkiye, İsrail ve Kürdistan (Kuzey Suriye + Kuzey Irak) bölgedeki Arap olmayan bir aksı oluşturmaları olasılık dahilindedir. Çözüm sürecine Amerikan barışı penceresinden bakıldığında görünen bunlardır.
Dolayısıyla dışarıda Amerikan barışı, içeride burjuva çözüm adı altında bir dönemi yaşamakta ve bunun üzerinden ortaya çıkan olgular ile karşı karşıya kalmaktayız.
Bunlarla birlikte ülkemizde Türk ve Kürt emekçileri derin bir yoksulluğu yaşıyor, ekonomik krizin yükü tüm emekçilerin sırtına binmeye devam ediyor.
İstibdat rejimi, istediği kadar “Kürt sorununu ben çözdüm” desin, biz Kürt sorununun bir emekçi sorunu olduğunu söylemeye devam edeceğiz.
Kürt siyasetçileri, istedikleri kadar “Ortadoğu’da yeni bir düzen kuruluyor, bunu okumayan kaybeder” desinler, Kürtlerin kurtuluşunun Türklerle birlikte sosyalist bir cumhuriyette birlik olmaktan geçtiğini ifade edeceğiz.
Başka çözüm de, kurtuluş da yok…
Beyaz Saray'da düzenlenen toplantı sonrası gazetecilere konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, Rusya Devlet Başkanı…
Tarihçi Mete Tunçay hayatını kaybetti. Tunçay'ın ölüm haberini Prof. Dr. Mehmet Öznur Alkan sosyal medya…
Yıllarca bir tütün işçisi olarak örgütlü mücadele yürüten Zehra Kosova, 91 yıllık ömrünü bir işçi…
200 bin lira ve üzeri para transferlerinde açıklama zorunluluğu, 2 milyon lira üzerinde ise sorgu…
Türkiye gazetesi yazarı Cem Küçük, İBB soruşturmasının tatil beldelerine uzanabileceğini yazdı, “Bu arada İBB iddianamesi…
İBB'ye yönelik operasyonlar kapsamında 19 Mart'ta gözaltına alınan ve sonra tutuklanan Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat…