Laiklik Meclisi'nden 3 Mart Laiklik Günü Bildirgesi

Laiklik Meclisi, 3 Mart Laiklik Günün'de bir bildirge yayımladı. Yayımlanan bildirgede 3 Mart'ın tarihsel önemi ve önümüzdeki dönemde atılacak adımlar açıklandı.

Laiklik Meclisi'nden 3 Mart Laiklik Günü Bildirgesi

Laklik Meclisi, 3 Mart 1924 tarihinde, Devrim yasaları olarak adlandırılan “Hilâfetin ilgasına ve Hanedanı Osmanî’nin Türkiye haricine çıkarılmasına, “Şeriye, Evkaf, Erkânı Harbiyei Umumîye Vekâletinin ilgasına ve “Tevhidi Tedrisat” (Eğitim-Öğretim Birliği) yasalarının kabulü nedeniyle bu günü Laiklik Günü olarak ilan etti.

Laiklik Günü dün Ankara’da düzenlenen bir etkinlik ile kutlandı ve “3 Mart Laiklik Günü Bildirgesi” yayımlandı.

Ankara Çankaya Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte açılış konuşmasını Laiklik Meclisi Sözcüsü Umut Kuruç yaptı. Etkinlikte ayrıca eğitimci yazar ve TBMM 22. Dönem Milletvekili Mustafa Gazalcı, Birleşik Kamu İş Konfederasyonu Genel Başkanı Orhan Yıldırım, Prof. Dr. Doğan Göçmen, Avukat Şükran Eroğlu, yazar Dr. Alper Akçam, Genel Sağlık İş Sendikası Genel Başkanı Dr. Derya Uğur, Hukukçu Dr. Neval Oğan Balkız, eğitimci Özkan Rona, Prof. Dr. Yakup Kepenek, yazar Eren Aysan, Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı (TİHAK) Yönetim Kurulu Üyesi Mahmut Aslan, üniversite öğrencisi Fatma Reyhaniye ve avukat Bilgütay Durna birer konuşma yaptı.

Etkinlik sonrasında Laiklik Günü Bildirgesi de ilan edildi. 3 Mart 2025 günü kutlanmakta olan Laiklik Günü vesilesiyle ilan edilen bildirge şu şekilde:

Laiklik Günü Bildirgesi

3 Mart 1924 tarihinde, Hilafetin kaldırılması ve hanedanın yurt dışına çıkarılması, Şeriye ve Evkaf [Vakıflar] ile Erkânı Harbiyei Umumiye [Genelkurmay] Bakanlıklarının kapatılması ve Öğretim Birliği yasaları ile laikliğin temeli olan büyük adım atılmıştır.

29 Ekim 1923’ten sadece aylar sonra atılan bu büyük adım, 1925’te tekke ve zaviyelerin kapatılması yasasının, 1926’da laik hukukun temeli olan Medeni Kanunun, 1928’de Anayasadan devletin dini İslam’dır hükmünün çıkarılmasının, 1937’de laikliğin değiştirilmez bir temel ilke olarak Anayasaya girişinin de dayanağıdır.

3 Mart, kul değil yurttaş olmanın, ümmet değil halk olmanın zemini olan laikliğin temelidir.

3 Mart, gelecek kuşakların akıl ve bilimle aydınlanmasının, sorgulayan yurttaşlar olmasının güvencesidir.

3 Mart, Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde emperyalizmin boyunduruğundan kurtuluşun yanı sıra laik Türkiye Cumhuriyeti’nin de en önemli kuruluş adımıdır.

Bugün toplumsal yaşamdan, yargı ve Anayasaya, idari yapıdan, eğitime kadar ülkemizin bütün alanları yüzlerce yıl öncesinin karanlığını hedefleyen, bütünlüklü bir karşı devrimin saldırısı altındadır.

1980’lerle başlayan ve 2000’lerle hızlanan bu karşı devrim süreci “Yeni Türkiye” ve “Türkiye Yüzyılı” söylemiyle son düzlüğüne girmiştir.

Laiklik, hukuktan, idari yapıya, kamusal alandan toplumsal yapıya, yurttaş olmaktan insan haklarına ve toplumsal haklara kadar toplumun ileriye doğru hareketini sağlayacak irade gücünün temel taşıdır. Başta emeği ile geçinen milyonlar, kadınlar, çocuklar ve gençler için yaşamsaldır.

Bilinmelidir ki, 100 yılın üzerinde süredir bu topraklarda kök salmış olan laiklik ve Cumhuriyet iradesini silmeye hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Karşı devrimin geldiği tehlikeli aşamada laiklik mücadelesini büyütmek, güçlendirmek üzere çalışmalarını sürdüren Laiklik Meclisi, 3 Mart 1924’ün 101. yılında, Laiklik Günü’nde aşağıdaki tespitleri yapmaktadır.

  • Siyasi iktidarın hedef aldığı Devrim Yasaları, Ortaçağ karanlığından çıkışın büyük adımıdır. Değiştirilmesine, kaldırılmasına izin verilemez.
  • Doğumdan ölüme kadar bütün yurttaşların hayatını ve temel haklarını düzenleyen, kadınların hukuki ve toplumsal haklarının güvencesi ve laik hukukun temeli olan Medeni Kanuna dönük saldırılar son yıllarda giderek artmaktadır. Siyasi iktidar ile destekçisi siyasi partiler ve gerici çevreler Medeni Kanunun içini boşaltacak faaliyetlere hız vermiştir. Medeni Kanunun içinin boşaltılmasına izin verilemez.
  • «Yeni anayasa» dayatması, Cumhuriyetin tasfiyesi ile yeni rejimin tesisi demektir. Ülkemiz için büyük bir tehlike olan «Yeni anayasa» ile hedeflenen gerici yeni rejimin hukuki tahkimatıdır. “Yeni anayasa”, emperyalizmin güdümündeki karşı devrim sürecinin, laikliğin tasfiyesi ile birlikte Cumhuriyetin tamamen ortadan kaldırılmasını, idari yapının dönüştürülmesini ve ülkenin sermaye egemenliğine kayıtsız-şartsız teslimiyetini tamamlaması demektir. Dolayısıyla, bu süreçle ilgili herhangi bir tartışma, pazarlık, yürütülemez. Bu dayatma Anayasa’nın ilk dört maddesine sıkıştırılamaz, bütünüyle reddedilmelidir.
  • Emperyalizmin güdümündeki Büyük Ortadoğu Projesinin tehlikeli bir aşaması, cihatçı bir terör örgütü aracılığıyla Suriye’nin ele geçirilmesidir. Coğrafyamızda yüzlerce yıldır emperyalizmin ve sömürgeciliğin tarikat cemaatler ile aşiretler gibi gerici yapılar aracılığıyla yürüttüğü kanlı projeler hatırlanmalıdır. Bugün ülkemizde Büyük Ortadoğu Projesi ekseninde “cihat ve fetih” söylemleriyle yürütülen karşı devrim sürecinin Ortadoğu’daki karşılığı, üniter/ulus devletleri ve laik Cumhuriyetleri yıkarak, yerine İsrail’in bölgedeki yayılma politikasına uygun garnizon devletler kurmaktır. Ülkemizin bu tehlikeli karanlığın içine çekilmesi kabul edilemez.
  • “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı” ve onunla bağlantılı “ÇEDES projesi” ile Öğretim Birliği Yasasının ortadan kaldırılması, eğitimin laiklikten, bilimsel ve özgür düşünceden koparılması, eşitsizliklerin gericilik yoluyla güvence altına alınması hedeflenmektedir. Ülkemizde giderek derinleşen yoksulluk ve sefaleti sermayenin çıkarları doğrultusunda yönetmek için siyasi iktidar bilimsel düşünce yerine daha fazla cehalet, laiklik yerine daha fazla dinci gericilikle gelecek kuşakları teslim almayı amaçlamaktadır. Bunun yürürlüğe konan uygulamalar, protokollerle, tarikat ve cemaatlere alan açan, ilköğretim öncesinden başlayarak çocukları ve gençleri onların eline teslim eden bir mekanizma yaratmaktadır. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli Müfredatı” ve onunla bağlantılı “ÇEDES projesi” iptal edilmeli, Öğretim Birliği Yasası ile birlikte laik, bilimsel, parasız, nitelikli eğitim programı uygulanmalıdır.
  • Devasa ekonomik güce kavuşturulan, devlet kademelerini işgal eden, siyaset ve toplumsal yaşamı kuşatan tarikat ve cemaatler, halen yürürlükte olan 677 sayılı yasaya rağmen gerek doğrudan gerekse dernek ve vakıf adı altında faaliyet yürütmektedir. Anayasa ve yasalara aykırı olarak faaliyet yürüten bu yapılara kamu kaynaklarının aktarılması kabul edilemez. Bu yapıların kaynakları kesilmeli, ekonomik varlıklarına el konmalı, tarikat ve cemaatler kapatılmalıdır.
  • Hazineden devasa bütçe, siyasi destek ve güç alarak Anayasa’yı ve hukuku hiçe sayan, şer-i hukuku tesis etmeye çalışan ve kendini Anayasa ve hukukun üstünde gören Diyanet İşleri Başkanlığı “ideolojik işler bakanlığı ve Şeyhülislamlık” gibi 1924 öncesi bir kurummuşçasına faaliyet yürütmektedir. Başta Milli Eğitim, Gençlik ve Spor, Aile ve Sosyal Hizmetler, Sağlık Bakanlıkları olmak üzere devlet kurumlarının bütün faaliyetlerinde protokollerle söz sahibi ve uygulama yetkisi olması kabul edilemez. Diyanet İşleri Başkanlığı ile kamu kurumları arasında yapılan bütün protokoller iptal edilmeli, aktarılan kamu kaynakları incelenmeli ve soruşturulmalıdır.

Laiklik Meclisi, bu tablo karşısında;

  • Laiklik mücadelesinin ülke çapında yaygınlaşması ve derinleşmesinin bir zorunluluk olduğunu tespit eder. Bu koşulların gereği olarak, Mart ayından başlamak üzere, ülke çapında farklı illerde Laiklik Meclisi’nin yerel yapılarının kuruluşlarını gerçekleştirerek çalışmalarını büyüteceğini;
  • Hâlihazırda çalışmalarını sürdüren komisyonlarının yanı sıra, başta sağlık ve kültür olmak üzere farklı alanlarda da en kısa sürede çalışmalarını büyüteceğini;
  • Her ay Laiklik İhlallerini raporlayarak kayıt altına alan Laiklik Meclisi; kamuoyunda İslamcı terör örgütü Hizbullah’la bağlantıları yoğun bir şekilde tartışılan, Cumhuriyet ve laiklik karşıtı faaliyet ve söylemleri ile ideolojisini siyasi iktidardan aldığı destekle TBMM’ye taşıyan HÜDA-PAR ‘in Anayasa’yı ve yasaları hiçe sayan politikaları ve açık Laik Cumhuriyet düşmanlığı karşısında da sessiz kalmayacağını;
  • Laiklik karşıtı söylem ve eylemlerle mücadele konusunda gerekli adımları atmaya devam edeceğini ilan eder.
  • Laiklik Meclisi, laiklik mücadelesinin öznesi olarak; eşit ve özgür bir geleceğin zemini olan laikliğin anlamını ve yaşamsal bir norm olarak toplumsal yaşamın, onurlu yaşam hakkının güvencesi olduğunu bir kez daha hatırlatır. Ülkemizdeki karşı devrim sürecine ve bölgemizdeki emperyalist tuzaklara karşı en geniş barikatı oluşturmak üzere; tüm yurttaşları ve demokratik kitle örgütlerini işbirliği içinde laik Cumhuriyet için mücadeleye çağırır.