Lisedeki "öğretmene zorbalık" görüntülerine Eğitim-İş’ten tepki

Ankara’daki bir lisede öğrencilerin öğretmene yönelik alaycı tavırları tepki toplarken, Eğitim-İş Genel Başkanı Özbay bunun “eğitimin bütününü çürüten, öğretmeni değersizleştiren ve kamusal eğitimi aşındıran yanlış" politikaların sonucu olduğunu söyledi.

Lisedeki

Ankara’daki bir lisede çekilen ve öğrencilerin ders sırasında öğretmenlerine alaycı ve saygısız davranışlarda bulunduğu görülen video tartışma konusu oldu.

Sosyal medyada hızla yayılan görüntülerde, öğrencilerin ders sırasında öğretmenlerine alaycı davranışlarda bulunduğu görüldü. Sınıf içinde dersin kasıtlı olarak sabote edildiği anlar büyük tepki çekerken, olay eğitimde öğretmeni değersizleştirilmesine ve eğitim politikalarına dair tartışmaları yeniden gündeme taşıdı.

“SORUN YANLIŞ POLİTİKALARDADIR”

BirGün’de yer alan habere göre Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay, yaşananların münferit olmadığını, yıllardır sürdürülen yanlış eğitim politikalarının sonucu olduğunu vurguladı. “Sorun, eğitimin bütününü çürüten, öğretmeni değersizleştiren ve kamusal eğitimi aşındıran yanlış politikalardadır” diyen Özbay’ın açıklamalarının tamamı şöyle:

“Öğrencilerin öğretmenlerini sözlü ve fiziksel zorbalığa maruz bırakması, bunun bir oyunmuş gibi görülmesi ve sınıfın genelinin olaya tepki göstermemesi; toplumsal olarak ne kadar tehlikeli bir eşiğin aşıldığını göstermektedir.

Bu tablo, münferit bir davranış değildir. Bu, AKP iktidarının yıllardır öğretmeni yok sayan, itibarsızlaştıran ve güvencesizleştiren politikalarının doğal bir sonucudur.

Sorun yalnızca o sınıftaki birkaç öğrencinin tutumuyla açıklanamaz. Sorun, eğitimin bütününü çürüten, öğretmeni değersizleştiren ve kamusal eğitimi aşındıran yanlış politikalardadır. Öğretmeni ekonomik olarak zorlayan, güvencesiz çalıştıran, mesleki itibarını zayıflatan, eğitimde nitelik yerine gösterişi ve propaganda amaçlı uygulamaları öne çıkaran politikaların faturası; bugün sınıflarda saygısızlık, şiddet, otorite krizi ve öğrenme ortamının bozulması olarak geri dönmektedir.

Ayrıca yıllardır uygulanan protokoller aracılığıyla eğitimle hiçbir ilgisi olmayan kişi ve yapıların okullara sokulması; pedagojik yetkinliği olmayan aktörlerin okul ortamlarına müdahil edilmesi, sınıf düzenini ve öğretmen otoritesini sistematik biçimde erozyona uğratmaktadır. Bir yanda yaklaşık 1 milyon atama bekleyen öğretmen varken, diğer yanda asgari ücretin altında ücretlerle yürütülen ücretli öğretmenlik uygulaması, kamusal eğitimin nasıl değersizleştirildiğinin en açık göstergesidir. Bu tablo, öğretmenlik mesleğini gençler için gelecek vaat etmeyen bir alana dönüştürmekte; ekonomik güçlükler, güvencesizlik ve itibarsızlaştırma öğretmenleri ağır bir mesleki tükenmişliğe sürüklemektedir.

BÜTÜN BİR EĞİTİM SİSTEMİNİN ÇIĞLIĞIDIR

Ankara’daki son olay, sadece o öğretmenin değil; yıllardır görmezden gelinen bütün bir eğitim sisteminin çığlığıdır. Öğretmenlik mesleğinin yeniden itibar kazanması; ekonomik, sosyal ve mesleki olarak güçlendirilmesi; okulların güvenli, saygılı ve nitelikli bir öğrenme ortamına kavuşturulması artık bir tercih değil, acil bir zorunluluktur.

Bu noktada çözüm bellidir: Ataması yapılmayan hiçbir öğretmen kalmamalıdır. Ücretli öğretmenlik adı altında sürdürülen güvencesiz ve düşük ücretli istihdam derhal son bulmalı; tüm öğretmenler kadrolu, güvenceli ve insanca yaşam koşullarına sahip olmalıdır. Öğretmen maaşları yoksulluk sınırının üzerinde belirlenmeli; mesleğin itibarı sahici politikalarla güçlendirilmelidir. Eğitimin fiziki koşulları —deprem güvenliği, sınıf mevcutları, ikili eğitim, hijyen ve okul altyapısı— hızla iyileştirilmelidir.

En önemlisi, eğitim gençlere sınav ve belirsizlik değil; gelecek ve istihdam vadetmelidir. Üniversite bitirip iş bulamayan, öğretmenlik okuyup yıllarca atama bekleyen bir kuşağı kaderine terk eden bu anlayış terk edilmelidir. Eğitim sistemi gençleri işsizliğe değil; nitelikli üretime, kamusal faydaya ve güvenceli mesleklere taşıyan bir yapıya kavuşturulmalıdır.

CİDDİ BİR UYARIDIR

Öğrencilerin sosyal, duygusal ve kültürel gelişimlerini destekleyen bilimsel, laik ve kamusal bir eğitim yapısı güçlendirilmelidir.

Yaşananlar, toplum olarak nereye sürüklendiğimizi gösteren ciddi bir uyarıdır.

Ve bu uyarıyı görmezden gelenler, yarın çok daha ağır bedellerle yüzleşmek zorunda kalacaktır.”