Memmed Emin Resulzade – 2
Yazımın bu ikinci bölümünde Memmed Emin Resulzade’nin 1923-1927 yılları arasında İstanbul’da yayımladığı Yeni Kafkasya dergisindeki yazılarını eleştirel bir gözle değerlendireceğim. Resulzade üzerine Türkiye’de çıkan makale ve kitapların hepsi milliyetçi ve antikomünisttir, hiçbiri eleştirel bir gözle bakmamıştır. Sol çevrelerde ise Resulzade ile ilgilenen görebildiğim kadarıyla olmamıştır.
Resulzade’nin 1917 devriminde ve Azerbaycan Cumhuriyetininin kuruluşundaki rolü üzerine ayrı bir yazı gereklidir, burada kısa bir özet verelim. 1917 Şubat Devrimi ardından Kafkasya’da ve bütün Rusya’daki Rus olmayan halkların özerk veya bağımsız cumhuriyetler kurma mücadelesi başladı. Resulzade Bakü’de Kafkasya Müslümanlar Kurultayına ve Moskova’da Bütün Rusya Müslümanlar Kurultayına katıldı. Ekim Devriminden sonra kurulan Bolşevik hükümeti tanımayan Güney Kafkasya’da Gürcü Menşevikleri, Taşnak Ermeni milliyetçileri ve Azerbaycan milliyetçileri önce Seym adında bir parlamento ve Güney Kafkasya Demokratik Federe Cumhuriyetini kurdular. Mayıs 1918’de Seym dağıldı ve üç cumhuriyet bağımsızlığını ilan etti. Resulzade de Azerbaycan Milli Şura (yani parlamento) başkanı seçildi. 1920’de Azerbaycan’ın sovyetizasyonu sırasında Resulzade hapisteydi. Stalin onu hapisten çıkardı ve Bakü’de kalmasının Azerbaycan Bolşevikleri ile arasındaki gerginlik yüzünden iyi olmayacağını söyleyerek Moskova’ya çağırdı. Siyasi görev kabul etmeyen Resulzade, Moskova’da Şarkiyat Enstitüsünde ders verdi. Müsavat partisi ile ilişkisini kesmeyen Resulzade bilimsel araştırma için gittiği Leningrad’dan 1922’de Finlandiya’ya kaçtı, oradan Fransa’ya ve sonra Türkiye’ye geldi. 1923 yılından başlayarak İstanbul’da Yeni Kafkasya dergisini çıkarmaya başladı.
Dergi yayın programını altı madde altında kısaca şöyle belirlemişti: Yeni Kafkasya, “milliyetçi”, “radikal”, “demokrat”, “Türkçüdür”, “Türk davasının Azeri cephesini müdafaaya mükellef Azerbaycan istiklalcilerinin mürevvic-i efkarıdır”, Kafkasyacı ve Azerbaycancıdır, Doğu halklarının milli istiklal hareketlerini destekler ve “bilhassa Rusya emperyalizmine karşı mücadele eder”. Kafkasyacılıktan kasıt, Kafkasya’nın konfederasyon şeklinde birleşmesi taraftarı olmaktır. Burada akla ister istemez şu soru geliyor: Güney Kafkasya’nın Menşevik, Taşnak ve Müsavatçıları Güney Kafkasya Federe Cumhuriyetini yaşatamamışlardı. Bu durumda Resulzade’yi Kafkas dağlarının kuzeyini de kapsadığı anlaşılan bir Kafkasya konfederasyonu konusunda umutlu kılan neydi acaba? Sadece Rusya karşıtı olmak Kafkas halklarını bir konfederasyonda birleştirebilir miydi? Bu konuda dergi sayfalarında Resulzade’nin bir yazısına rastlayamadım. Azerbaycancılıktan kastın ne olduğunu da yine Resulzade’nin yazılarından anlamak mümkün değildir. Azerbaycancılıktan anlaşılan şey normalde Azerbaycan halkının sadece Türklerden oluşmadığını kabul etmektir ancak bu durumda bu ilkenin Türkçülükle nasıl uzlaştırıldığı belli değildir.
Mehmet Emin Resulzade’nin bütün yazılarında şiddetli bir Rus ve Rusya karşıtlığı ve hatta düşmanlığı görülmektedir. Ona göre, “kara Rus emperyalizminin” yani çarlık emperyalizminin “kartal gagası” ile “kızıl Rus emperyalizminin orak çekici” arasında fark yoktur. Sovyet Rusya’nın 1920 tarihli Sevr Antlaşmasını tanımayıp, Türkiye’deki Kemalist harekete ve Türk bağımsızlık savaşına maddi, askeri ve diplomatik destek vermesi de onun fikrini değiştirmemiştir. Derginin 1923 yılındaki birinci sayısının baş makalesinde yazdığına göre, “çarizm zamanındaki eski Kafkasya idaresi ile şimdiki Kafkasya idaresi arasında Kafkasya milletlerinin hakiki hürriyet ve hâkimiyetleri nokta-i nazarından kat’iyyen bir fark kalmamıştır”. Resulzade, çarlığın Azerbaycan’a etkisini yalnızca olumsuz renklerle betimlerken, Azerbaycan üzerindeki İran ve Osmanlı etkisine değinmemektedir. Oysa din ve dil yakınlığı nedeniyle İran ve Osmanlı kültürünün Azerbaycan Türk kültürünü asimile etmekte daha büyük bir etkisi olmuştur. Rusya’nın Bakü, Gence, Revan ve öteki hanlıkları kendine bağlaması, dolaylı olarak (kuzey) Azerbaycan Türklerinin İran ve Farsça etkisinden kurtulmasına yol açmıştır. İran etkisi devam etseydi Azerbaycan’ın Türk aydınları Nizami Gencevi gibi Farsça yazmaya devam edeceklerdi ve bilim ve eğitim dili Farsça olacaktı. Osmanlı etkisi devam etseydi bu kez de yazı dili Osmanlıca olacaktı. Oysa Azerbaycan modern edebiyatının kurucusu sayılan Mirze Feteli Ahundzade’nin dediği gibi, Rusya’nın Kafkasya valisi ve komutanı General Yermolov, o zaman Azerbaycan’da yazı dili olan Farsçayı yasaklayarak onun yerine Azerbaycan Türkçesinin geçirilmesini emretmişti. Böylece Yermolov, istemeden de olsa, Azerbaycan aydınlarının Farsça yerine Türkçe yazmasının ve Azerbaycan ulusunun oluşumunun önünü açmıştı. Çarlık emperyalizminin açtığı okullarda okuyan bizzat Resulzade ve başka Azerbaycan Türkleri, Azerbaycan milliyetçisi veya Türk milliyetçisi olmuşlar ve sonunda Azerbaycan’ın bağımsızlığını onlar ilan etmişlerdir.
Resulzade, yazılarında Ermenileri de çarlığın Kafkasya’daki baş yardımcısı olarak görmekte ve şöyle yazmaktadır: “Çarizmin Kafkasya’da istinad eylediği millet Ermeniler idi. Rus kapitalizminin, Rus kolonizasyonunun yol başçısı Ermeni urefası ve Ermeni muhtekirleri idi.” Resulzade’nin bu ifadeleri Türkiye ve Azerbaycan milliyetçi tarih yazımında çok rastlanan, ancak olgulara aykırı bir ifadedir. Çünkü çarlık rejiminin Kafkasya’da dayandığı güçler, Gürcü veya Ermeni veya başka bir millet değil, hangi milletten olduğuna bakmaksızın, feodal beyzadeler ve mülk sahibi sınıflar olmuştur. Azerbaycan hanlıklarının feodal kalıntıları ve mülk sahipleri, tıpkı Gürcü ve Ermeni beyleri gibi çarlık rejimiyle gayet güzel anlaşmıştır çünkü çarlık rejimi onların imtiyazlarını ve mülklerini kabul etmiştir. Milliyetçiliğin tipik romantik, idealist bakış açısı, toplumsal sınıfları değil, milliyetleri ön plana çıkarmaktadır, ancak bu bakış tarihsel gelişmeleri açıklamaktan uzaktır. Çarlığın Kafkasya’daki baş dayanağı Ermeniler olsaydı, çarlık rejimi Osmanlı’dan aldığı Kars oblastını Ermenilerle kolonize ederdi veya en azından Erivan guberniyasından Türkleri kovarak yerlerine Ermenileri yerleştirirdi. Oysa çarlık valileri Ermeni milliyetçiliğini tehlikeli gördükleri için Ermenilerin yoğun kolonizasyonunu desteklememişlerdir. Çarlığın Kafkasya’daki kolonizasyon siyaseti öncelikle Rusları ardından Rumları tercih etmiş ve son olarak Ermenileri istemeyerek kabul etmiştir. Kafkasya naipliği yöneticileri 1829’daki Kafkasya’ya Ermeni göçünü de hata saymışlardır. Ne var ki 1890’larda Sultan Abdülhamid devrinde Anadolu’daki Ermenilere yönelik pogromlardan kaçan 30,000 kadar Osmanlı Ermenisi sınırdan kaçak olarak geçmiş ve Rusya’ya sığınmıştır. Rusya hükümeti bu Ermenileri geri göndermek için çok uğraşmış ancak Sultan Abdülhamid onları geri almamıştır. Çarlık siyasetinin istisnası, Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermeni gönüllü birliklerinin Rusya ordusu yanında Osmanlı’ya karşı kullanılması olmuştur. Ancak burada da Rusya Kafkas ordusu yönetimi kısa sürede fikrini değiştirmiş, daha 1915 yılında bu Ermeni fedai ve gönüllülerin sivil Müslüman halka zulmünden dolayı bu taburları lağvederek Rusya ordusu subaylarının komutasına vermiş ve dağıtmıştır.
Memmed Emin Resulzade, 1920’lerde Sovyet Azerbaycan’da ve Türkiye’de başlayan Latin alfabesine geçiş tartışmalarında tutucu bir rol oynamış, Latin harflerinin kabul edilmesine karşı çıkmıştır. Azerbaycan’da alfabe değişikliği talebinin Sovyet otoriteleri tarafından desteklenmesi Resulzade’de otomatik olarak bu talebe karşı çıkma refleksini doğurmuş gibidir. Resulzade’nin gerekçesi, Azerbaycan’da Latin harflerine geçilmesi durumunda Türkiye ve öteki Türk dünyası Arap harflerini kullanmaya devam edeceği için Türk dünyasındaki bağların zayıflayacağı iddiasıdır. Resulzade ayrıca, Latin harfli kitap, dergi ve gazete yeterli olmadığı için Latin harflerini öğrenenlerin okuyacak yayın bulamadıklarından öğrendiklerini kısa sürede unutacaklarını ve Türkçeye göre çok daha avantajlı bir durumda bulunan Rusçaya karşı önlemler alınmadan Latin harflerine geçmenin Türk kültürüne zarar vereceğini savunmuştur. Bilindiği üzere, Azerbaycan’dan sonra Türkiye de 1928’de Latin harflerine geçmiştir. Açıktır ki Resulzade, bu konuda zamanın ruhunu okuyamamıştır. Türkiye kamuoyunun Latin harflerine karşı olduğunu düşünmüş ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün kararlılığını hesaba katmamıştır. Bunda muhtemelen Resulzade’nin Türkiye’de ilişkide bulunduğu insanların çoğunun Arap harflerinden yana olması rol oynamıştır. Yine Azerbaycan milliyetçilerinin “edebi, içtimai ve siyasi milliyetperver mecmuası” olan Azeri Türk dergisi 16 Aralık 1928 tarihinden itibaren Latin harfleriyle çıkmaya başladıktan sonraki sayıların hiçbirinde Mehmet Emin Resulzade’nin yazısının yayımlanmamış olması dikkat çekmektedir. Bu dergide Resulzade’ye karşı bir sansür olamayacağına göre Resulzade’nin Latin harfli yazı vermek istemediği anlaşılmaktadır. Sonuçta Resulzade Türk dilleri için hiç uygun olmayan Arap harflerinde ısrar etmiştir. Azerbaycan’ın Latin harflerine geçişte bütün Türk dünyasına öncülük etmesi gurur duyulacak bir gelişme iken Resulzade buna karşı çıkmıştır. Müsavat partisinin bir başka kurucusu olan Mirzə Bala Məmmədzadə’nin ifade ettiği gibi, Müsavat partisi programında (madde 63 ve 64) ilköğretimde (“idadi mekteplerde”) “Osmanlı şivesinin lisan olarak tedris edilmesi mecburi olmalıdır” ve yüksek okullarda da (“ali mekteplerde”) “Osmanlı şivesiyle tedris edilmelidir” diye yazılıydı. Məmmədzadə daha da ileri giderek Sovyet Azerbaycan hükümetinin Azeri edebi dilini bile değil, “sokak dilinden ibaret olan bir ‘proleter jargonunu’ tatbik ettiğini” söyleyerek, Azərbaycan Türkçesini küçümseyen kibirli bir İstanbul efendisi gibi davranmıştı. Müsavatçıların “Osmanlı şivesi” dediği dilin, Türk halkının anlamadığı, Arapça ve Farsça sözlerle dolu, yapay bir saray ve bürokrasi dili olduğu dilbilimciler tarafından genel kabul görmüştür. Nitekim Resulzade’nin Yeni Kafkasya yazılarının tamamında ancak iyi eğitim almış kişilerin anlayabileceği bu ağdalı Osmanlıcayı kullandığı görülmektedir. Birkaç örnek verelim: Resulzade, Türklerin birliği diyeceği yerde “ittihad-ı etrak” diyor. Türk sözünün çoğulunu bile Arapçaya göre söyleyen bir Türkçü! Okur veya okuyucu demek varken “kari” diyor! Şu cümlesini Türkiye’de olsun Azerbaycan’da olsun pek az Türkün anlayabileceği açıktır: “Muarızlarını techil eden bu Bolşevik ‘alimi’ Latin hurufunun tatbiki ile münkatı olacak rabıta-i İslamiyyeden bahsedenleri tahtieye kalkışıyor”. Yeni Kafkasya’nın şu cümlesindeki “Türkçüdür”, “Türklerin” ve “eder” sözcükleri dışındaki bütün sözcükler Arapçadır ve Resulzade’nin temsil ettiğini söylediği Azerbaycan Türklerinin büyük çoğunluğunun anlamadığı sözlerdir: “Yeni Kafkasya Türkçüdür: Türklerin harsi tearüflerini, medeni irtibatlarını, manevi vahdet ve istiklallerini istihdaf eder”. Belirtmemiz gerekir ki Resulzade’deki bu koyu Arapça sevgisi kendine örnek aldığı Ziya Gökalp’te de bulunuyordu. Gökalp, Türkçülük ideolojisini formüle etmeye uğraşırken Fransızca culture sözcüğünün karşılığını Türkçede aramak yerine Arapça’da toprağı sürmek anlamına gelen hars sözcüğünü kullanıyordu. Araplar kültür için sekafe derken o Arapça hars sözcüğüne yeni bir anlam veriyordu. Gökalp yine Arapça fikr kökünden Arapların dahi kullanmadığı mefkure sözcüğünü türetmişti. Gökalp Türk milliyetçisi olduğunu iddia ettiği halde kavram türetmek için Türkçeyi değil Arapçayı seçiyor, Türkçeyi değil Arapçayı geliştirmeye çalışıyordu.
M. E. Resulzade, “Azeri” mahlasıyla yazdığı 27 Nisan 1924 tarihli yazısında, “Azerbaycan % 80 Türk unsurlarından teşekkül” ettiği halde, Azerbaycan Sovyet idarelerindeki memurların %70’inin Rus, Yahudi, Ermeni ve başka Türk olmayan milletlerden olduğunu, Azerbaycan Komünist Partisinin Bakü teşkilatının üyelerinin de % 20 veya 25’inin Türk olduğunu ve dolayısıyla bu partinin bir “Rus müessesesi” olduğunu iddia etmiştir. Resulzade ve başka Azerbaycan milliyetçilerinin “Azeri” adını ve sıfatını, mahlasta, yazı başlığında ve dergi adında kullanmış olmaları, İlber Ortaylı gibi bazı antikomünist tarihçilerin “Azeri” milleti kavramını Stalin’in uydurduğu iddialarını birinci elden çürütmektedir. 1926 nüfus sayımına göre Azerbaycan’da Türk unsurları olarak % 62,1 Azerbaycan Türkü ve % 0,4 Tatar yani toplamda % 62,5 oranında Türk nüfusu vardır. Peki bu durumda Resulzade % 80 oranını neye göre hesaplamıştır? Acaba Türk unsurları arasında Kürtleri, Lezgileri ve Talişleri de mi saymıştır? Ya da 1924’ten 1926’ya dek Azerbaycan’da Türk nüfusu azalmış mıdır? Bu sorular yanıtsız kalmaktadır. Azerbaycan’da Türk nüfusu ancak 1989 sayımında % 83’ü geçmişti. Esasen nüfus istatistiklerinin bütün milliyetçiler için bir savaş alanı olduğu ve Kafkasya’daki Ermeni, Gürcü, Kürt ve başka milliyetçilerin de kendi nüfuslarının sayısını abarttığı bilinen bir gerçektir. Azerbaycan’ın en büyük ve sanayi şehri olan Bakü’nün nüfusuna bakınca, yine 1926 sayımına göre Rusların oranı % 35, Türklerin oranı % 26, Ermenilerin oranı % 16 ve Yahudilerin oranı da % 4’tür. Bu durumda Azerbaycan Komünist Partisinin Bakü örgütündeki Türklerin oranının % 25 olmasının o günkü koşullarda nüfusa göre orantılı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, Resulzade’nin abartılı sayılarını ve hesaplarını kabul etmesek bile, Azerbaycan Türklerinin 1920’lerde öz cumhuriyetlerinde devlet memurları ve parti üyeleri arasında azınlıkta oldukları açıktır. Bunun belli başlı nedenleri, Bolşevizmin Azerbaycan Türkleri içinde görece zayıf olması, çarlıktan devralınan demografik kompozisyon ve Azerbaycan Türklerinin okuryazarlık oranının düşük olmasıdır. Çarlık döneminde Bakü’deki Ruslar ve Ermenilerde okuryazarlık oranı % 62 iken, Türklerde % 22 civarında idi. Türklerin okuryazarlıkta geri kalmasının bir nedeni çocuklarını Rus okullarına vermek istemeyişleri, öteki nedeni de Müslüman okullarında Arap harfleriyle Türkçe okuma yazmanın çok zor olmasıydı. Dolayısıyla Türklerin eğitimde geri kalmasının bir nedeni çarlık siyaseti ise öteki nedeni de değişime ve ilerlemeye karşı gelen Azerbaycan mollalarıdır. Okuryazar olmayan insanların devlet memurluğuna girişte ve parti üyeliğinde dezavantajlı olacağı açıktır. Memmed Emin Resulzade bir siyasetçi ve gazeteci olarak bu gerçekleri elbette çok iyi biliyordu ancak siyasi propagandasına ters düşeceği için dile getirmemiştir. Yine Resulzade’ye göre 1926’da Azerbaycan nüfusu 3.000.000’dur, ancak 1926 Sovyet nüfus sayımına göre 2.314.571’dir. Sovyet Azerbaycan yetkililerinin Azerbaycan nüfusunu olduğundan az göstermeleri için bir neden düşünmek zordur. Resulzade Azerbaycan’daki genel okuryazarlık oranının % 30’a ulaştığını haber veren Sovyet yetkililerini de yalanlıyor ve bunu şöyle yapıyor: Öğrenim gören öğrenci sayılarını toplayarak ortalama 200 bin sayısını buluyor ve bunu 3 milyona bölünce okuryazarlık oranının % 7’den az olduğunu iddia ediyor. Sovyet yetkilisi Qarayev’in “bey ve han hakimiyeti zamanında Azerbaycan ahalisinin ancak % 2’si okur yazardı” şeklindeki ifadesini de nedense Müsavat devrine ait gibi görüyor. Oysa bey ve han devri deyince hanlıklar devri veya çarlık devri akla geliyor. Burada Resulzade’nin okuryazarlık oranını hesaplama yöntemi mantıklı görünmüyor, çünkü öğrenciler dışındaki yetişkinler arasında da okuryazarlar olduğunu görmezden gelmektedir. Ayrıca verdiği öğrenci sayılarına okuryazarlık kurslarına (likbez) katılanların dahil olup olmadığı belli değildir.
Resulzade, Azerbaycan üniversiteleri hakkındaki yazısında da 1923 yılında Bakü üniversitesi öğrencilerinin 478’i Yahudi, 452’si Rus, 425’i Ermeni olup sadece 386’sının yani % 23’ünün Türk olduğunu yazıyor ve ekliyor: “Halbuki Azerbaycan ile hiçbir alakası olmayan Yahudiler yüzde 33 nisbetini ihraz ediyorlar”. Bu cümlede hem bir matematik hatası hem de olgusal bir hata var! Resulzade’nin verdiği öğrenci sayılarını toplarsak 1.741 ediyor ve 478’i bu sayıya bölersek % 27 oranını buluyoruz. (Yahudi, Rus, Ermeni ve Türk dışında başka milletlerden de öğrenci olduğunu varsayarsak toplam sayı artar ve Yahudilerin oranı daha da düşer). Burada teknik bir hata veya bir dizgi hatası olmalıdır aksi takdirde Resulzade gözümüzün içine baka baka bizi yanıltmaya çalışıyor demektir. Ayrıca Yahudi öğrenci sayısı sadece Türk öğrencilerden fazla değildir, Ruslardan ve Ermenilerden de fazladır. Yani burada Rusların ve Ermenilerin de şikayet hakkı vardır. Yahudilerin Bakü’de % 4’lük nüfusa rağmen öğrencilerin % 27’sini oluşturması gerçekten ilginç bir durumdur. Bunu Yahudi kültürünün eğitime önem vermesiyle mi açıklamalıyız? Yoksa Bolşeviklerin gizli Yahudi ajanları olduğuna mı hükmetmeliyiz? Her halükarda, Bakü ve civarında MS 7. yüzyıldan beri yaşayan Yahudilerin Azerbaycan ile hiçbir alakası olmadığını iddia etmek tarihsel olgulara aykırıdır.
1921 yılında TBMM ile Sovyet Rusya arasında imzalanan Moskova Antlaşmasının 8. maddesine ve aynı yıl Azerbaycan SSC ile de imzalanan aynı içerikli Kars Antlaşmasının 10. maddesine göre taraflar kendi ülkelerinde diğer ülke aleyhinde mücadele yürüten teşekküller barındırmayacak ve diğer ülkeyi veya bir kısmını temsil ettiğini iddia edecek teşekküllere izin vermeyecekti. 17 Aralık 1925 tarihinde de SSCB ile Türkiye arasında dostluk ve tarafsızlık antlaşması imzalandı. Resulzade’nin Türkiye’deki faaliyeti SSCB ve Sovyet Azerbaycan hükümeti aleyhinde olduğu halde bu faaliyete 1927 yılına dek göz yumulmuş olmasının nedeni, SSCB ile Türkiye arasındaki ilişkilerdeki gerilim ve Resulzade’nin yüksek mevkilerde bulunan eski İttihatçılar ve Gökalpçılar arasında hala çok sayıda dostu olmasıdır. Cumhuriyet Halk Partisi rejimi içeride Türk komünistlerine göz açtırmamakta ve Komintern’in faaliyetinden rahatsız olmaktadır. Sovyet ticaret mümessilleri ve konsolosları dahi ajan olarak görülmüştür. SSCB de Türkiye’de komünistlere yönelik baskılardan rahatsızdır. Bunlara karşın dış dünyadaki siyasi konjonktür iki ülkeyi birbirine yakınlaştırmaktadır. TC hükümeti sonunda SSCB baskısı ile Yeni Kafkasya’nın yayınını durdurmuştur. Bundan bir süre sonra Avrupa’ya giden Resulzade ve arkadaşları faaliyetlerini Almanya ve Polonya’da sürdürmüştür.
İmralı'da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşen heyet, Taksim'de açıklama yaptı.
İstanbul, Etiler'de trafik kurallarını hiçe sayan çakarlı lüks aracın sahibinin Cübbeli Ahmet olarak bilinen Ahmet…
GTÜ'de tamamlanan yüksek lisans tez çalışmasından ortaya çıkan sonuçlara göre; Kocaeli'de 10 okul binası olası…
TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ kamu işçisi için zam talebini açıkladı. İki konfederasyon, kamudaki yaklaşık 600 bin…
Gaziantep 5. İdare Mahkemesi, Başpınar Organize Sanayi Bölgesi'nde tekstil fabrikalarında düzenlenen işçi direnişleri sırasında Valilik…
TKIS Blinds fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan iççiler Tuzla Serbest Bölge girişinde 127 gündür devam…