Menderes: Demokrasi maskesi altındaki istibdat
Hikmet Yaman
Tarih 5 Nisan 1946, Washington’da yaşamını yitiren Türkiye’nin Amerika Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesi Missouri zırhlısıyla 5 Nisan 1946’da İstanbul’a getirildi. ABD donanmasının gözde zırhlısının bu ziyareti Türkiye’nin dış politikasında yönünü belirlemesinde bir dönüm noktası oldu. Bu aynı zamanda Sovyetler Birliğine karşı bir gövde gösterisiydi.
1947 yılına gelindiğinde ABD Başkanı Truman’ın 12 Mart’ta Kongre’de okuduğu ve kendi adı ile anılacak doktrin ile birlikte “ soğuk savaş “ başlamıştı.
Truman doktrini ile komünizm tehdidine karşı Yunanistan, Türkiye gibi ülkelere mali ve askeri yardım yapılması öngörülüyordu. Ardından 1948 yılında devreye sokulan Marshall Ekonomik Planı ile Türkiye’ye 100, Yunanistan’a ise 300 milyon dolar yardım yapılması kararlaştırılmıştı. Emperyalizmin açtığı çukura bu “yardımların” sonrasında “borçların” alınmasıyla çivileme dalınıyordu.
Demokrat Parti ve onun iktidarı sırasında da Başbakan olan Adnan Menderes dönemini ve bağlantılı olarak emperyalizmin şekillendirdiği “demokrasi” oyununu anlatmadan ülkeyi bu sürece götüren gelişmeleri de kısaca hatırlatmakta fayda var.
Mustafa Kemal’in ölümünden sonra CHP’nin tek parti iktidarı ile 1938’in sonuna doğru toplanan olağanüstü kurultayda, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye CHP’nin “değişmez genel başkanlığı” ile “Milli Şef” unvanı verildi.( Bu unvan, 1946’daki 2’nci Olağanüstü Kurultay’da kaldırıldı).
İkinci Dünya Savaşına girmese de Türkiye ekonomik olarak oldukça sıkıntılı bir dönemi ve savaş sonrası Emperyalizmin güçlenen sosyalizme karşı ideolojik ve politik olarak savaş açmasıyla bulunduğu yer itibariyle stratejik bir öneme sahip olmasıyla baskılara maruz kaldığı bir dönemin içindeydi.
İnönü dönemine denk gelen ikinci Dünya Savaşı’na girilmemişti. Ancak savaş sonrası emperyalizmin açık bir ideolojik politik savaş ilan ettiği komünizm ve temsilcisi olarak gördüğü Sovyetler Birliği’ne karşı başlattığı saldırganlık politikalarının tam ortasında Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunun başlangıcında Mustafa Kemal Atatürk döneminde izlenen Sovyetler Birliğiyle yakın ilişki sürdürmeye dayalı anlayış ortadan kaldırılmıştı. “sınıfsız imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle” olduğumuz üzerinden ideolojik olarak ta sosyalizmle zaten bir bağ kurulması söz konusu değildi.
Geriye “Hür Dünya”nın yanında yer almak kalıyordu. Bunun en belirgin ortamı da Adnan Menderes’in iktidarda olduğu “çok partili demokrasi” döneminde sağlanıyordu.
7 Haziran 1945 tarihinde Celal Bayar, Refik Koraltan, Fuad Köprülü ve Adnan Menderes tarafından “demokrasi” istemiyle verildiği, Türkiye’de “demokrasi”nin başlamasına yol açtığı belirtilen ve tarihe “Dörtlü Takrir” diye geçen önerge verildi. Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun TBMM’de görüşülmesi sırasında verilen ve kendileri de birer toprak ağası olan bu dört kişinin asıl hedefleri Toprak reformu çabalarının önünü kesmekti. Meclis’te tartışılan kanunun 17. Maddesi büyük toprak sahiplerinin topraklarını sınırlandırıyor ve büyük bir kısmının toprak sahibi olmayan köylülere tahsis edilmesini öngörüyordu asıl hedef buydu ama Dörtlü Takrir önergesinin içeriğinde, Türkiye’nin tek parti yönetiminden çok partili hayata geçmesi, serbest seçimlerin yapılması, üniversite özerkliği, tek dereceli seçim sistemi, yürütme erkinin CHP’nin tüzel hamiliğinden çıkarılması gibi talepler bulunmaktaydı. Elhak hepsi de oldukça demokratik taleplerdi ve hele de bir kısmı tüzük bir kısmı kanun deyip reddedilince “demokrasi mücadelesi” de başlamış oldu.
Menderes ve Köprülü Vatan gazetesinde iktidara karşı yazılar yazmaya başlayınca 21 Eylül 1945’te ikisi de partiden ihraç edildi. Sonrasında Refik Koraltan’da ihraç edilince, Celâl Bayar hem milletvekilliğinden hem de partiden istifa etti.
Dörtlü Takrir, Demokrat Parti’nin kurulmasına kadar gidecek süreci başlattı. Nitekim Dörtlü Takriri hazırlayanlar 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurdular. Parti, her alanda liberalizmi savunuyordu.
1946 seçimleri daha önceki iki başarısız girişimden sonra çok partili hayat denemesinin ilk seçimleri 21 Temmuz 1946 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu seçimlerde CHP 397, DP 61 ve bağımsızlar 7 milletvekili çıkarmışlardır.
Oldukça şaibeli, kuralsız, yer yer şiddetin yer aldığı, seçimlerin ardından Demokrat Parti’nin başlattığı protesto mitingleri, CHP iktidarının sonuna gelindiğini göstergeleri olarak ortaya çıkmıştır.
Nihayetinde 1950 yapılan seçimlerde iktidar el değiştirmiş, 27 yıllık tek parti yönetimi olan CHP iktidarı sona ermiş, yaklaşık 10 yıl devam edecek olan DP iktidarı yönetimi devralmıştır.
Bu yazının çerçevesini aşmamak üzere DP iktidarının ve temsilcisi olarak Menderes’in 1960 27 Mayıs’ına uzana süreçteki dış politikası, başta ABD olmak üzere emperyalizmle ilişkileri, bugün de önemli bir yer kaplayan Ortadoğu politikaları, Kıbrıs vb. konulara girmeyeceğiz. Ancak bunların içerdeki dizaynı, emperyalizmin boyunduruğu, kapitalizmin vahşi sömürüsünün yerleşmesi için yapılanlar, yandaşlar, yancılar, beslemeler, devlet ricalinin bal tutanlarına yer yer değinmekle yetineceğiz.
Türkiye sağının yarattığı Menderes miti, gerçeklerin tahrif ve tersyüz edilmesiyle oluşturulmaya çalışılmaktır. Benzer politikaları uygulayan, emperyalizmle her daim dost ve müttefik olan, kapitalist yolun iflah olmaz yolcularının bu miti ortaya atmaları ve ona sarılmaları da şaşırtıcı değildir.
1950 ve 1954 seçimlerindeki açık ara zaferi üzerinden oluşturulan ekonomi politikalar takrircilerin iktidarında köylünün toprağının kurutulduğu, işçinin patronların yarı kölesi oldukları, dışa bağımlı sanayinin, emperyalist “yardımlar” la başlayan bağımlılığın “borçlanmayla” ülke kaynaklarının teslimine giden yolların döşendiği, bütün bunları sürdürebilmek için giderek artan dozda baskıcı bir yönetimin oluşturulduğu bir süreçtir.
1955 Kasım ayında patlak veren ekonomik bunalım TL’nin devalüe edilmesi, yükselen enflasyon geniş halk yığınlarında DP iktidarının demokrasiciliğine karşı kaygı ve huzursuzlukları yükseltir.
1950’de kurulan sağ “demokrasi” tarafından TKP 1951 ve 1953 tevkifatlarıyla ezilir. Türkiye Sosyalist Partisi 1952’de, Vatan Partisi 1958’de 1950’de kurulan sağ “demokrasi” tarafından kapatılır.
Emperyalizmin, devlet fabrikalarını satarak, ağır sanayiyi tasfiye ederek özel girişime dayalı bir serbest piyasa ekonomisi yaratma tavsiyeleri başarılı olamadı. Tıpkı 1980 sonrası yıllarda olduğu gibi, özel girişim bu kuruluşları çok düşük fiyatlarla ve açılacak kredilerle satın almak istedi. Serbest piyasa ekonomisi adı altında dışardan alınan kısa vadeli ticari borçların faizleri ödenemeyip, yenileri alınamayınca yerini günlük piyasa müdahalelerine bıraktı; sürekli değişen kararlar, kar hadlerinin devletçe saptanması, enflasyonun artırdığı fiyatları polis önlemleriyle engelleme çabaları, döviz tahsis ve dağıtımı için plansız ve programsız gelişi-güzel devlet müdahaleciliği karmaşık bir ekonomik sistemin yeni zenginlerini, büyük ölçekli işsizlerini, topraksız köylülerini yaratıyordu.
Programın “işleyen” tek tarafı dış kaynaklı sermaye kullanımıydı. Türkiye resmi dış yardımlar, ithalatçı kredileri ve diğer ticari krediler, yabancı sermaye girişi yoluyla ithalatı arttı. Buna Marshall yardımlarından gelen traktörlere ilişkin Türk lirasıyla ödemeler eklenmelidir. T.C. Merkez bankasında, kullanımı ABD ismine bağlı “karşılık paralar fonu” kuran bu yardım programı resmi yardımlarla emperyalizme bağımlılığın diğer bir yönünü oluşturdu.
1955 bunalımının ardından DP’nin tarımsal kapitalizm programının tüm yetersizliği ortaya çıktı. Fiyatlar pahalılaştı. Tarım hammaddelerindeki görülen fiyat artışları çiftçiyi tüketti. Hükümet, pahalılığın suçlusu olarak “fahiş fiyat uygulayan tüccarları” gösteriyor ve rastgele cezalar kesiyordu.
Bütün bu olup bitenler demokrasi kahramanı Menderes’i ve iktidarı giderek otoriterleşti. Basına, muhalif partilere ve üniversitelere yönelik baskılar katmerlendi. Örneğin Osman Bölükbaşı liderliğindeki CMP’ye oy veren Kırşehir, kanunla ilçe yapıldı. 27 Haziran 1956’da çıkarılan “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası” ile salon toplantıları ise vali-kaymakam iznine bağlandı. Bir ili ziyaret eden siyasetçinin esnafların elini sıkması bile tutuklama gerekçesi olabiliyordu. (CHP Genel Sekreteri Kasım Gürlek bu sebeple tutuklandı ve 6 ay hapse mahkûm edildi).
İsimleri değiştirin kanun maddeleri yerine Kanun Hükmünde Kararnameleri koyun… Tanıdık geliyor mu?
Biraz daha tanıdık şeyler yazalım:
Menderes, İzmir DP İl Kongresi’ndeki bir konuşmasında “Türkiye bir Müslüman devletidir ve Müslüman kalacaktır. Müslümanlığın bütün icapları yerine getirilecektir” dedi.
1933 yılında uygulamaya konan ve 1941’de kanunlaştırılan Arapça ezan üzerindeki yasağı kaldırdı.
Devlet radyosunda ilk kez dini programlar yayımlandı.
CHP iktidarının son yıllarında ilkokullarda program dışı okutulan din dersleri okul programı içine alındı.
Yüksek İslam Enstitüleri açıldı.
Türk Ceza Kanunu’nda 141. ve 142. Maddelerde yapılan düzenlemelerle ise komünizm propagandası kanuni müeyyidelere bağlandı. Halkevleri kapatıldı.
Burjuvazi içinde de Birtakım “fikir ayrılıkları” ya da tam olarak çıkar çatışmalardan kaynaklı bir takım ayrışmalarda kaçınılmazdı. Tarımsal kapitalizm denilen uygulamalardan zarar eden bir kesim DP içinde bir muhalefet oluşturarak Hürriyet Partisi’ni kurdular. 32 milletvekili bu partiye geçti. Başını CHP’nin çektiği bir muhalefet bloğu oluştu. Menderes iktidarı buna partilerin ittifak yapmalarını engelleyen bir yasa ile karşılık verdi.
1957 seçimleri iktidara bir kez daha başarı(!) kazandırmıştı.
Ancak Adnan Menderes’in şahsında cisimleşen istibdat rejimi artık her şeyi kontrol altında tutmanın yolu olarak yasakları ve baskıyı görüyordu.
DP tabanını genişletme ve halk kitlelerini seferber etme amacıyla Vatan Cephesi’ni kurdu. Radyoda cepheye katılanların isimleri saatlerce okunuyordu.
İsmet İnönü, 1959 ve 1960’da farklı yerlerde saldırı girişimleri ve engellemelerle karşılaştı.
18 Nisan 1960’ta CHP ve basının faaliyetlerini denetlemek için TBMM’de bir tahkikat komisyonu oluşturuldu. Bu sonun başlangıcı olarak görülen bir girişimdi. Asıl niyetin CHP’yi kapatmak olduğu ileri sürülerek Menderes diktatörlükle suçlanmaya başlandı.
27 Nisan’da kurulacak bir komisyona parti ve gazeteleri kapatma ve sorumluları tutuklama yetkisi tanıyan bir kanun Meclis’ten geçirildi.
Nisan ayında İstanbul ve Ankara’da üniversite öğrencileri protesto gösterileri düzenledi. İstanbul’daki gösteride İstanbul Üniversitesi öğrencisi Turan Emeksiz, polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.
Ankara’daki üniversite öğrencileri 555K (Beşinci ayın beşinde saat beşte Kızılay’da) parolasıyla Kızılay Meydanı’nda büyük bir miting düzenledi.
21 Mayıs’ta Ankara’da Harp Okulu öğrencileri sessiz bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi.
27 Mayıs 1960…
Ali Adnan Ertekin Menderes (1899, Aydın – 17 Eylül 1961, Bursa) 1950-60 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanlığını yapmış, İstiklal Madalyası sahibi Türk siyasetçi, devlet adamı ve hukukçu.
10 senelik Demokrat Parti iktidarında Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanı olurken Başbakan olarak yer alan Menderes’i bu kısa tanıtımda tutmak yeterlidir aslında. Geriye kalan emperyalizmdir. Sömürüdür. Baskıdır. İşkencedir. Hapishanelerdir.
Bu haber en son değiştirildi 10 Mart 2025 16:55 16:55
Öyle gözüküyor ki, kapitalizmin kolektivizme dönüştürülmesinde tarihte ilk defa ezilenler sistemi dönüştürme misyonu ile yükümlü…
Emeklilerin alacağı bayram ikramiyesi belli dolu. AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler, daha önce bin 3…
X kullanıcıları hesaplarına girmekte sorun yaşıyor.
Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler'in tutuklanmasının ardından bugün yapılan başkan vekili seçimlerinde CHP'nin adayı olan…
Tarihler değişmekte, söylem güncellenmekte, yeni ortaklar bulunmakta ancak amaç değişmemektedir. 29 Ekim 1923’te kurulan Cumhuriyet…
Sosyalizm ve komünizm karşıtlığı ile beslenen 12 Eylül darbesi ile yerle yeksan edilen toplumsal ve…