Mor ekonomi, kara kapitalizm ve kadınların eşitliği

Bugün kapitalist üretim ilişkilerinin kökten değişimini hedeflemeyen, üretim araçlarının kolektif mülkiyetini öngörmeyen, özel mülkiyetin değişmezliğini temel alan herhangi bir yaklaşım eşitlikçi politikalara değil, sömürü ilişkilerinin sürdürülebilirliğine ve eşitsizliklerin derinleşmesine hizmet eder.

Mor ekonomi, kara kapitalizm ve kadınların eşitliği

Sema Aydın

Kapitalizmin bir refah toplumu yaratma anlatısı döngüsel krizler, artan yoksullaşma ve savaş politikalarıyla büyük bir hayal kırıklığına dönüştü. Her kriz dönemi, kapitalizmi daha yaşanabilir kılacak kimi yeni iktisadi, siyasi ve sosyal önermeler gündeme getirilip, kriz yönetiminin hizmetine sunuluyor.
20. Yüzyıl, kapitalizmin büyük krizi ve devrimlere açılmıştı. İşçi sınıfının görkemli iktidarları karşısında kapitalizmin büyük buhranı Keynesyen ekonomi politikalarıyla iyileştirilmeye ya da aşılmaya çalışıldı. Özetle piyasa ekonomisinin devamını merkeze koyan bu iktisadi politikalar devletin piyasa üzerinde düzenleyici bir misyon üstlenmesini, durgunluk ya da depresyon dönemlerinde ise daha aktif rol almasını öngörüyordu.

İkinci dünya savaşı sonrası benzer kaygılarla, sosyalizmin dünya üzerinde kazandığı prestij ve yükselen sınıf mücadelesi karşısında bu kez sosyal devlet kavramı ortaya atıldı. İşçi sınıfı bugün de sosyal devletten arta kalan kimi haklarını bu mücadelelerin neticesinde kazandı, yani sermaye sınıfını mecbur bıraktı.

Sosyalist sistemin çözülmesi ve sınıf hareketinin dünya çapında geriye çekilmesi ile beraber sosyal devlet uygulamaları hızlı bir tasfiye sürecine girdi. Bu dönem kapitalizmin ‘yeni icadı’ neoliberal politikalar idi. Özelleştirmelerin hız kazandığı, kamusal hizmetlerin adım adım ticarileştirildiği, kemer sıkma politikaları ve serbest piyasanın alabildiğine önünün açıldığı bir dönem yaşandı. Bu dönemin sihirli sözcüğü ise özgürlüktü. Girişimcilik, rekabet, sermayenin tabana yayılması, sınırların kalkması, devlet kurumlarının hantallığı, verimlilik gibi pek çok kavram da özgürlük kılıfıyla pazarlandı. Kastedilen sermayenin sınırsız dolaşımı ve sömürüsüydü. Ancak 2008 krizi ile birlikte bu dönemin de sonuna gelindi. 2008 krizinin etkileri devam ederken Covid-19 salgını ve pandemi bir kez daha kapitalizm için tehlike çanlarının çaldığını gösterdi. Bugün yeniden kapitalizmi ıslah edecek bir yol arayışı ve iktisadi politikalar gündemde.

RENKLİ EKONOMİLER SAHNEDE

Sosyalizmin çözüldüğü ve sınıf mücadelesinin zayıfladığı son kırk yıldır özellikle emperyalist merkezlerde kimlik siyaseti giderek ağırlık kazandı. Postmodern paradigmanın ürünü olan ve kapitalist sisteme bütünlüklü bir itiraz ortaya koymayan bu yeni ‘muhalefet’ biçimi sistemin içerisinde kimi alanlara odaklanarak bir kez daha sistemin ıslah edilmesini öneriyor. Bu önermeler son dönemlerde renkli ekonomi modelleri olarak anılıyor. Özellikle yeşil ekonomi ve mor ekonomi kavramları son dönemde sıkça karşımıza çıkıyor.

Yeşil ekonomi özetle kapitalist üretim biçiminin yaşanabilir bir çevre politikası etrafında örülmesi gerektiği fikrine dayanıyor. Buradan ilham alarak öne sürülen mor ekonomi ise kapitalist üretim biçiminin yeniden üretim sorununu merkeze alarak kadınlara fırsat eşitliği sunmasını öngörüyor.

MOR EKONOMİ KAPİTALİZME ALTERNATİF Mİ?

Mor ekonomi ifadesi ilk olarak 2009’da Heinrich Boell Derneği tarafından İstanbul’da düzenlenen Yeşil Ekonomi Konferansı’nda İpek İlkkaracan tarafından öne sürülmüştür. İlkkaracan Toplum ve İktisat Dergisinin 146. Sayısında yayımlanan makalesinde mor ekonominin hedeflerine ilişkin şunları ifade etmektedir:

“Mor ekonomi’’ “yeşil ekonomi”den ilham alarak, toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin bertaraf edildiği bir ekonomi vizyonunu, feminist hareketin sembolik rengiyle bağdaştırıyor. Salt kâr amacına dayalı piyasa mekanizmasının, emeği üretimin vazgeçilmez girdisi olarak kullanırken, bunun yeniden üretim maliyetini karşılamıyor.

Sonuçta piyasa ekonomisi bakım ekonomisinden besleniyor, tıpkı doğadan ve doğal kaynaklardan beslendiği gibi; ancak bunun maliyetini ödemiyor. Mor ekonomi, bakım ekonomisini merkeze yerleştiren, toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir ekonomi için bir çağrı içeriyor. Bu yeni ekonomi, emeğin/iş gücünün insani koşullarda yeniden üretimini piyasanın kâr mekanizmasının önüne koyuyor, buna ilişkin maliyetlerin sisteme entegre edilmesi, kadınlar ve erkekler tarafından eşit paylaşılması için piyasa ekonomisinin sıkı regülasyonunu öngörüyor. Mor ekonomi sürdürülebilirlik açısından yeşil ekonomiyi tamamlıyor. Öte yandan ekonomik krize de “mor işler”, “mor yatırımlar”, “mor teşvik paketleri” ve “mor büyüme”yle eşitlikçi çözümler öneriyor’’

Mor ekonomi diğer renkli ekonomiler gibi kapitalist sisteme bir alternatif arayışında değil. Aksine ‘sürdürülebilirlik’ kavramıyla ifade edilen öz itibariyle sistemin tıkanan noktalarının açılması ve elbette devamıdır.

Kimlik siyasetinin bütünlüklü bir sistem eleştirisi yerine parçalı bakışının sonucu olarak sunulan önermeler, bütünlüklü çözümleri değil, piyasanın parçalı şekilde düzenlenmesini öngörüyor. Mor ekonomi, kapitalist üretim ilişkileri, mülkiyet biçimleri ve sınıfsal sömürü mekanizmalarına değil yeniden üretim sürecine odaklanıyor ve bakım hizmetleri konusunda piyasanın yanı sıra kimi kamusal müdahaleleri gündeme getiriyor.

Mor ekonominin üzerine inşa edildiği ‘piyasa ekonomisi bakım ekonomisinden besleniyor’ saptaması ise tartışmaya fazlasıyla muhtaç bir önerme. Kapitalizmde bakım hizmetleri uzun zamandır ticari birer faaliyet alanı olarak piyasanın doğrudan konusu haline gelmiş durumda. Burada sorun bu hizmetlere erişemeyen emekçi, işçi ailelerin bu geriksinmelerinin hane içerisine sıkıştırılmış ve kadınların omuzlarına yüklenmiş olmasıdır. Bu açıdan bir bakım ekonomisi ya da ayrıca bir bakım krizinden değil adlı adınca sömürü mekanizmaları içerisinde yoksullaşan ve sistemin çarklarında ezilmeye mahkum edilen milyonlarca emekçinin yaşadığı krizden bahsetmek gerekmektedir. Yani kapitalizmin kriz koşullarından… Sorunu bakım krizi şeklinde tanımlamak kapitalizmin krizini örtmektir.

Kapitalizmin krizine çare arayan kimlik siyaseti aynı zamanda sermayeye kaynak aktarımına da zemin sunuyor. ’Mor teşvikler’ bu açıdan çok kullanışlı. AKP’li yıllar boyunca kadın istihdamı gerekçe gösterilerek teşvik adı altında sermayeye aktarılan kaynaklar gibi. Ancak sermayeye teşvikler akarken kadınların payına düşen güvencesizlik ve düşük ücretler oldu.

Öte yandan mor ekonomi ya da diğer renkli ekonomilerin, kimi ‘ıslahatlar’ önerirken sermayenin kar hırsının nasıl dizginleneceği ya da temel itici gücün ne olacağına ilişkin de bir sözü yok. Sermayenin insafa gelmesi ya da bu alanların daha karlı olacağına ikna olması beklenmektedir.

KADINLARIN EŞİTLİĞİ İÇİN SÖMÜRÜ MEKANİZMALARININ KÖKLÜ DEĞİŞİMİ GEREKİR

Adı sosyal devlet, refah toplumu ya da mor ekonomi olsun önerilen ve murat edilen daha ‘insani bir kapitalizmdir.’ Mor ekonominin de önceki muadilleri gibi Keynesçi modeli esas aldığı doğrudan ifade ediliyor. Tartışma benzer eksende yürüyor: Kapitalist üretim ilişkileri ‘insani’ bir şekilde kurulabilir mi? Gerçek tartışmaların üzeri bu vesilelerle örtülüyor. Tarihsel hakikatler ise ortada. Kapitalizmin tarihi boyunca sosyal devleti kabul etmek zorunda kaldığı yegane dönem reel sosyalizmin ve sınıf hareketinin ayakta olduğu dönemdir. Sınıf hareketi geri çekildiğinde ise sermaye sınıfı bütün silahlarıyla emekçilerin kazanımlarına saldırmaya, gerici politikalarla kadınları tahakküm altına almaya girişti.

Bugün kapitalist üretim ilişkilerinin kökten değişimini hedeflemeyen, üretim araçlarının kolektif mülkiyetini öngörmeyen, özel mülkiyetin değişmezliğini temel alan herhangi bir yaklaşım eşitlikçi politikalara değil, sömürü ilişkilerinin sürdürülebilirliğine ve eşitsizliklerin derinleşmesine hizmet eder. Mor ekonominin merkeze koyduğu, bakım hizmetlerinin kadınlara yıkılması sorunu ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması ise kadınların üretim sürecine özgür yurttaşlar olarak katılacakları, kamucu ekonominin egemen kılındığı, kollektif mülkiyetin tesis edileceği, emekçilerin iktidarı ve halkın yönetime katılım kanallarının önündeki bütün engellerin kaldırıldığı örgütlü bir toplumda mümkündür. Bakım hizmetleri böylesi bir sistemde herhangi bir ticari faaliyetin konusu olmaz, birer kamu hizmeti olarak merkezi planlamanın bir bileşeni olarak organize edilebilir.