Mücevher

Dünya medyası kaybolan kraliyet mücevherleri kadar kaybolan canlı türlerine önem vermiyor.

Louvre Müzesi soygunu geçtiğimiz haftalarda dünya gündemine damga vuran başlıklardan biriydi. İnşaat işçisi kılığına giren soyguncular değeri 88 milyon avroyu bulan 19. yüzyıldan kalma sekiz parça mücevheri kaşla göz arasında alıp kaçtı. İmparatoriçelere, kraliçelere ait olan bu mücevherler Napolyon Bonapart ve yeğeni III. Napolyon döneminde kullanılmış. Fransa’yı sarsan bu olayın ardından Kültür Bakanlığı çalınan parçaların ülkenin kültürel DNA’sı olduğunu söylemiş (1).

Aristokrasinin görkemini yücelten saray müzeleri aynı zamanda sınıflı topluma özgü değer yargılarının yeniden üretilmesine olanak sağlıyor. Toprağa ya da diğer üretim araçlarına sahip olan üst sınıflar paha biçtikleri nesneler aracılığıyla kendilerini alt sınıflardan ayırıyor; sosyopolitik ve kültürel düzlemde hegemonya kuruyor. Tam da bu yüzden dünya medyası kaybolan kraliyet mücevherleri kadar kaybolan canlı türlerine önem vermiyor. Oysa biyoçeşitlilik insanlığın geleceği açısından yaşamsal öneme sahip. Küresel ısınma, habitatın tahribatı, istilacı türler, kirlilik ve benzeri etmenler gezegenimizde canlı türlerin çeşitliliğini giderek azaltıyor. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan Tehdit Altındaki Türlerin Kırmızı Listesi’nde değerlendirmeye alınan 169.420 türden 47.187’sinin risk altında olduğu bildiriliyor (2) .

İklim krizini geriletmeden ekosistemleri sürdürülebilir kılmak mümkün değil. Yirmi üç ülkeden 160 bilim insanının geçen ay yayımladığı raporda insanlığın iklimi çok fazla istikrarsızlaştırdığı, felaket potansiyeli taşıyan kırılma noktalarına yaklaşıldığı uyarısı yer alıyor. Bilim insanları küresel ısınmanın yakın bir gelecekte 1,5°C’yi aşacağını, böylelikle dünyanın yeni bir gerçeklik evresine gireceğini söylüyor. Hatta bugünkü aymazlık sürerse 2100’den önce 2°C’yi aşacak bir ısınma düzeyi öngörülüyor. Böyle bir gelişmenin gerçekleşmesi, insan dahil çoğu canlı türün giderek yok olması anlamına geliyor (3) .

Gelecek hafta Brezilya’nın Belém kentinde otuzuncu kez toplanacak olan BM İklim Değişikliği Konferansı’na (COP30) 150 devlet başkanıyla birlikte yaklaşık 50 bin kişinin katılması bekleniyor. 21 Kasım’a kadar sürecek müzakerelerde Paris İklim Anlaşması’ndan çekilen Trump yönetimi bulunmayacak. Oysa ABD, atmosfere en fazla sera gazı salan ülkelerin başında geliyor. Bir türlü çözülemeyen iklim finansmanı sorunsalı ABD’siz zirvenin en yakıcı başlığı olacak. Bu bağlamda ağır borç yükü altında bulunan ülkeler ekonomik yıkıma uğramasın diye yeni sürece uyumlanırken kredi yerine hibe yoluyla fon sağlanması öneriliyor.

Öte yandan yeşilimtrak kapitalizmin ağır ironi içerdiğini de belirtmeliyiz. Yapılan araştırmalar uçak yolculuklarında kişi başına karbon salımının uzun mesafede 195, kısa mesafede ise 251 gram olduğunu gösteriyor . Bu veriler dikkate alındığında yıllardır dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan iklim zirvelerine katılmak için havayolu kullanan binlerce insanın karbon salımını ne kadar artırdığı ortaya çıkıyor. İklim zirvelerine katılanların öncelikle kendilerinden kaynaklanan bu soruna çözüm bulmaları gerekmez mi?

Sonuç olarak nesneleri mücevherleştiren bir siyasal düzenin aktörleri, otuz değil yüz otuz kez toplansa da iklim felaketine karşı etkili bir çözüm üretemeyecektir.

NOTLAR

[1] https://medyascope.tv/2025/10/22/louvre-muzesi-ndeki-soygun-hakkinda-ne-biliyoruz/

[2] https://iucn.org/resources/conservation-tool/iucn-red-list-threatened-species

[3]  https://global-tipping-points.org/

 

Yazarın Diğer Yazıları
Mücevher 6 Kasım 2025
Barış müsameresi 22 Ekim 2025
Adliye toto 23 Eylül 2025