Renkli devrim diyenler aynaya baksın!

Renkli devrim diyenler aynaya baksın!

12-04-2025 11:55

Mehmet Uçum, sarayın üfürükçübaşısı olarak üstlendiği anlaşılan vazifesinin hakkını vermek için olsa gerek, sağa sola durmaksızın üfürüyor.

Demir Silahtar

19 Mart İslamcı darbesine karşı direnişe geçen milyonları envai çeşit yalan, hakaret ve tehditlerle sindirmeye çalışan gerici faşist iktidar bloğu, tıpkı Gezi Ayaklanmasında olduğu gibi bu kez de halkın meşru mücadelesini bir “renkli devrim” girişimi olarak yaftalayarak karalama çabasında.

Örneğin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eski solcu döneklerden devşirip “baş danışman” mertebesine getirdiği Mehmet Uçum, sarayın üfürükçübaşısı olarak üstlendiği anlaşılan vazifesinin hakkını vermek için olsa gerek, sağa sola durmaksızın üfürüyor, sokağa dökülen milyonların emperyalizmin kaos stratejilerine alet edildiğini, tüketim boykotunun “neoliberal globalist ajanda çerçevesinde üretilmiş bir akıl” olduğunu iddia ediyor, Cumhuriyetin kazanımlarına ve en temel demokratik haklarına sahip çıkan insanlarımızı mandacılıkla, emperyalizmin işbirlikçisi olmakla, vandallıkla suçluyor.

İşkembe-i kübradan salladığı asılsız ithamlarını güya inanılır hale getirmek için araya AKP ve MHP’nin Cumhuriyet düşmanı, gerici rejiminin payandalarından Perinçek ve Vatan Partisi’nin literatüründen kopyala yapıştır: “Günümüzün milli kurtuluş savaşları neoliberalizmin ve küresel emperyalizmin, hukuk ihlaline dayanan yeni nesil eylemlerle milli devletlere yaptığı saldırılara karşı durma ve bu saldırıları püskürtme savaşlarıdır.” türünden bir takım tumturaklı cümleler serpiştirip AKP’nin küresel emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı milli kurtuluş savaşı verdiğini zırvalıyor ve beyanlarını “Türk Milleti … gereğini yapacaktır.” tehdidi ile noktalayarak kendi aklınca, adalet için eyleme geçen milyonlarca yurttaşın Türk milletinden olmadığını ima etmiş oluyor.[1]

Oysa manda ve himayecilik ile emperyalizmin işbirlikçiliği söz konusu olduğunda Uçum’un allayıp pulladığı AKP ve MHP’nin önce aynaya bakmaları gerekiyor.

Bu topraklarda, İkinci Abdülhamit’ten Vahdettin’e, Sait Molla’dan Ali Kemal’e ve daha nice vatan hainine sahip çıkan, bunların ardılı olmakla övünen sağcılardan, İslamcılardan ve bilumum gericilerden âlâ emperyalizm işbirlikçisi görülmediği gibi, Komünizme Mücadele Derneklerinde, Ülkü Ocaklarında CIA’nin ve NATO’nun gayri nizami harp stratejilerinin piyonu olan eli kanlı faşistlerin de devrimcilere ve yurtseverlere anti-emperyalizm dersi vermeye kalkışmak hadlerine değildir.

Kaldı ki bir cunta rejiminden farkı kalmamış olan bugünkü siyasi iktidarın, asıl kendisi bir renkli devrim ürünüdür.

Bir galat-ı meşhur olarak hala yaygın biçimde renkli “devrim” adı verilen emperyalist operasyonlar, gerçekte ABD emperyalizmine karşı konumlanan veya onunla çıkar çatışması içerisinde olan hükümetlere karşı geniş halk kitlelerinin emperyalist istihbarat örgütleri ile sözde sivil toplum kuruluşlarınca örgütlenip finanse edilen kışkırtma ve tertiplerle harekete geçirildikleri, özünde karşıdevrimci eylemlerdir.

Emperyalizm reel sosyalizmin çözülmesinin ardından Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da kimi başarılı kimi başarısız bir dizi renkli devrim girişimini doğrudan örgütlerken, Arap Baharı adı verilen olaylarda da aslında neoliberalizme karşı tepki olarak kendiliğinden ortaya çıkan halk direnişlerini siyasal İslam eliyle manipüle ederek Mısır ve Tunus örneğinde olduğu gibi kendi çıkarlarına uygun mecralara doğru akıtmayı becerdi.

Diktatörlüklere son vereceği ve dünyaya barış, demokrasi, refah getireceği iddiasıyla gerçekleştirilen bütün bu müdahaleler özünde, tek kutuplu bir dünyada adeta köpeksiz köyde değneksiz gezmeyi arzu eden ABD emperyalizminin kendi karşı konulmaz hegemonyasını tesis etmesine dönüktü.

Daha çok geçmişte dünya sosyalist sisteminin bir parçası olan veya ABD ile Sovyetler Birliği’nin karşı karşıya geldiği iki kutuplu dünya gerçekliğinin imkân verdiği görece bağlantısızlık içerisinde olan ülkelere yapılan bu müdahale biçimlerinden farklı olarak, zaten başından beri NATO üyesi ve ABD müttefiki olan Türkiye’de diğer renkli devrimlerdeki gibi kitlesel ve kanlı eylemlere gerek kalmadan emperyalizmin istediklerini elde etmesi mümkün olabildi.

24 Ocak 1980 kararları, 12 Eylül darbesi, ardından Özal dönemi ve nihayet “son sosyalist devleti yıktık” diyen Çiller iktidarları ile Türkiye sermayesi, emperyalizmin arzu ettiği ekonomik ve siyasal dönüşümlerin çoğunu gerçekleştirmiş durumdaydı. Geriye kalan ise emperyalizme karşı ulusal kurtuluş mücadelesi verilerek ve Sovyetler Birliği’nin desteğiyle kurulmuş bir Cumhuriyetin, emperyalizmle uyumsuz kurucu paradigmasının ve ideolojik kodlarının devlet kurumları düzeyinden tamamen silinmesi kalmıştı ki emperyalizm bunu da yerli işbirlikçileri olan AKP, FETÖ ve liberallerin ittifakı eliyle çok büyük ölçüde başardı.

İşte tam da bu nedenle, ülkemizdeki asıl renkli devrim AKP’nin 3 Kasım 2002’de iktidara getirilişi ve sonrasında yapıp ettikleri ile gerçekleşmiştir. Türkiye’deki renkli (karşı)devrimin rengi ampul sarısıdır. Bugün meydanlardaki milyonlar ise renkli devrimlerin sembolü olan ABD ve AB’nin bayraklarıyla değil emperyalizme karşı ulusal kurtuluşun simgesi al bayraklarla yürümektedirler.

Sarayın üfürükçübaşısı Uçum’un ve AKP-MHP kampındaki diğer gerici-faşist unsurların yanı sıra Türkiye sermayesinin kodamanlarının da asıl korkusu, dipten gelen bu dalganın emperyalizmle işbirliğine en az AKP kadar hevesli CHP elitinin boyunu aşıp, ulusal bayrakların devrimin ve uluslararası işçi sınıfının bayraklarıyla buluşma potansiyelidir. Çünkü bu memlekette emperyalizme karşı mücadelenin ve devrimin rengi aynıdır, aldır/kızıldır.

 

[1] https://x.com/mehmetucum/status/1906229127696589085.