"Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı" ve güncellik

Lenin, devrimci hareketlerin yalnızca ideolojik bir temele dayanmakla kalmayıp, aynı zamanda pratikte de esnek ve uyumlu olmaları gerektiğine inanıyordu. Lenin’e göre daha büyük bir güven ve kararlılıkla zafere doğru ilerleyebilmek için tek bir şeye ihtiyaç vardır: tüm ülkelerdeki devrimcilerin, taktiklerinde azami esnekliğin gerekliliğini açık bir şekilde kavramaları ve bu duyarlılığı derinlemesine hissetmeleridir.

V.İ Lenin’in “Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı”, kitabı Rus coğrafyası dışındaki komünistlere Bolşeviklerin strateji ve taktiklerinin özetini sunarken, aynı zamanda o dönemde komünist hareket içinde, özellikle Almanya, İngiltere ve Hollanda’da ortaya çıkan aşırı sol-sekter eğilimlere karşı koymayı amaçlıyordu.

“Sol Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı”, Ekim 1917 Rus Devrimi’nin, Lenin’in teorik yaklaşımı doğrultusunda, Avrupa’nın daha gelişmiş sanayi ülkelerine yayılma potansiyelini değerlendirme ve bu sürecin neden başarıya ulaşamadığını anlamaya yönelik önemli ipuçları sunar. Bu eser, devrimci sürecin yalnızca Rusya gibi az gelişmiş bir ülkede değil, aynı zamanda sanayileşmiş bölgelerde nasıl şekillenmesi gerektiğinin incelenmesi açısından kritik bir metindir. Lenin’in, zamanında tartıştığı bu meseleler, devrimin etkilerinin evrenselleşmesi adına direnç ve engellerin nerelerde ortaya çıktığını çözmeyi hedefler. Bu bağlamda, eserin sunduğu fikirler, yalnızca dönemine değil, aynı zamanda daha geniş bir tarihsel ve teorik bağlama ışık tutar.

 “DEVRİMİN CEBİRİ” KAVRAMI VE LENİN’İN SİYASETE UYGULAMASI

V.İ Lenin’e göre “Rus” sosyalizminin, “Narodnizm”in kurucusu Aleksandr Herzen (1812-1870), 19. yüzyılın başlarında soylular ve toprak ağaları arasından çıkmış devrimci bir kuşağın önemli figürlerinden biriydi. Dekabristlerin ayaklanması onun bilincini uyandırmış ve yaşamına derin bir anlam kazandırmıştır. 19. yüzyılın kırklı yıllarının feodal Rusya’sında, zamanının en büyük düşünürleriyle aynı seviyeye getiren bir zirveye yükselmiş, Hegel’in diyalektiğini özümsemiş, bunun “devrimin cebiri” olduğunu fark etmiştir. [1][2]Herzen, “devrimin cebiri” kavramı şöyle: “[Georg Wilhelm Friedrich] Hegel’in felsefesi devrimin cebiridir, insanı olağanüstü bir şekilde özgürleştirir ve Hıristiyan dünyasında, köhnemiş gelenek dünyasında taş üstünde taş bırakmaz. Ancak, belki de kasıtlı olarak, kötü bir şekilde formüle edilmiştir.”2

Ona göre diyalektik yöntem, sadece felsefi bir tartışma konusu değil, devrimci pratiğin temel taşı olmalıydı.

Almanya’nın tanınmış Marksist düşünürlerinden olan filozof ve gazeteci Hans Heinz Holz (1927–2011), Herzen’in “diyalektik, devrimin cebiridir” ifadesinin yalnızca zekice kurgulanmış bir sözden ibaret olmadığını belirtir. Bunun çok ötesine geçmektedir; oluşum sürecindeki varlıkların yapısal zorunluluğu olan yadsınmanın metafiziksel ilkesi, yani kavramın zorunlu belirleniminin yöntemi, tarihin devrimci sürecinin de formülünü vermektedir.[3]

Lenin de o büyük dehasıyla devrimin cebirini siyasete uyarlıyor: “Oysa siyaset, aritmetikten çok cebire benzer, ilkel matematikten çok yüksek matematiğe benzer.”[4]  Bu eğretileme ile politik öncünün yalnızca mantıksal çıkarımlar yapabilme yeteneğine değil, aynı zamanda sezgisel anlayışa, uyarlama becerisine ve hatta risk alabilme cesaretine sahip olmaları gerektiğini de ima eder. Yüksek matematiksel düşünce gerektiren karmaşık siyasi sorunlara çözüm bulmak, yalnızca mevcut verili durumu tahlil etmekle kalmayıp, geleceği öngörmeyi ve farklı değişkenlerin etkileşimlerini hesaba katmayı gerektirir.

Lenin bu eğretilemesi ile siyasetin doğrudan ve kesin hesaplamalara dayalı bir alan olmadığını, aksine karmaşık değişkenlerin, belirsizliklerin ve etkileşimlerin ön planda olduğu bir alan olduğunu anlatıyor. Aritmetik, temel işlemlerle ilgilenirken (toplama, çıkarma, çarpma, bölme), cebir değişkenler, bilinmeyenler ve ilişkilerle uğraşır. Siyaset de basit çoğunluk hesaplarından ibaret değildir; ittifaklar, güç dengeleri/birliği ve stratejik hamleler gibi değişkenleri barındırır. Yüksek matematik ise daha soyut kavramlarla çalışır ve siyasetin uzun vadeli, çok katmanlı analizlere dayalı yönüne benzetilebilir. Lenin’in en önemli vurgularından biri, siyasetin salt matematiksel hesaplarla ilerleyen bir alan olmadığıdır. Ona göre siyaset, aritmetikten çok cebire benzer.

Politika sanatı ve bir komünistin görevlerini doğru şekilde kavramasını, proletaryanın öncüsünün iktidarı başarılı bir şekilde ele geçirebileceği bir süreci kapsar. Bu süreçte, işçi sınıfının yanı sıra proleter olmayan emekçi kitlelerin geniş kesimlerinden yeterli desteğin sağlanması önemlidir. İktidar alındıktan sonra, emekçi halkın daha geniş kitlelerine ulaşarak ve onları eğitip kendine kazandırarak iktidarın sürdürülebilir şekilde güçlendirilmesi ve yaygınlaştırılması sağlanabilir.

Lenin, devrimci hareketlerin yalnızca ideolojik bir temele dayanmakla kalmayıp, aynı zamanda pratikte de esnek ve uyumlu olmaları gerektiğine inanıyordu. Lenin’e göre daha büyük bir güven ve kararlılıkla zafere doğru ilerleyebilmek için tek bir şeye ihtiyaç vardır: tüm ülkelerdeki devrimcilerin, taktiklerinde azami esnekliğin gerekliliğini açık bir şekilde kavramaları ve bu duyarlılığı derinlemesine hissetmeleridir. Devrimci hareketin en önemli eksiklerinden biri, -özellikle gelişmiş ülkelerdeki hareketler için- bu bilincin yeterince yerleşmemesi ve pratikte bu bilinçten ilham alarak hareket etme yetisinin bulunmamasıdır.

Türkiye siyaset sahnesi, öngörülemeyen gelişmelerle sık sık şekil değiştiren dinamik bir yapı sergilemektedir. Kim zaman olumsuz ve üzücü sürprizlerle karşılaşsak da, zaman zaman heyecan verici ve umut vadeden ani değişimler de yaşanmaktadır. Bu durum, devrimci bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, şüphesiz önemli bir potansiyeli barındırmaktadır. Siyasi istikrarsızlık ve beklenmedik olaylar, mevcut düzenin sorgulanmasına ve tartışılmasına zemin hazırlayarak, toplumsal dönüşüm için bir fırsat penceresi açabilmektedir.

Özellikle üniversite öğrencilerinin son dönemde gerçekleştirdiği kitlesel eylemler, yalnızca mevcut iktidara ya da belirli siyasal partilere karşı bir tepki değil, aynı zamanda halkın genel ruh halini ve değişim arzusunu yansıtan bir gösterge olarak okunmalı.

Bu noktada hem CHP’yi hem İmamoğlu’nu hem de düzen siyasetini çoktan aşan bir durumla karşı karşıyayız. Ancak, bu hareketlerin kalıcı bir mücadele hattına dönüşebilmesi için doğru bir politik zemin ve örgütlülüğe ihtiyacı var. Burada Lenin’in uyarısı bir kez daha geçerli: Sekter sapmalar, mutlak doğrulara saplanmalar ya da dar grupçu refleksler hareketi güçlendirmek yerine marjinalleştirir.

Daraltılmak istenen siyasi alanda biriken ve gün yüzüne çıkan bu enerjiyi doğru bir şekilde kavrayıp, uygun bir yönlendirme yapabilmek hem siyasal açıdan hem de siyaset yapma açısından büyük bir önem arz ediyor.

Özellikle bu enerjiye bilinçli bir kanal açmak ve onu kalıcı bir mücadele zeminine oturtmak, örgütlemek, yalnızca kısa vadeli değil, orta ve uzun vadeli hedefler için de gerekli.

Lenin’in mesajı açık: Sol Komünizm tuzağına düşmeden, gerçek koşulları göz önünde bulundurarak, halkın taleplerini doğru bir şekilde anlamak ve buna uygun hareket etmek gerekiyor. Bugün yapılması gereken, Lenin’in gösterdiği şekilde, değişkenleri doğru hesaplamak ve devrimin cebirini bugünün mücadelesine uygulamaktır.

[1] V.İ. Lenin, Collected Works April 1912 – March 1913, c. 18 (Moscow: Progress Publishers, 1978)

[2] Alexander Herzen, My Past And Thoughts The Memoırs Of Alexander Herzen, çev. Constance Garnett, c. II (London: Chatto & Wındus, 1924).).

 

[3] .Hans Heinz Holz, Felsefenin Aşılması ve Gerçekleştirilmesi, çev. Sadık Usta, c. 1 Devrimin Cebiri Hegel’den Marx’a (İstanbul: Yordam Kitap, 2017).

[4] V.İ. Lenin, “Sol” Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı, çev. Muzaffer Kabagil (Ankara: Sol Yayınları, 1974).