Soljenitsın gençliğinde Troçkist miydi?
2008 yılında yazdığım bir yazıda Nobel ödüllü Sovyet düşmanı Aleksandr İsayeviç Soljenitsın’ın Büyük Anavatan Savaşı sırasında yüzbaşı rütbesinde iken arkadaşı Nikolay Vitkeviç’e yazdığı mektuplarda neden açıkça askeri sansüre takılacak sözler yazdığını ve neden bilerek kendisini tutuklatmaya çalıştığını sormuştum. O zamanki bilgiler dahilinde birçok araştırmacı gibi ben de bunun nedeninin cepheden kaçmak olduğunu yazmıştım (1).
Yeni bilgiler Soljenitsın’ın amacının cepheden kaçmak olmadığını gösteriyor. 2020 yılında gazeteci yazar Yuriy Pankov, Soljenitsın’ın FSB arşivindeki soruşturma dosyasına, üzerinden 75 yıl geçmiş olduğu için ve Soljenitsın’ın eşi Natalya Reşetovskaya’nın da rızasını alarak ulaşmayı başarmış. Pankov, Reşetovskaya ve Vitkeviç’in mektuplarını ve soruşturma sırasında verdikleri ifadeleri okumuş, bir kısmının kopyasını almış. Pankov’un kitabı Rodoslovnaya Lji Soljenitsına (“Soljenitsın’ın Yalanının Soyağacı”, Moskova: T8, 2022) adıyla yayımlanmış bulunuyor. Benim bu kitaptan ne yazık ki geç haberim oldu ve kitap henüz elime geçmedi ancak Plohoy Signal adlı Youtube kanalında altı programlık bir dizide Pankov’un eseri ile Soljenitsın ve eşinin demeçlerine dayanarak Soljenitsın hakkında yeni bilgiler veriliyor. Bu yazıda bu yeni bilgilerin bir kısmına yer vereceğim.
Soljenitsın’ın annesinin babası Zahar Şçerbak, çarlık zamanında Stavropol ilinin en zengin çiftlik sahiplerinden biridir, tam 2.061 desyatin (2.246 hektarlık) verimli arazisi vardır. Büyük miktarda tahıl ve yün ihraç etmektedir. Bütün Stavropol guberniyasında, en yeni, en modern tarım aletlerini, makinalarını ve otomobilleri ilk alan kişi Zahar Şçerbak’tır. Şçerbak, Rusya’da tarımda kapitalistleşmeyi hızlandıran başbakan Stolıpin’in izinden giden örnek bir çiftlik sahibidir. Zahar’ın oğlu, Soljenitsın’ın dayısı Roman, Birinci Dünya Savaşı öncesinde o devirde bütün Rusya’da sadece beş on kişide bulunan çok pahalı Rolls Royce otomobiline binmektedir. Savaş başlayınca Roman, Rolls Royce otomobiliyle Tiflis’te Kafkas ordusu başkomutanı Büyük Knez Nikolay Nikolayeviç’in şoförlüğünü yapmaya başlar. Soljenitsın kendisiyle yapılan bir söyleşide dedesinden övünerek söz etmektedir, “hiçbir kolhoz veya sovhoz onun gibi çalışamazdı” demektedir. Soljenitsın’ın baba tarafından dedesi de varlıklı bir adamdır, iç savaşta ölür. Ekim Devrimi, Zahar Şçerbak’ın mülkünü köylüye dağıtır. Aile birden yoksul düşer. Annesinden bu öyküleri dinleyen küçük Aleksandr Bolşeviklere karşı sınıfsal kin büyütmüş olmalıdır. Nitekim Soljenitsın’ın kendisi Rossiya1 TV kanalında yayımlanan bir programda, çocukluğunda ortodoks terbiyesi aldığını, ancak sonrasında diyalektik ve tarihsel materyalizmi okuyarak etkilendiğini ve marksizme inandığını söylemiştir. Kuşkusuz Soljenitsın gibi profesyonel bir yalancının her sözüne kuşkuyla yaklaşmak gerekir ancak bu konuda doğru söylemiş de olabilir. Genç Aleksandr, Rostov Üniversitesine girmek istemektedir, onun için önce Komsomol’a üye olur. 1938’de Rostov Üniversitesinde fizik ve matematik fakültesinde okumaya başlar. Sınıfının temsilcisi ve fakültenin duvar gazetesinin editörüdür. 1938 yılında 20 yaşındaki Soljenitsın’ın, sevgilisi Natalya Reşetovskaya’ya yazdığı mektuplarında neşeli bir hayatı olduğu görülür. Çalışkan bir öğrenci olduğu için üniversite öğrencilerine verilen bursların en büyüğü olan Stalin bursunu alır, bu sayede 1939’da Rostov’a ek olarak Moskova’da o zamanın elit yüksek öğrenim kurumu olan Moskova Felsefe, Edebiyat ve Tarih Enstitüsünde (MİFLİ) açık öğrenime sınavsız kayıt yaptırır. Ancak bu elit enstitüde okurken yazdıkları şiir ve öykülerin dergilere kabul edilmemesi onu ve bazı arkadaşlarını öfkelendirir. Soljenitsın bundan sonra MİFLİ’de ve Rostov’daki arkadaşları arasında anti-Sovyetik bir çevre kurmaya başlar. Savaş yıllarında ise işi daha ileri götürüp antisovyetik bir örgüt kurmak için uğraşır. Bu örgütün ideolojisinin ne olduğu net değildir. Soljenitsın ve Vitkeviç’in hazırladığı Bir Numaralı Karar’a göre, örgütün amacı, sosyalizmi bozan “gerici ideolojik üstyapıya güçlü bir darbe indirmektir”. Peki Soljenitsın, cephede askeri sansürün mektupları okuduğunu bildiği halde nasıl bu denli pervasız davranabilmiştir?
Soljenitsın’ın tanık olduğu bir olay onu yanıltmış ve mektuplarında pervasızlığa itmiş görünüyor. Soljenitsın’ın kendisinin ve üçüncü eşi Natalya Svetlova’nın da söylediği üzere, savaş sırasında asker ve subay mektuplarını okuyan ve görülmüştür damgasını vuran askeri sansür memurları genç kadınlardı. Bu genç kadınlar genç subaylarla flört etmeyi seviyorlardı. Soljenitsın’ın emrindeki bir teğmen, gönderdiği bir romantik mektuba fotoğrafını ekler ve daha sonra sansür memuru kadından şöyle bir mektup alır: “Fotoğrafınızı beğendim. Adresiniz bize çok yakın, buraya gelirseniz tanışabiliriz.” Bizim teğmen Soljenitsın’dan izin alarak sansür merkezine gider ve dönüşünde oradaki sansür görevlisi kadınların genelde mektupları okumadıklarını, sadece fotoğraflı aşk mektuplarını birbirlerine sesli okumayı sevdiklerini anlatır. Bunun üzerine Soljenitsın askeri sansürün ciddi çalışmadığını düşünür ve bir miktar şifreli olmakla birlikte oldukça serbestçe yazmaya başlar. Mektuplarında kendine “Ksandr” veya “Trifon”, Stalin’e de “pahan” (mafya babası) lakabını takmıştır. Bir mektubunda ise kendinden “SSCB kahramanı, sosyalist emek kahramanı, Sovyet ve uluslararası keman yarışmalarının birincisi, İosif İsayeviç Soljenidze” diye söz ederek alaycı bir dil kullanır. Bazen de el yazısı farklı olsun diye mektubunu emrindeki çavuşa yazdırır. (Bunu daha sonra bizzat kendisi gazetecilere övünerek anlatacaktır). Nitekim bu mektuplar şifreli ifadeler içerse de dikkat çekmiştir. Askeri karşı istihbarat servisi SMERŞ, Soljenitsın’a gelen ve giden mektupları altı ay boyunca izlemeye alır, mektupların fotoğrafını çeker. 9 Şubat 1945’te Yüzbaşı Aleksandr Soljenitsın, ardından 22 Nisan 1945’te arkadaşı Yüzbaşı Nikolay Vitkeviç tutuklanır.
Soljenitsın’ın tutuklandıktan sonra üzerinde ve eşyalarında yapılan aramada Troçki’nin bir portresi bulunur. O sırada SSCB’de “halk düşmanı” sayılan Troçki’nin bu portresini nereden aldığı ve neden sakladığı sorusuna Soljenitsın şöyle yanıt verir: “Troçki’nin portresini, Doğu Prusya’da Liebstadt kasabasına yakın bir yerde Weltkrieg adlı Almanca bir kitaptan kopardım. İtiraf etmeliyim ki halk düşmanı Troçki’yi övmek amacıyla antisovyetik bir eser yazmak niyetindeydim. Portreyi bu amaçla sakladım.” Bu niyete neyin etkisinde kalarak ulaştığı sorusuna da şu yanıtı verir: “Troçki ve çevresi, Sovyet devletinin gelişimi ve parti inşası konularında haklı göründü bana. Benim antisovyetik kanaatime göre, Troçki’nin duruşu Leninistti ve ben bunu, parti liderinin öğretisinin karşısına leninizmi koyarak edebi eserlerimde kanıtlamak istedim.” Soljenitsın bu fikirlerini üniversiteden arkadaşları Kirill Simonyan ve Nikolay Vitkeviç ile paylaştığını ifade eder. 3 Mart 1945 tarihli ifadesinde “1940 yılından beri kendi çevresinde sözlü ve yazılı olarak antisovyetik ajitasyon yürüttüğünü” kabul eder. Bu ifadelerin gerçek mi olduğu, yoksa Soljenitsın’a dikte mi edildiği konusunda kuşkusuz farklı görüşler olacaktır. Troçkistler, bu ifadenin “Stalinist rejimin cellatlarının” diktesi olduğunu, Troçki’yi şeytanlaştırmak için her siyasi suçluya kasten Troçkist damgası vurulduğunu söyleyeceklerdir. Bu satırların yazarı, genç Soljenitsın’ın Troçkist olmasının mümkün olduğu görüşündedir. Soljenitsın’ın mektuplarından Marx, Engels ve Lenin’in eserlerini dikkatle okuduğu anlaşılmaktadır. Ancak bunu ne amaçla yaptığı belli değildir. Nihai olarak gerici anti-Bolşevik konuma daha sonra mı ulaştığı yoksa başından itibaren öyle mi olduğu da belirsizdir. Aynı soru örneğin Gorbaçov için de geçerlidir: Zaten antikomünist miydi yoksa karaktersizliği ve yeteneksizliği mi onu sonunda antikomünist yaptı? Bu soruya net bir yanıtım yok. Bilimsel sosyalizmi benimseyenler dogmatik olamazlar, yeni bilgiler ve olgular karşısında görüşlerimizi değiştirebiliriz ve değiştirmemiz gerekir. 1990lı yıllarda benim de Troçki’ye sempati duyduğum bir dönem olmuştu. Genç ve idealist bir sosyalistin troçkizmin etkisine girmesi normaldir. Bugünden baktığımızda iki genç insanın edebi eserleri yayımlanmadığı için öfkelenmesi ve parti önderliğiyle alay etmesi veya mevcut düzeni eleştirmesi, bir örgüt kurmaktan söz etmeleri yüzünden 8 yıl ve 10 yıl ceza almaları pek adil görünmeyebilir ancak SSCBnin faşizme karşı varoluş mücadelesi verdiği bir sırada ve kapitalist ülkelerde komünistlere daha ağır cezalar verildiği bir konjnktürde bu konuya farklı bakılıyordu.
SSCB’nin komünist maskeli hain elitlerce dağıtılmasının ardından kurulan oligarşik zorbalık ve soygun rejimi, arşivlerde Stalin dönemi siyasi “kurbanlarını” araştırması için Bilimler Akademisinden “gulag uzmanı” tarihçi Viktor Zemskov’a görev verdi. Zemskov’un bulguları, 1954’de Hruşçov’a verilen raporu doğruladı. Savaş yılları dahil olmak üzere bütün Stalin öneminde her türlü siyasi nedenlerden ötürü idam cezası alanların sayısı 800 bine yakındı. Soljenitsın ise, onlarca milyon kurbandan söz ediyordu. Zemskov’un araştırmasının sonuçları Soljenitsın’ı hiç etkilemedi, görüşlerini revize etmeye gerek görmedi, aynı yalanı savunmaya devam etti. Dolayısıyla Soljenitsın’ın bir zamanlar samimi olarak yanlış bir sayıya inanmış olduğunu varsaysak bile olgular açıklandığı halde yanlışta ısrar ettiği için 1990’larda artık o kasıtlı bir yalancıdır. Soljenitsın, Rusya’da TVde yayımlanan bir demecinde, Bolşevizmle mücadele ettiği için hapis yattığını gururla söylüyor. Kendisine Sovyet yasalarına göre “tamamen doğru” (“soverşenno pravilno”) olarak hapis ceza verildiğini ifade ediyor, hatta verilen 8 yıllık çalışma kampı cezasının az olmasına hayret ettiğini ekliyor. Gerici iftiracı yazar müsveddesi sınıf kinini şöyle kusuyor: “Bolşevizm, satanizmdir, bizim Rusluğumuzdan, Ortodoksluğumuzdan nefret eder (“… nenavidit naşu russkost, naşe pravoslavie”). Rus milliyetçisi Soljenitsın, Bolşevizmden Rusya’yı bir federasyon haline getirdiği için de nefret etmektedir. “Lenin’in siyaseti Rus halkını yok etmeye yönelikti” diyecek kadar gözü dönmüş bir faşisttir. Bu faşistin nefreti Rusya’da devlet siyaseti olmuş durumdadır. 2018 yılında bu faşistin 100. doğum yılı devlet törenleriyle kutlanmıştır. Soljenitsın’ın eserleri liselerde zorunlu müfredata girmiştir. Ancak müfredata girmenin onu genç kuşağa sevdirmeyeceğini, aksine ahlaki etkisini azaltacağını söyleyebiliriz. Nitekim bugün oligarşik devletin bütün desteğine rağmen kamuoyunda, edebiyatçılar ve tarihçiler arasında Soljenitsın adı çoğu zaman nefret uyandırmaktadır.
1- Yazım için bkz. https://haber.sol.org.tr/yazarlar/kivilcim-cagla/soljenitsin-diye-bir-hain-kivilcim-cagla-rusya-2167
Bu haber en son değiştirildi 22 Mayıs 2025 16:42 16:42
İsrail'in, müzakere heyetinin Doha'da kalan üyelerini de geri çağıracağı bildirildi. İsrail, heyetin bir kısmını, ABD…
Eti Bakır’ın Siirt madeninde işten atılan Dev-Maden-Sen üyesi iki işçi, açtıkları işe iade ve tazminat…
HTŞ’nin lideri Colani’nin, Ahmed el Şara olmasını sağlayan şirketin, Londra merkezli "Inter Mediate" olduğu açıklandı.…
İBB'ye yönelik 'yolsuzluk' soruşturması kapsamında düzenlenen 3. dalga operasyonunda gözaltına alınan 20 kişi Çağlayan'daki İstanbul…
AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in erken seçim sözlerine, "Türkiye'yi böyle…
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, bayramdan önce TBMM'ye sunulması beklenen 'infaz düzenlemesi' için "KHK…