Reklam
Kategoriler: Köşe Yazıları

Sovyetler Birliği Basın Müşaviri Astahov’un Türkiye izlenimleri

Reklam

ALPEREN KANDEMİR

Georgiy A. Astahov, 1896 yılında Kiev’de doğdu. 1918 yılında Bolşevik Partisi’ne katıldı. 1918-1920 yılları arasında Rusya Telgraf Ajansı’nda çalıştı, Sovyetler Birliği Ankara Büyükelçiliği’nde 1922-1923 yıllarında basın müşaviri olarak görev yaptı ve görev süresince Milli Mücadele’nin son yılları ile Cumhuriyet’in kuruluş sürecine tanıklık etti.
Astahov, bu tanıklıklarını Sovyetler Birliği’nde yayımlanan Yeni Doğu dergisindeki yazılarında aktardı. Devrim sonrasında kendi ifadesiyle liberaller (Kemalistler) ve muhafazakarlar (Rauf Bey vd. grubu) arasında çıkan anlaşmazlığın doğuşuna dair değerlendirmelerini aktaran yazar genel olarak bakıldığında Kemalistlere sempati beslemiş, Sovyetlerle Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesindeki önemi vurgulamıştır.

Kurtuluş savaşından sonra emperyalist burjuvazinin durumunu “Yabancı kapitalist ofluyor, pufluyor, “onun ruhunun derinliğini anlamayan, daha doğrusu eksiksiz anlayan “Asyalı barbarlarla” alay ediyor. “Kemalizm’in kaçınılmaz çöküşüne” dair kehanetlerle uğraşıyor, kapitülasyon rejiminin restorasyonu hayalleri kuruyor ama şimdilik daha bakir yerler bulmak için çaresizlik içinde kaçıyor” sözleriyle ifade etmiştir.

Çarlık Rusya’sının Boğazlar üzerindeki yayılmacı siyasetinden vazgeçen Sovyetler Birliği’nin dostça hem meclis hem de halk tarafından fark edildiğini söyleyen yazar, Hakimiyet-i Milliye gazetesindeki “Rus mujiki, mermerden elini Türk köylüsüne uzatıyor. İki halk birbirlerini iyi tanıdılar ve ortak düşmana karşı ayağa kalktılar” ifadelerini buna örnek olarak gösteriyor.

“Türk devriminin çağımızın en büyük tarihi olaylarından biri olduğunu ve dolayısıyla (objektif ve subjektif) olarak devrimci bir anlam taşıdığını” belirten Astahov, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Anadolu topraklarında yaşanan yıkıma rağmen “büyük devletlerin birleşik cephesi karşısında başarılan bu mücadelenin” başlı başına iki ülke arasındaki dostluğun sebebi olabileceğini söylemiştir.

1922’DE ANADOLU’DA GENEL DURUM

Astahov, kitabın en başında Anadolu’daki genel manzarayı aktarmaktadır. Muhafazakarların ve gericilerin üstende Demokles’in kılıcı gibi İstiklal Mahkemeleri’nin asılı olduğunu ve Cumhuriyet düşmanı faaliyetlerin idam ile karşı karşıya olduğunu söylemektedir. Bunların yanında ruhban sınıfının eğitimde olan etkisi de laik düzenlemeler ile kısıldığını ifade etmektedir.

Tüm bu gelişmelerin eski adetleri yerle bir etmek olarak gören Astahov, Mustafa Kemal’in ‘köylü milletin efendisidir” sözüne gönderme yaparak tarımda modernleşme hamleleri yapıldığını vurgulamaktadır.

Aydınların ve gençlerin yeni rejim etrafında örgütlendiğini ve sosyal hayatın geliştiğine dikkat çeken yazar ayrıca Latife Hanım’ın at sırtında gezmesinin de dönemi için radikal bir hamle olduğunu, bu tip hareketler ile yeni kurulacak düzenin eskisinden farklı olacağına dair mesajlar verildiğini ifade eder.

I.MECLİS ÇALIŞMALARINA DAİR İZLENİMLERİ

Sovyet Basın Müşaviri, Meclis içerisinde savaşın bitişine yakın ayrımlar meydana geldiğini ve bu ayrımlarla dışarıdan bir bütün gibi görünen meclisin “Liberaller (yazar ‘liberal’ ifadesini dönemin ilericilerini tanımlamak için kullanmıştır) ve muhafazakarlar olarak ikiye ayrıldığını açıklamıştır. Birinci grup, yeterince özgül ağırlığı, kesin bir siyasi niteliği ve tutarlılığı haiz milliyetçi-ilerici hatta sahip meclisteki biricik siyasi örgüttür. Mustafa Kemal bu grubun lideri olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci grup ise birinci gruba karşı çıkan muhaliflerdir. Bu grubun meclisteki ağırlığı yaklaşık olarak 70 kişiyi bulmaktaydı ve ideolojik olarak her ne kadar kendilerine Batıcı deseler de kesinkes muhafazakâr ve dini niteliğe sahiplerdi.

Muhafazakarların atılan adımlara prensip olarak karşı olduğunu belirten Astahov, direkt olarak karşı çıkacak kadar güce sahip olmadığını da ifade etmektedir. Meclis’te yaşanan olaylardan sonra yazar, gözlemlediği iki noktaya dikkat çekmiştir. Bunlardan ilki “Türkiye’de devlet yapısının demokratikleşmesi yeterince yapılmamış olmakla birlikte halk iktidarı prensibi yeterince kök salmıştı ve bütün yenilikler bu prensibe göre dayanıyordu.” Sultana ve Konstantinapol hükümetine karşı yürütülen ajitasyonla ilişkili olarak, bu olgu özel bir önem taşımaktaydı. İkincisi ise yukarıda değindiğimiz bölünme ile ilgilidir. Bu konuda yazar “‘Savaş sırasında parti olmaz’ prensibi, gücünü ağır ağır kaybediyor. Müdafaa-i Hukuk grubunun siyasi arenaya çıkışı, askeri çevrelerin, ticaret sınıfının, entelijansiyanın, işçi sınıfının ve köylülerin üst kesimlerinin ruh halini yansıtan bir siyasi parti olarak ortaya çıkışının başlangıcı olabilir” demekteydi.

Bu iyimserliğin kaynağına bakacak olursak, Mustafa Kemal tarafından ülkedeki sosyalist örgütlenmenin önünü kesmek için kurulan Türkiye Komünist Fırkası’na mensup kişilerin ilk grubun yani Kemalistlerin yanında olması gösterilebilir.

SALTANATIN KALDIRILMASI

Saltanatın kaldırılma sürecinden de bahseden Astahov, birinci grubun sadece saltanatı değil, Osmanlı hanedanını ilga etme çabası içinde olduğunu alenen ifade ettiklerini belirtiyor. Meclis kürsüsünden başta Mustafa Kemal olmak üzere birinci grup mensupları saltanatın ve Babıâli’nin ilga edildiğini, hilafetin ise artık bir seçim müessesesi olduğunu duyurmakta ısrar ediyorlardı, ancak “başında Albay Selahaddin, Lütfi ve Erzurum milletvekili Hüseyin Avni’nin bulunduğu 2’nci grup ise meselenin böylesine keskin biçimde konulmasına kesinkes itiraz ediyor ve en azından Tevfik Paşa’nın telgrafını görmezden gelmekte, saltanat ve hilafet meselesini de ertelemekte veya en azından bir komisyonun incelemesine göndermekte ısrar ediyordu.”

İkinci grubun mücadelesi sonucunda Osmanlı Hanedanın yok edilmesinin başarılamadığını vurgulayan yazar, hilafetin Osmanlı hanedanında kalması şartıyla 1 Kasım’da saltanatın kaldırıldığını ifade etmiştir.

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ

Astahov’un yazılarında yer verdiği bir diğer önemli konu İzmir İktisat Kongresi’dir. Yeni kurulacak devletin hangi sınıflar üzerinde ilerleyeceğini yaptığı değerlendirmelerle açıklayan yazar, bu ifadelerinde de Kemalistlerin yaptıklarından övgüyle söz etmektedir.

İşçiler, köylüler, çiftlik sahipleri, tüccarlar, bankerler, deniz işletmecileri, zanaatkarlar ve ticaret ve sanayi odasının temsilcileri kongrede yer aldığını ifade eden yazar Kongre’nin Türkiye tarihindeki önemini sınıf esasına göre toplanmasıyla açıklamaktadır. Ayrıca eskisi gibi ilmiye ve seyfiye olarak ayrım yapılmadığını, artık “kendi bilinçlerine varmış milli hareketin gelişiminde de mevzilerini tutmuş yeni sınıfların” varlığından bahsetmektedir.

“İzmir Limanı’nda, Antant’ın dört parçadan oluşan donanma bölüğü var. Ağır topluların namluları şehre ve şimdi iktisat kongresinin toplantısı yapılan eski incir fabrikası binasına dönük. Kıymık yığınına dönüşmesi için tek bir hafif top mermisinin yeterli olacağı bu binada Mustafa Kemal, Türkiye’yi asırlardır baskı altında tuttukları, kapitülasyonları ve Düyun-u Umumiye’yi getirdikleri için emperyalistleri parlak, alabildiğine sert konuşmasıyla mahkûm ediyor” ifadeleriyle kongrenin genel çerçevesini çizen yazar, kongreyi yabancı sermayeye karşı mücadelenin ilk adımı olarak görmektedir.

Kongredeki Sovyet etkisinden de bahseden Astahov, RSFSC büyükelçisi Aralov ve Transkafkasya SFSC büyükelçisi Abilov kongreye davet edildiğini, Sovyet elçilerinin gecikmeleri sonrasında kongreye iki gün geç başlandığını ve geldiklerinde ayakta alkışlandıklarını söylemektedir.

SONUÇ

Astahov yazılarında genel olarak Mustafa Kemal’den yana bir tutum sergilemiştir. 1933 yılında Ankara Büyükelçiliği müsteşarı olarak yeniden Türkiye’ye gelmiş ve gözlemlerinden “Yeni Türkiye’de” isimli bir kitap daha yazmıştır.

Astahov’a göre ‘Kemalist devrim’ ve daha sonraki reformlar sonunda Türkiye, laik bir burjuva devletine dönüşmüştür. Türk devrimi emperyalistleri bozguna uğratmış, muhafazakar ve gericilerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin Çeka’sı olarak tanımladığı İstiklal Mahkemeleri sallanmıştır. Düne kadar sultanın fermanı ile kan döken Türk köylüsü, toprağın efendisi olmuş, Anadolu’da işçi sınıfı hareketi bu gelişmelerden sonra sermayeye karşı örgütlenmeye başlamıştır.

Mustafa Kemal’in ölümü sonrasında Sovyetlere yakın devlet adamları Şükrü Kaya ve Tevfik Rüştü Ras’ın görevden alınmasını her olağan burjuva devletinde olacağı gibi burjuvanın menfaatleriyle örtüşmeyenlerin tasfiye edilmesi olarak tanımlamaktadır.

KAYNAK

Georgiy A. Astahov, “Saltanattan Demokratik Türkiye’ye Kemalizm Tarihinin Ana Hatları” Çev. Hazal Yalın ,İthaki Yayınevi, İstanbul, 2022.

Reklam

Önceki Haberler

Ümit Özdağ tutuklandı!

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, "halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik" suçlamasıyla sevk edildiği…

21 Ocak 2025 21:06

Komünist şair Nâzım Hikmet Edirne’de düzenlenen etkinlikle anıldı

Nâzım Hikmet’in 123. doğum yıldönümü vesilesiyle Edirne’de bir anma etkinliği düzenlendi.

21 Ocak 2025 19:04

Gözaltına alınan Ümit Özdağ hakkında yeni gelişme

Gözaltına alınan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın savcılıktaki sorgusunun ardından serbest bırakılması bekleniyor.

21 Ocak 2025 17:48

TKH: ‘Muhalifler’ ile uğraşmayı bırak, önce kendi sorumsuzluğuna bak!

TKH'den yapılan açıklamada "Yargıyı 'iktidarın sopası' olarak kullananların bu konudaki sorumsuzca açıklamasına karşı gereğini yerine…

21 Ocak 2025 17:13

Kartalkaya’daki yangın faciasında 4 kişi gözaltına alındı

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Kartalkaya'daki otel yangınına ilişkin 4 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.

21 Ocak 2025 17:00

Güney Kore’de tutuklanan Yoon’un duruşması başladı

Güney Kore'de 3 Aralık'taki sıkıyönetim ilanıyla ilgili yürütülen soruşturmada 19 Ocak'ta tutuklanan ve görevden uzaklaştırılan…

21 Ocak 2025 16:41
Reklam