Sözüm kime
TÜLİN TANKUT
İ.Ü. İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi aynı zamanda da televizyon yorumcusu bir profesör, bir videosunda “ zina eden kişi bilmeli ki, benim öldürülmem gerekiyor (…) öbür tarafta büyük bir ölüm cezasına benzer bir cezayla karşılaşacak. ”buyurmuş. Buna neden gerek duymuş bilemeyiz, niyet okumaya da niyetimiz yok; ancak kendisini dinleyenleri korkutmak niyetinde olsa gerek; eğer öyle olmasaydı , ey mümin ve mümineler , söylemesi zor ama benim vazifem bunu gerektiriyor, Allah zina yapanları ıslah etsin gibisine bir hitapla, eğiticilik, öğreticilik işlevini kendi kulvarında yerine getirebilirdi.
Öte yandan hoca temkinli ; cinsiyet ayrımı yapmamış ; belki kutsal kaynaklarda da ayrım gözetilmemiştir, günahına girmeyelim. Aklı selim sahibi kişiler, hep aynı terâneyi işitmenin bıkkınlığıyla hocanın sözlerini ciddiye almamış olabilirler. İktidar ya da muhalefet partilerinde politika yapan kapalı ve açık kadınların ve erkeklerin çoğu da tepkilerini göstermişlerdir; tabii , bağlı oldukları parti politikalarına zarar vermeyecek dozda. ( Susmaları mümkün mü? Bir an Pandora’nın Kutusu’nun açıldığını düşünelim. Ecdadımızda bile tek eşlilikle yetinmeyen erkekler vardır. Dini konulara girmek haddimiz değil ; ya gözle gördüklerimiz ! Örneğin evli erkeklerin “o malûm evlere” girebilmelerinin hocanın sözleriyle bir ilgisi yok mu? Batı pek mi masum ? “metres”, “boynuzlu koca”, kilisenin işe müdahale etmesi, konuları romanlarda sık sık geçmez mi? Çoğunda evlilik kurumu hedefe alınır, insanların bu kurumun içine sıkıştırılırması eleştirilir, ama günümüzde bile, yıkılmadı, ayakta kalmayı sürdürüyor. İnsanlığa alternatif oluşturacak modelse mülkiyet ilişkilerine, cinsiyet eşitsizliğine dayalı bu sistemde bulunamaz.
Sözü daha fazla uzatmak gerekmez! Kamuoyundan gelen tepkiler sonucu, “sözlerim çarpıtıldı, yanlış anlaşıldım” türü özür dilemelere de alıştık. Böyle diye diye mevzii kazanıp mevziilerini genişletenlere de. Siyasal İslam’ın gazete, dergi, televizyon kanalları, okul, internet siteleri v.b. kurumlarıyla “kendi toplumunu “oluşturduğu iddialarına muhaliflerin abartması mı diyeceğiz?
Ama kamuoyu özürlere rağbet etmiyor. Bu tür olayları yakından izleyen bağımsız haber kaynakları; olaylardan ânında haberdar olan kadın haberciliği kuruluşları ve kadın mücadelesini sürdüren kadın örgütleri; sisteme muhalif kadınıyla, erkeğiyle sol çevreler , hocanın sözünü ettiği “o işi , öbür dünyaya bırakmaya niyetli olmayanları – ki istatistikler bunların erkek olduğunu gösteriyor- , dini icazeti de almış olmanın huzuru içinde, nasıl cesaretlendireceğinin kaygısını taşıyorlar ve güçleri yettiğince ellerini taşın altına koyuyorlar. Gün geçmiyor ki kıskançlık yüzünden bir kadın öldürülmesin. (Hem de akıllara durgunluk veren yöntemlerle.) İktidar hırslarına teslim olmuş, dini araçsallaştıran siyaset erbabı, dini kuralları evrensel insan haklarının önüne koymaktan çekinmiyor. Toplumu ileri götürmeye çalışan çevrelerin siyasal güçlerini zayıflatmak içinse her yola baş vuruyorlar. Bilmiyorlar ki, bu yaklaşımlarıyla kendi gelecekleriyle oynuyorlar.
Seküler dünyayı kavramak ancak laik eğitimle kavranabilir; insanlığın geldiği aşama budur. Sürekli haram, günah, cehennem v.b. kavramların yerli yersiz kullanılması inananları reaksiyoner (tepkici) bir kimlik geliştirmeye yöneltmez mi? Uzmanlar küreselleşmeyi ,ABD’nin ekonomik, kültürel ve siyasi normlarının dünya üzerinde yayılması ve kabul edilmesi olarak tanımlıyorlar. İflasın eşiğine gelen neoliberal kapitalizm, giderayak küresel kültürünü dünyaya miras bıraktı. Tüketim ideolojisinin haz merkezli yönlendirmesi insanları içgüdülerinden ele geçirdi. Geleneksel aile yapısı dünya genelinde değişime uğradı. Evlilikte kadın ve erkeğin yekvücut olma alışkanlığı değişime, gelişmeye kapalıydı. Ancak “zamanın ruhu”, hükmünü icra ediyordu. Tüketim ideolojisinin bombardımanı altındaki eşlerden birinin alışılmış olandan daha fazlasını istemesi, dengeyi bozabiliyordu. Bu da evlilik birliğinin sürmesini tehlikeye düşürüyordu.
Erkek evlendiğinde cinsel etkinliği kısıtlanır; artık evli erkek statüsündedir; dolayısıyla yasal gayrı meşru (evlilik dışı) çocuklar istenmez. Evli kadın, yasal eş statüsünü sağlama almak için eşini diğer kadınlardan korumak zorundadır. ( Onun işi sadık eş, iyi anne, bakımlı, iyi bir ev kadını özelliklerini taşımasıdır.) Olumlu ve olumsuz yönleriyle, sosyal medyaysa tüm dünyada kullanılır oldu. Bunun da etkisiyle giderek artan yoksullaşma ve onun beslediği bilisizlik ( cehalet ) insan ilişkilerini adeta çıkmaza soktu. Ayıkla pirincin taşını ! İşsiz, (eğitimli de artık iş bulamıyor ) dar gelirli bir ailenin kızı, yaşamını idame ettirmek için ne yapacak? Evlenme şansı da yoksa? (Ayrıca evlenmek zorunda mı ?) Demek ki evli olmayan kadınların hakları korunmuyor. Amiyane tabirle, “sahipsiz kadın”e yaşama hakkı kalmıyor. İşte sözüm , önce bu soruna bigane kalan ama doğurganlık oranının düşmesinden telaşlanan siyaset erbabına: Evlilikte her zaman bulunamasa da cinsellik ve aşk aranır. Evliliği ikili bir ilişki olmaktan çıkarıp çocuk yapma işlevine indirgediğinizin farkında mısınız? O evlilik nasıl yürüyecek, enine boyuna tartışılmadan, nominal koşulları sağlanmadan ? Magazin programlarında sergilendiği gibi genç kızlar lüks hayata heveslendiklerinden ötürü değil, ekonomik yetersizlik zorladığı için insanlığın yüzkarası olan o yola itiliyorlar. Dikkat!
Kadıköy’de hayattan koparılan Mattia Ahmet Minguzzi davasında verilen iki beraat kararına ilişkin mahkeme gerekçesi kamuoyuyla…
DİSK-AR, hazırladığı raporda asgari ücretin enflasyon karşısında eridiğini belirtti. Raporda, 2025'in 10. ayında asgari ücretin…
SSK ve Bağ-Kur emeklilerini ilgilendiren 4 aylık enflasyon farkı yüzde 10.25 olarak gerçekleşti. Memur ve…
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Barrack, Türkiye ve İsrail'in savaşmayacağını belirttiği açıklamasında “Türkiye ve İsrail konusunda bahse…
Evrensel’in İzmir Temsilciliğine yönelik silahlı saldırının ilk duruşmasında tetikçi İsa Can Biler’in tutukluluğunun devamına karar…
Anayasa Mahkemesi, 2 yıl önce PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili sözleri nedeniyle tutuklanan TELE1…