TKH Merkez Komitesi'nden yeni "çözüm süreci" açıklamasıKürt sorununda yıllardır yaşanan şiddete, her türlü teröre ve devlet baskısına, faşist ve ırkçı uygulamalara hayır diyen, silahların bırakılmasını savunan Partimiz, Türkiye’nin bölünmesine karşı durduğu gibi ülkemizin en önemli sorunlarından birisi olan Kürt sorununun çözümünün de doğrudan Türk ve Kürt emekçilerinin sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı ortak mücadelesinin ürünü olacağını bir kez daha yineler. Bugün yeni bir “yetmez ama evet” sürecine benzeyen bir politik iklim oluşturulmaya çalışılırken Partimiz, sürece dair görüşlerini ve uyarılarını Türk ve Kürt emekçileri başta olmak üzere ülkemizin sol, sosyalist, ilerici, Cumhuriyetçi ve yurtsever yurttaşlarıyla paylaşmak gereği duymuştur. NORMALLEŞME VE DEMOKRATİKLEŞME BEKLENTİSİ BÜYÜK BİR ALDATMACADIR 1. Yıllardır Kürt sorununda “inkâr ve imha” siyasetinin temsilcisi MHP’nin Genel Başkanı’nın yeni bir siyasal açılıma denk gelecek sözleri, öncelikle burjuva siyasetin iki yüzlü olduğunu bir kere daha gözler önüne sermiştir. Faşist partinin lideri tarafindan dile getirilen sözlerin, ülkenin yeni bir demokratikleşme sürecinin eşiğinde olduğuyla uzaktan yakından ilgisi bulunmuyor. Kürt sorununun dinci AKP ve milliyetçi MHP tarafindan çözüleceği, ülkenin normalleşeceği ve demokratikleşeceği beklentisi büyük bir aldatmacadır. İKİNCİ CUMHURİYETE ENTEGRASYON GERİCİ BİR BURJUVA ÇÖZÜMDÜR 2. Bir ulusal sorun olarak Kürt sorununun asli karakteri aynı zamanda onun özünde bulunan sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. O açıdan bir sınıfsal sorun olarak Kürt sorununun, bugün kapitalizmin emek düşmanı ve 12 Eylül rejiminin Türk-İslam sentezini bir devlet ideolojisi haline getiren istibdat rejimi tarafindan çözümü mümkün değildir. Çözüm olarak sunulacak ve önümüze getirilecek olan, Kürt siyasi hareketinin istibdat rejimine belli tavizlerle birlikte tam boy entegrasyonudur. Bu gerici ve piyasacı çözüm son kertede burjuva bir çözümden başka bir şey değildir. Bir kez daha belirtmek gerekir ki, Kürt emekçilerinin “eşit yurttaşlık” talebi, aynı zamanda Türk ve Kürt emekçilerinin eşitlik, özgürlük ve kardeşlik mücadelesiyle kopmaz bağlarla bağlıdır. Kürt sorununda gerçek ve onurlu çözümün adresi sosyalist Türkiye’dir. AKP-MHP TAKTİĞİNE KARŞI UYARIYORUZ: KÜRT SORUNU, GERİCİ İSTİBDAT REJİMİNİN ANAYASA HESAPLARINA MEZE EDİLEMEZ 3. Yeni anayasa gündeme getirilirken Kürt sorununda yeni bir adımın bizzat iktidar bloğu tarafindan atılması manidar ve planlıdır. 1923 Cumhuriyeti’ni yıkan ve yerine yeni bir rejim inşa eden mevcut AKP-MHP ile temsil edilen iktidar blokunun yeni rejimin hukukunu oluşturma amacıyla gündeme getirdiği “yeni anayasa”, Kürt sorununda çözüm sosuyla meşrulaştırılmak istenmektedir. Kürt sorunu gerici istibdat rejiminin anayasasına meze edilemez. Yeni anayasanın, Kürt sorununda çözüm diye demokratik anayasa kılıfiyla sunulmak istenmesi tam bir aldatmaca olacaktır. Yeni anayasa, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyet’in kazanımlarının ortadan kaldırılışının ve ülkemizin daha da geriye gidişinin en önemli kavşağı olarak görülmelidir. Durum böyle iken “Kürt sorununda çözüm” adı altındaki gündem, AKP-MHP blokunun taktiğidir. Başta Kürt emekçilerimiz olmak üzere bütün ilerici, cumhuriyetçi, emekçi, yurtsever ve demokrat yurttaşlarımızı bu oyuna karşı uyarırız. ERDOĞAN’IN YENİDEN SEÇİLMESİNİN YOLUNUN AÇILMASI BÜYÜK BİR TUZAKTIR 4. Biliniyor ki, yeni anayasa aracılığı ile bir yandan kurulan bu gerici rejime meşruiyet katmak diğer yandan Erdoğan’ın neredeyse padişahlığa dönüşecek cumhurbaşkanlığı süresini uzatmak amacı güdülmektedir. Geçmiş yıllarda çözüm sürecine karşılık Erdoğan’ın başkanlığı üzerine yürütülen bir pazarlığın bugün benzer bir biçimde yine karşımıza çıkması, bu ülkenin emekçi ve ilerici güçleri açısından aynı filmin farklı yapımla önümüze getirilmesidir. Bugün bu pazarlığın faturasını ülkemize öderken dün Kürt siyaseti hareketi tarafindan 2010 referandumunda alınan boykot kararının maliyeti ise hem Kürt emekçileri hem de Türkiye için çok ağır olmuştur. Yine benzer bir biçimde Erdoğan’ın yeniden cumhurbaşkanlığının önünü açacak bir yapısal düzenlemenin yolu Kürt sorununda çözüm üzerinden şekillendirilecekse, bunun ciddi bir tuzak olduğu halkımız tarafindan net olarak görülmelidir. EMPERYALİZM MERKEZE KONMADAN BİR YAKLAŞIM GELİŞTİRİLEMEZ 5. Kürt sorunu, bugün salt Türkiye’nin kendi iç sorunu olmaktan çoktan çıkmıştır. Bu sorun artık bugün emperyalist devletlerin masasında bir gündem olarak emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda Ortadoğu’nun tasarımı amacıyla ele alınmaktadır. Bu açıdan, Kürt sorunu ve çözümü ile ilgili, en temelde emperyalizmi merkeze koymadan bir yaklaşım geliştirilemez. ABD’nin başını çektiği emperyalist güçlerin Ortadoğu’da uzun süredir yaşama geçirmeye çalıştıkları Büyük Ortadoğu Projesi’nde yeni bir aşamaya gelindiği açıktır. İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırısı ile başlayan yeni dönem BOP’un yeni bir aşamasını teşkil etmektedir. 2003 yılında ABD tarafindan işgal edilen Irak’ın parçalanmasında yol alınmış, Suriye’de rejim değişikliği hedeflenmiş ve bugün Suriye’nin parçalanması konusunda mesafe kaydedilmiş ve şimdi sıra İran’a gelmiştir. Doğrudan İran tarafindan desteklenen Lübnan’da Hizbullah ve Gazze’de Hamas’ın etkisiz kılınması adına İsrail’in afğı adımların sonuçlanması için doğrudan İran’ın çevrelenmesi ve alanının daraltılması hedeflenmektedir. Irak ve Suriye’de emperyalizm güdümlü Kürt devletleşmesinin adımlarının örülmek istenmesi; Kürt siyasi güçlerinin özellikle Suriye’nin kuzeyinde bizzat emperyalizm eliyle silahlandırılması ve Irak ve Suriye arasında İran’a karşı “tampon” bölgenin silahlı gücü haline getirilmek istenmesi, Kürt sorununu ve Kürt siyasi hareketini emperyalizmin BOP hedeflerinden bağımsız ele almayı imkansızlaştırmaktadır. Dün Yugoslavya’yı parçalayıp küçük devletlere bölen emperyalizmin bugün Irak ve Suriye’yi parçalama siyasetine, “Osmanlı” hayalleri üzerinden hamilik planı yapılması ise işin bir başka çelişik tarafidır. BOP’UN EŞBAŞKANLIĞINI YÜRÜTENLERDEN TÜRKİYELİ ÇÖZÜM BEKLENEMEZ 6. Kuzey Irak’ta doğrudan emperyalizmin himayesinde varlık gösteren Barzani rejimine benzer bir otonom bölge Suriye’nin kuzeyinde adım adım oluşturulmaktadır. Bununla birlikte, emperyalist BOP’un eşbaşkanlığını üstlenerek, Suriye’nin yıkımına ortak olanların en başta İsrail’in çıkarlarına hizmet ettikleri asla unutulmamalıdır. Diğer yandan, AKP iktidarının cihatçı çeteler üzerinden Suriye’de etkin rol oynama hesapları tutmamış, ABD adım adım Kürt siyasi hareketi ile ittifakı kendi lehine kurarken AKP’nin dış politikasının maliyeti - göçmenler başta olmak üzere- ülkemize büyük olmuştur. Dış politikada tamamen emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden AKP’nin bugün emperyalizme karşı Abdullah Öcalan üzerinden “Türkiyeli” bir çözüm gündeme getirme olasılığı “kabul edilse” bile bunun yaşama geçme olasılığı objektif olarak çok zayıftır. 7. Doğrudan Öcalan’ın Meclis’te konuşması üzerine MHP tarafindan yapılan çağrının nedenlerinin anlaşılması, bugünkü siyasal gelişmelerin çözümlenmesi açısından önemli bir zemin sunacaktır. Emperyalist oyunlara karşı “Türkiye’nin oyunu bozması” şeklinde sunulmak istenen tez, bir NATO ülkesi olan Türkiye’nin dünden bugüne kadar dış siyasette izlediği siyasetle taban tabana çelişmektedir. ABD-İsrail ekseninin Ortadoğu’da hayata geçirmeyi planladığı yeni bir tasarım hamlesi doğrultusunda, söz konusu eksen ile AKP-MHP blokunun ve geleneksel NATO’cu devlet çizgisinin ortaklaştığı bir projenin gündeme gelmesi daha güçlü bir olasılıktır. Ya da en azından emperyalizmin bölgesel hedefleri karşısında alanı daralan Türkiye’nin elindeki kozu kullanma kararından başka bir şey değildir. Her koşulda çıkılan noktanın ise emperyalizmin Ortadoğu’ya dönük -başta İsrail’in güvenliği dahil olmak üzere- İran’ı da kapsayan müdahaleleri çerçevesinde NATO’yla uyumlu bir oyun kurma arayışına denk düştüğü açıktır. EVREN-ÖZAL-ERDOĞAN-BAHÇELİ ÇİZGİSİ ÜLKEMİZİN EN AMERİKANCI ÇİZGİSİDİR 8. Bu durum ne Kürt sorununda gerçek çözümü ne de emperyalist niyetlerden bağımsızlaşan bir dış ve iç siyaset çizgisini gösterir. Çünkü Türkiye emperyalizme ekonomik, siyasi ve askeri olarak bağımlı bir ülkedir. Bugün ülkemizdeki siyasal gelişmeler, emperyalizme bağımlılığın belirlediği bir çerçeve ile sınırlı ve aynı zamanda başta ekonomik ve askeri faktörler tarafindan belirlenen bir doğrultuya sahiptir. Hal böyle iken, ABD’nin başını çektiği ve vekil güç olarak İsrail’in devrede olduğu aynı zamanda İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere emperyalist büyük güçlerin Ortadoğu emellerine karşı anti-emperyalist bir duruş ne bugünkü iktidardan ne de geleneksel sermaye devletinden beklenebilir. Evren-Özal-Erdoğan- Bahçeli çizgisinin ülkemizin en Amerikancı çizgisi olduğu açıktır. EMPERYALİZM İŞBİRLİKÇİLERİNİN İÇ CEPHE SÖYLEMİNE KANMAYIN 9. Bilindiği üzere Erdoğan ve Bahçeli “iç cephenin güçlendirilmesi” denilen bir kavramı gündeme getirmektedirler. Bu bağlamda “milli birlik ve beraberliğin” sağlanması, Ortadoğu’da yaşanan çatışmalar ve hatta daha ileri gidilerek “İsrail’in Türkiye’ye saldırma” olasılığı üzerinden tarif edilirken“Kürt sorununda çözüm” başlığı da bu çerçevede ele alınmaktadır. Normal koşullar altında iç cephenin emperyalizme karşı mücadelenin bir değişkeni olması beklenir. Ancak verili tabloda emperyalizmin Ortadoğu’da atacağı adımlara göre pozisyon alarak rol kapmaya çalışan, İsrail’e karşı özde değil sözde bir karşı duruş içerisinde olan, Suriye ve Irak’taki parçalanma senaryoları içerisinden Kürt sorununa “çözüm süreci” tarif etme arayışında olan bu iktidarın iç cephe söyleminin geçmişte ortaya atılan beka söyleminin bir türevi olduğu açıktır. Bu noktada kendi yanlış politikaları nedeniyle yarafkları sorunlar üzerinden canavarlar yaratıp bunun üzerinden korku siyasetinin arkasına dizilme beklentisi beyhudedir. Amaç Cumhur İttifakı’nın ve NATO’cu sermaye devletinin çevresinde bir cephe örülmesi, emperyalist yayılmacılık siyasetine entegrasyon ve somut bir çıktı olarak yeni anayasanın hayata geçirilmesi olarak değerlendirilebilir. 10. Bu değerlendirmeler ile birlikte, faşist parti MHP’nin lideri tarafindan Abdullah Öcalan’ın Meclis’te çağrı yapmasına dönük yaptığı konuşma ve arka planda bir dizi gelişmenin yaşandığını gösteren olgular dikkate alınmalıdır. Bu çerçevede yaşanacak gelişmeler önümüzdeki süreçte Türkiye’de siyasetin gündemini belirleyecektir. Elbette, Kürt sorununun silahlı mücadele ve çatışma ekseni dışında siyaset alanında ve Meclis çatısı altında gündeme alınması ve bunlarla birlikte “barışın sağlanması” denilen olgular objektif olarak karşısında durulacak konular olamaz. Ancak yapılan hesaplar ve güncel olarak ortaya çıkan tablo meselenin bu kadar basit ve sermaye devletinin niyetinin bu kadar saf olmadığını göstermektedir. “AMERİKAN BARIŞI” ÇERÇEVESİNDE HAMİLİK ARAYIŞI, ORTADOĞU’DA YENİ ÇATIŞMALARI GÜNDEME GETİRECEKTİR 11. Sermaye devleti ve gerici faşist Cumhur İttifakı’nın Ortadoğu’da ABD ve İsrail’le iş birliği ve olası bir “Amerikan barışı” çerçevesinde Suriye ve Irak’ın kuzeyindeki Kürt devletleşmesine hamilik arayışı bulunmaktadır. Bir yandan NATO’cu ve Amerikancı AKP-MHP iktidarı, diğer yandan doğrudan ABD tarafindan silahlandırılan Suriye’de YPG olgusu, ortak zeminin emperyalizm olduğunu göstermektedir. Kürt siyasi hareketi ise başta Suriye olmak üzere ABD ile olan iş birliğinin devamlılığı üzerinden bölgede çıkış aramaktadır. Türkiye’de gündeme gelecek olan “çözüm süreci”nin bu denklemden bağımsız ele alınması mümkün değildir. Kürt siyasi hareketi açısından savaş, devlet açısından ise terörle mücadele olarak tarif edilen süreçlerin arka planında Ortadoğu coğrafyasının yeniden şekillendirilmesi olduğu asla unutulmamalıdır. Bu bağlamda burjuva iktidarı içeride barış, dışarıda terörle mücadele propagandası üzerinden konsolidasyon ararken, Kürt siyasi hareketinin ülke içerisinde ortaya koyacağı olası terör eylemleri iktidarın ekmeğine yağ sürmekten başka bir anlam taşımayacaktır. Tüm bunların bileşkesinde yer alması olasılık dahilinde olan bir “Amerikan barışı” yeni çatışmaları ve savaşları da gündeme getirebilecektir. 12. PKK’nin üstlendiği ve Ankara’da TUSAŞ’a dönük yapılan saldırının böylesi bir dönemde yapılması tesadüf değildir. Öncelikle sivilleri hedef alan böylesi bir terör saldırısının devrimci siyaset tarafindan kesin olarak reddedilmesi ve lanetlenmesi gerektiği açık bir şekilde ifade edilmelidir. Diğer taraftan, saldırının, şu ana kadar ifade ettiğimiz tüm başlıkların bileşke noktasında yer alması nedeniyle, TSK’nin Suriye’ye dönük operasyonlarına yanıt için yapıldığının ifade edilmesi bir gerekçe olarak görülemez. TUSAŞ saldırısının süreci şekillendiren bir boyutu olduğu kadar konu ile ilgili çeşitli pazarlıkların bir yüzü olarak yapılmış olması da olasılık dahilindedir. Ancak bunlarla birlikte, TUSAŞ saldırısı olası “müzakere sürecini” bozan değil konsolide eden bir yan taşıyacaktır. HELALLEŞMEDEN NORMALLEŞMEYE, NORMALLEŞMEDEN İKİNCİ CUMHURİYETİN RESTORASYONUNA 13. Düzen muhalefetinin ana aktörü CHP’nin bu sürecin kolaylaştırıcısı olacağı yönünde güçlü sinyaller mevcuttur. Özgür Özel’in Devlet Bahçeli’nin konuşmasından bir, Ömer Öcalan’ın İmralı ziyaretinden üç gün önce Selahattin Demirtaş ile görüşmesi; bundan bir ay önce TÜSİAD’ın DEM Parti’ye ziyaretlerinden bir yenisini gerçekleştirmesi bu sinyallerden sayılabilir. Düzenin restorasyonu ve yeni anayasa tartışmaları bağlamında CHP’nin AKP ve MHP ile birlikte özel bir misyona sarılması, helalleşme ve normalleşme hafnın devamı olarak anlam kazanacaktır. CHP’nin genel misyonu restorasyon sürecinin gerekleri olmakla birlikte bunun önemli bir pratik çıktısı Kürt siyasi hareketinin sisteme tam boy entegrasyonu olarak değerlendirilmelidir. Bu noktadaki bir diğer siyasi odak ise liberallerdir. Özellikle 2014 yılı itibariyle Kürt siyasi hareketi ile açık ittifak kurarak siyasi cephesini şekillendiren liberaller ise Bahçeli’nin çıkışına hızlı bir şekilde yeşil ışık yakmıştır. Yetmez Ama Evetçi Cengiz Çandar’ın Meclis kürsüsünden yaptığı “iç cepheyi güçlendirme” çağrısı durumun özeti olarak görülmelidir. 14. Komünistler açısından bir tarafinda NATO’cu sermaye devletinin diğer tarafinda emperyalist ABD iş birliği aracılığı ile statü ya da devletleşme arayışı olan Kürt siyasi hareketinin karşı karşıya gelişinin Türk ve Kürt emekçilerinin lehine bir kazanımla sonuçlanması mümkün değildir. Bu zeminde gerçekleşen, Suriye ve Irak’ın parçalanma senaryoları üzerinden hesaplar yapılan, terör saldırıları ile burjuva iktidarın yalanları ve gizli saklı planları arasında salınan bu sürecin çözümle sonuçlanma şansı bulunmamaktadır. Bu durum biz komünistlerin toplumsal alanda Türkler ve Kürtler arasında barışçıl bir ortam sağlanmasına karşı olduğumuz anlamına asla gelmemelidir. Gerçek barış içinse sosyalizm şarfr. KÜRTLERİN KURTULUŞU TÜRKİYE DEVRİMİNDEDİR 15. Partimiz Türkiye Komünist Hareketi başta Kürtler olmak üzere ülkemizin tüm emekçilerine şu noktaları bir kere daha hatırlatmayı görev bilmektedir: Gerici faşist AKP-MHP iktidarının çözüm süreci için yaptığı çağrının niyeti ve siyaseten karşılığı sorgulanmalı, düzenin bu başlık üzerinden yaptığı hesaplar görülmelidir. Kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar ve gizli anlaşmalar ile yürütülen süreçlerin emekçilere geçmişte bir faydası olmamıştır, gelecekte de olmayacaktır. Bütün süreç, şeffaf bir biçimde ülke kamuoyuna açık olarak yürütülmelidir. Kürt sorununun çözümünün istibdat rejiminin yeni anayasasına bağlanması büyük bir kandırmaca ve rejimin kendini aklama operasyonudur. NATO’cu sermaye devleti ve gerici faşist iktidar Ortadoğu’da çıkışı Suriye’nin parçalanmasında ve Suriye’nin kuzeyinde kurulacak olası Kürt devletine hamilikte aramaktadır. Barış süreci adı altında “Amerikan barışı”nın parçası olmaktan emekçilere fayda gelmez. Kürt siyasi hareketinin bölgedeki silahlı mücadele pratiği artık önemli oranda emperyalizm ile iş birliğinin bir değişkeni haline gelmiştir. Suriye’deki durum bunun temel bir örneğidir. Diğer taraftan Türkiye içerisinde sivilleri dahi gözetmeden yapılan terör eylemleri her anlamda sermaye devletinin ve gerici faşist iktidarın ekmeğine yağ sürmektedir. Kürt sorunu gericilerin, faşistlerin, her türden milliyetçiliğin, emperyalistlerin ve liberallerin oyuncağı değildir, olamaz. Bölgede Kürt sorununu da içeren her türden gerici ittifak, emperyalizmin bölgeye dönük atacağı adımlardan bağımsız ele alınamaz. Bölgede İsrail-ABD merkezli tüm projeler emekçi halkın düşmanı, daha büyük savaşların habercisidir. Kürt sorununun çözümü tam da emekçilerin, ilericilerin ve devrimcilerin tarihsel davasıdır. Kürt sorununda çözüm, Türkiye’de emekçi halkın kaderinden, Türkiye ve bölgedeki ilerici, devrimci ve anti-emperyalist mücadeleden ayrı ele alınamaz. Kürt sorunu merkezli gelişen süreçlerde emperyalizmi ve istibdat rejiminin genel karakterini merkeze koymayan ve karşısına almayan devrimci bir siyaset geliştirilemez. Başta Türkler ve Kürtler olmak üzere tüm emekçilerin ortak iradesinin şekilleneceği sosyalist Türkiye temel hedeftir. Gericiliğin, emperyalizme bağımlılığın ve piyasacılığın egemen olduğu bir düzende demokrasi, insan hakları, adalet, hukukun üstünlüğü, siyasal özgürlükler, insanca yaşam mümkün olmadığı gibi Kürt siyasetinin “Kürt sorununda çözüm” adıyla piyasacı, gerici ve emek düşmanı bir rejime “yeni anayasa” aracılığı ile entegrasyonu, AKP eliyle kurulan istibdat rejiminin yerleşmesine hizmet edecektir. Emekçilerin kurtuluşuna doğrudan bağlı olan Kürt sorununun çözümü sosyalizmdedir. Sosyalizm bir hayal ya da uzak bir hedef değil Türk ve Kürt emekçilerinin eşit, özgür, kardeşçe yaşayacağı yeni Türkiye projesidir. Bu proje, yeni bir Cumhuriyet projesi olarak sadece Türkiye’nin değil, bütün Ortadoğu halklarının da devrimi olacaktır.
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) merkezi kurulları geçtiğimiz günlerde yaptığı toplantı sonrasında ülkemizdeki ve dünyadaki siyasal gelişmelere yönelik bir açıklama yayımladı.
Yapılan açıklamada, Suriye’de HTŞ’nin iktidarının desteklenmesinin Gazze’deki katliama ortak olunması demek olduğu vurgulanan açıklamada, Eylül ayında “Türkiye’nin Geleceği: Sosyalist Cumhuriyet” konferansının toplanacağını belirtti.
Filistin’de yaşanan yıkım, katliam ve savaşın bilançosu her geçen gün artmaktadır. 20 bini çocuk olmak üzere 60 bin Filistinlinin Gazze Şeridi’nde ölmesi, İsrail’in savaş ve yıkım siyasetinin artık bir soykırım siyasetine dönüştüğünün açık göstergesidir. Sadece Siyonist İsrail hükümetinin silahlı saldırısı ve bombalamaları ile değil aynı zamanda Filistinli çocuk ve yaşlıların doğrudan açlık nedeniyle yaşamlarını yitirmesi, insanlığın büyük utancı olarak kayıtlara geçmelidir.
AKP iktidarının, yandaşların ve irticacı kesimlerin Filistin konusunda çıkan sesleri ise büyük bir ikiyüzlülükten başka bir şey değildir. İsrail’in pervasızlığının yolunu açan bizzat Suriye’de cihatçı çetelerin taşeronluğu ve onlara verilen destektir. Suriye’nin yıkımına ortak olanlar, bugün Filistin’deki katliamın da ortağıdırlar. AKP’nin Suriye siyaseti, başında beri emperyalizmle uyumlu bir biçimde İsrail’in güvenliğini sağlama çerçevesine sahipti. İsrail’le yürütülen ticaretin sonlanmaması ve bu durumun sessizlikle geçiştirilmesi, AKP’nin ikiyüzlü siyasetinin bir başka göstergesidir.
Öte yandan Filistin bahanesiyle siyasal İslamcılar tarafından yapılan eylem ve gösterilerin asıl gerekçesi ise Büyük Ortadoğu Projesi’nin taşeronluğuna ortaklığı örtme telaşıdır. Kaldı ki Filistin’e destek adıyla yapılan bazı gösterilerin irticacı ve şeriatçı bir gösteriye dönüşmesi siyasal İslamcıların fırsatçılığını ve gerçek niyetini gözler önüne sermektedir. Ülkemizin ilerici birikimi, şeriatçı ve cihatçı kesimlerin gövde gösterilerine boyun eğmeyeceği gibi Filistin halkının gerçek dostu olduğunu göstermeye devam edecektir.
Suriye’de yaşanan gelişmeler, ülkenin yurtseverlerini her geçen gün doğrulamaktadır. El Kaide ve IŞİD türevi cihatçı terör örgütü HTŞ’nin bizzat emperyalizm tarafından Suriye’de yapılan bir darbeyle iktidara taşındığı artık herkes tarafından biliniyor. Alevi ve Dürzi katliamlarına imza atan HTŞ’nin Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü sağlaması, hem güncel olarak hem de temsil ettiği siyasal karakter nedeniyle mümkün değildir. Düne kadar terör listesinde yer alanların bugün Suriye’ye demokrasi getireceğini düşünmek tam bir garabettir. HTŞ lideri Colani’nin ülkemizin dostu olamayacağı ise şeriatçı olmasının ötesinde onun doğrudan emperyalizmin adamı olması nedeniyle mümkün değildir. Ülkemizin yanı başında cihatçı terör iktidarına dayalı bir şeriat emirliğinin kurulması, Türkiye’nin kazanımı değil tersinden ülkemizin çıkarlarıyla temelden çelişen bir olgudur. Emperyalizm ve İsrail, bölgede Büyük Ortadoğu Projesi’nin yeni aşamasını hayata geçirmekte, Suriye’nin bölünmesinin yolu yapılmaktadır. AKP’nin Suriye dış politikası büyük bir başarısızlık örneği olarak karşımızdadır. Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü doğrudan cihatçı çeteleri destekleyerek hedef alan AKP’nin bugün Suriye’nin birliğini savunması tutarsızdır. Suriye ve Irak’ın parçalanmasının ülkemizi de doğrudan etkilediği açıktır. Suriye’nin kuzeyinde Kürt yönetiminin oluşmasından şikâyet ederek katil sürüsü cihatçılarından medet ummak, AKP dış politikasının sığlığının kısa ifadesidir. Suriye’nin bölünmesinin, kuzey ve doğu Suriye’de emperyalizm işbirlikçisi bir Kürt özerk bölgesinin ortaya çıkmasının ana sorumlularından birisi emperyalizm işbirlikçisi AKP’den başkası değildir.
NATO’nun genişleme siyasetinin, Ukrayna-Rusya savaşının ana nedenlerinden birisi olduğu açıkken, ABD’nin Balkanlar’dan sonra Kafkasya’da da askeri tatbikat düzenlemesi, emperyalizmin saldırgan, yayılmacı ve istikrarsızlaştırıcı siyasetinin somut örneklerinden birisidir.
Yunanistan’ın Dedeağaç ilinde askeri üs kuran ABD’nin bölgede düzenlediği ortak NATO tatbikatından sonra Gürcistan’da benzeri bir NATO tatbikatının ve Ermenistan ile ABD orduları arasında ortak tatbikatın düzenlenmesi dikkate alınmalıdır. Bu durum, İran’a yönelik emperyal hedeflere işaret ederken, bölgesel barışın ve istikrarın tehlikeye düşmesine yol açacağı için doğrudan ülkemizi de ilgilendirmektedir.
Balkanlarda ve Kafkaslarda istikrarsızlaştırıcı her türlü emperyalist müdahaleye hayır diyoruz. Emperyalizmin bu adımı Rusya ve Çin’e karşı daha büyük stratejinin ön adımları olmakla birlikte, Türkiye’nin de emperyalizm tarafından kuşatıldığının başka bir açıdan görülmesi bakımından büyük önem taşımaktadır.
Çözüm süreci adıyla Devlet Bahçeli tarafından gündeme getirilen ve Erdoğan-Bahçeli-Öcalan imzasını taşıyan süreç, ülkemizde Kürt sorununun çözümü adı altında gerici, emek düşmanı istibdat rejiminin yerleşmesine hizmet edecek bir sürecin taşlarını döşemektedir.
Kürt sorununda çözüm, ne istibdat rejimine meşruiyet katmayı ne rejimin anayasasına ve Erdoğan’ın bir kez daha başkanlığına evet demeyi ne de ABD’nin BOP siyasetini onaylamayı gerektirir. “Kürt sorununda çözüm” söylemiyle ülkemizde gerici emek düşmanı bir diktatörlük rejimine destek vermek ve AKP-MHP ile ortaklık kurmanın “pozitif” bir ilişkisi bulunmamaktadır. Kürt sorununda çözümün yolu öncelikle AKP eliyle kurulan gerici emek düşmanı sermaye rejimine karşı mücadeleden geçer. Mafya babalarını makamında ağırlayan MHP’yi, tarikat şeyhlerini Külliye’de konuk eden bir AKP’yi zorlayarak Kürt sorununun çözümü üzerinden ülkenin demokratikleşmesinin önündeki engellerin aşılabileceğini düşünmek “yetmez ama evet” siyasetinin bir başka tezahürüdür.
Meclis’te kurulan komisyon, emekçi halkımızın oyalanacağı yeni bir AKP-MHP oyunundan başka bir şey değildir. Daha önce Ecevit hükümetinin düşürülmesi için ülkenin erken seçime götürülmesi, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nın yolunun Meclis’te yapılması, 2010 referandumuyla 12 Eylül Anayasası’ndan kurtulacağı vaadiyle yargının FETÖ’ye teslim edilmesi gibi örnekler kurulacak komisyonun işlevi ve misyonuna yönelik bir çağrışımı fazlasıyla yapmaktadır.
Başta CHP olmak üzere bir dizi muhalif partinin komisyona katılması ve üye vermesi, rejime, istibdada ve saraya karşı mücadelenin “komisyona havale” edildiğinin başka bir göstergesi olarak karşımızdadır.19 Mart darbesinden sonra ortaya çıkan toplumsal muhalefetin ”komisyon siyaseti” eliyle istibdat rejimini meşrulaştıracak bir çizgiye çekilmesi olasıdır. CHP’nin helalleşme ve normalleşme siyasetinin doğal sonucu ve yeni bir aşamasıdır. Yakın geçmişte “bir oy Kılıçdaroğlu’na” diyerek destek olan solun bugünkü çizgisi ise komisyona üye vererek ikinci bir yetmez ama evet çizgisinden başka bir şey değildir.
Ülkemiz bir yol ayrımındadır. Büyük Ortadoğu Projesi yol alır ve emperyalizm yeni planlarını devreye sokarken; AKP eliyle ülkemiz Lübnanlaştırılmak ve 1923 Cumhuriyeti’nin bütün kazanımlarına yönelik fiili ve siyasi tahribat yeni anayasayla resmileştirilmek istenirken; ülke yönetimi patron, mafya ve tarikat iktidarına doğru dönüşürken; ulus devletin yerine kimlikçi yeni bir rejimin yolu yapılırken; emekçiler daha çok çalıştırılıyor, daha çok ölüyor ve aç kalıyorken, ülkemizin ilerici birikiminin omuzlarında Türkiye’nin geleceğini ve kaderini çizme görevi her zamankinden daha fazladır.
Böylesi bir aşamada Partimiz, üye ve dostlarının katılacağı “TÜRKİYE’NİN GELECEĞİ SOSYALİST CUMHURİYET KONFERANSI” düzenleme kararı almıştır.
Bu konferans sadece partili komünistlerin değil aynı zamanda sosyalistlerin, ilericilerin, yurtseverlerin ve cumhuriyetçilerin de katılacağı bir konferans olacaktır. Partimiz bütün dostlarını böylesi bir çalışmanın içinde bulunmaya, katkı vermeye ve parçası olmaya çağırmaktadır.
Bu haber en son değiştirildi 5 Ağustos 2025 15:46 15:46
Sahte diploma skandalında tutuklanan Volkan Uçak, psikoloji diplomasının sahte olduğu iddialarına karşı kendini savundu. Uçak…
Öğrenci Veli Derneği, sahte diploma skandalının ortaya çıkmasının ardından yaptığı açıklamada “Sahte diplomalar, sürücü belgeleri…
İstanbul’da yaşam her geçen ay daha pahalı hale geliyor. Temmuz ayında dört kişilik bir ailenin…
Türkiye'de sahte diploma ve e-imza soruşturması kapsamında her geçen gün yeni bilgiler ortaya çıkıyor. Gazeteci…
İçişleri Bakanlığı, 10 Temmuz 2025'te görevden uzaklaştırılan Adıyaman Belediye Başkanı Abdurrahman Tutdere'nin görevine iade edildiği…
Yüksek Askeri Şura kararıyla Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak emekliye sevk edildi, yerine Kara Kuvvetleri…