Ulusal sorun ve Marksizm üzerine hatırlatmalar: Lenin’den kalan miras

Ulusal sorun ve Marksizm üzerine hatırlatmalar: Lenin’den kalan miras

24-03-2025 14:31

Ulusal sorun üzerine yapılan değerlendirmelerin en ileri çizgisi bugüne kadar Marksist Leninist hat tarafından çizilmiştir. Günümüzde ulusal sorun üzerine kimi safsata olarak nitelenebilecek başlıkları bir kenara bırakırsak, Lenin’in bu konudaki düşüncesi ve pratiği hâlâ güncelliğini korumaktadır.

Neşe Deniz Babacan

Ulus, ulus devlet ve ulusallık gibi kavramlar ya da yapılar burjuva devrimleri ile birlikte ortaya çıkmıştır. Feodal üretim tarzının egemen olduğu dönemde ya da imparatorluklar çağında ulusallıklar ya da ulusal kimlikler bu toplumların içerisinde yer alan olgulardan bir tanesi olarak gelişim sürecini yaşamakta idi.

Burjuva devrimleri ulus devleti beraberinde getirdi. Kapitalist üretim tarzının dünyada egemen hale gelmesi ile birlikte imparatorluklar parçalandı ve yerlerine sermayenin yeniden üretimi için temel bir birim olarak görülebilecek ulusal devletler ortaya çıktı. Kapitalizmin en üst aşaması olan emperyalizm döneminde de sermayenin ihracı açısından ulus devletler temel bir fonksiyon üstlenmeye devam ediyor.

Bu durum işçi sınıfının iktidar mücadelesi açısından da ulusal ölçekteki mücadeleyi ve iktidarın alınacağı zemin olarak ulus devleti bir olgu olarak Marksizmin karşısına çıkartmıştır. Bu açıdan Marksizm öncelikle işçi sınıfının iktidar mücadelesini ortaya koyarken, diğer yandan ulusal mücadelenin işçi sınıfı devrimi açısından pozitif yönleri üzerinde durmuştur. Dolayısıyla Marksizm’de ulusal mücadelenin sınıfsal mücadeleyi ikame etmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Burada Komünist Manifesto’dan bir alıntı yapabiliriz:

“İşçilerin vatanı yoktur. Onlardan sahip olmadıkları bir şey alınamaz. Proletarya, her şeyden önce siyasal hâkimiyeti fethetmek, ulusal sınıf durumuna yükselmek, kendisi ulusu oluşturmak zorunda olduğundan zaten ulusaldır; ama kesinlikle sözcüğün burjuva anlamında değil.”

Bu bölüm kimi zaman anarşistler ya da troçkistler, kimi zaman da ulusalcı çevreler tarafından yanlış yorumlanmakta ya da tahrifata uğratılmaktadır. Ancak Marx ve Engels’in burada bahsettikleri şey açıktır. Burjuva devrimleri ile ortaya çıkan ulusal devletler işçi sınıfının iktidarı fethi için bir zemin olarak görülmektedir. Daha sonralarında Marksizm’in devlet konusunda koyacağı yaklaşımları da bu öncül görüş ile uyumludur.

Ulusal sorun denilen başlığın ulusal kurtuluş mücadeleleri ile birlikte ele alınması içinse bir miktar zamanın daha geçmesi gerekmiş 20. yüzyıla girilirken konu güncel bir şekilde ele alınmıştır.

LENİN’İN KATKISI

Lenin’in Marksizme katkısını dört başlık çevresinde toparlayabiliriz:

1-) Parti ve örgüt teorisi
2-) Proletarya diktatörlüğü ve devlet
3-) Emperyalizm
4-) Ulusal sorun

Bunlardan ulusal sorun başlığının günümüzde “doktriner” bir şekilde ele alınmasında sorunlar bulunmaktadır. Daha doğrusu Lenin’in ulusal sorun bağlamında geliştirdiği yaklaşımları doktrin haline dönüştürmenin sınırları vardır.

Hayatın ve sınıf mücadelelerinin her alanında olduğu gibi ulusal sorun bağlamındaki sorunlara ya da sorulara yanıt vermek için öncelikle ilk üç maddedeki (yani parti ve örgüt teorisi, işçi sınıfı iktidarı ve devlet ve emperyalizm) olguların açıklanması, bilinmesi ve içselleştirilmesi gerekiyor. Marksizm ile Leninizm’i bağlayan en kuvvetli bağlar burada kurulmaktadır.

Bunları yapmadan tartışmaya girilirse ya da siyaset üretilmeye çalışılırsa meselenin taktik boyutları stratejiye dönüşmeye başlayacak, kültürel olgular ya da kimlik siyaseti iktidar mücadelesinin yerine geçecek, “ulusal kurtuluş” ya da statü elde edilmesi adına emperyalizm ile işbirliği normal ve hatta “devrimci” sayılmaya başlayabilecektir.

Bu açıdan ulusal sorunun konusunda Leninist bakışın temel taşlarının kavranması önem taşımaktadır.

LENİN’DEN KALAN MİRASIN KÖŞE TAŞLARI 

Ulusal sorunun işçi sınıfının devrim mücadelesinde daha reel bir şekilde yer alması ile birlikte ulusal kurtuluş mücadelelerinin sosyalist devrim ve iktidar mücadelesindeki rolü tartışılmaya başlanmış, Lenin’in ve Bolşeviklerin katkısı da bu bağlamda şekillenmiştir.

“Tekelci sermaye ve emperyalist sistemin ayakları üzerine doğrulması ile birlikte uluslaşma olgusu ve bağımsızlık hareketleri dünya komünist hareketinin gündemine de girmeye başladı. Bu gündem ilk defa 1896 yılında İkinci Enternasyonal’de ele alındı. 20. yüzyılın başlarına kadar uluslar ve ulus devletler kapitalizmin ve emperyalist sistemin bir uzantısı ya da bağımlı değişkeniyken, 1900’lerin başları itibariyle uluslaşma süreçleri işçi sınıfı hareketleri ile çakışmaya, bazı örneklerde ise ulusal bağımsızlık harekeleri işçi sınıfı hareketinin temsiliyetinde şekillendi.

UKKTH ile ilgili şekillenen ve teorik denilebilecek yegane zemin bundan sonra ortaya çıktı. Leninizm tarafından ulusal sorun, sosyalist devrimlerin ve işçi sınıfının iktidar mücadelesinin bir konusu haline getirilirken, UKKTH ve ayrılma hakkı ise işçi sınıfının iktidar mücadelesinin taktik bir yönelimi olarak devreye girdi. Sovyetler Birliği’nin var olduğu dönemde UKKTH ve ayrılma hakkı sosyalizmin çıkarları için bağımlı bir değişken haline gelirken, sosyalizmin geri çekilmesi sonrasında emperyalizm bu alanda tahakküm kurdu.” (1)

Bu anlamıyla Leninizm’in ulusal soruna yaklaşımında şu ana başlıkları saymak yerinde olacaktır:

1-) Ulusal soruna yaklaşımda işçi sınıfının iktidar mücadelesinin merkeze konulması esastır.

2-) İktidar mücadelesinin temel zemini ulusal devlettir. İster burjuva devrimleriyle şekillenmiş olsun ister ulusal kurtuluş mücadelesinin konusu haline gelsin, ulusal soruna Leninist yaklaşım açısından sınıfsal bakış merkezde durmaktadır.

3-) Ulusal sorun aynı zamanda siyasal bir şekilde ele alınmalı ve nihayetinde dünya devriminin çıkarları merkeze konulmaktadır. Proletarya enternasyonalizminin gereği burada yatmaktadır.

4-) Ulusal soruna yaklaşım diğer bir taraftan ittifaklar politikasını içermektedir. En geniş anlamda işçi sınıfının çıkarları düşünüldüğünde kiminle ittifak yapılıp kimlerin dışlanacağının en güzel örnekleri Bolşeviklerin ulusal soruna yaklaşımında görülmüştür. Kültürel özerkliği savunan Bundçular’ın karşıya alınması ancak buna rağmen ulusların kaderlerini tayin hakkının gündeme alınarak farklı halkların devrim mücadelesine kazanılmak istenmesi bunun somut çıktıları olarak ifade edilebilir.

5-) Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı temel bir Marksist Leninist ilke olarak değil taktik bir açılım olarak gündeme gelmiştir. Açılımın taktik olması kandırmaca olması anlamına gelmemektedir. Ekim Devrimi ve Sovyetler Birliği ulusal sorunu çözmüştür. Bununla birlikte 20. yüzyıl boyunca ulusal kurtuluş mücadeleleri üzerinde sosyalizmin hegemonyası belirgin hale gelmiştir. Bu durum günümüzde tersine dönmüş ve ulusal sorun emperyalizmin çıkarları için kullanılan bir duruma gelmiştir.

BUGÜNE KISA BAKIŞ VE SONUÇ 

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra dünya üzerinde Orta Asya’dan Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Avrupa’ya kadar geniş bir alanda ulusal meseleler emperyalizmin üzerinde operasyon yapabileceği bir zemine taşınmıştır.

Neo-liberalizmin yükselişi ve küreselleşme dalgası ile birlikte soğuk savaş döneminde ortaya çıkmış olan ulusal dengeler tersine çevrilmeye başlanmıştır. Emperyalist kapitalist sistemin çıkarları için yeniden kurulmak adına…

1990’lı yıllarda Balkanlar’da, 2000’li yıllarında başından itibaren günümüze kadar Ortadoğu ve Afrika’da yaşananlar; ara ara Kafkasya’da ve nadiren Ortadoğu ya da Uzakdoğu Asya’da karşımıza çıkan örnekler bu bahsettiğimiz konu dahilinde sayılabilir.

Yakın dönem Türkiye, Irak, İran ve Suriye’yi kesen Kürt sorunu bağlamında yaşananlar ve gelinen aşama Lenin’in mirasının ne kadar değerli olduğunu ve ulusal sorun bağlamında neden temel rehber olarak görülmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Çünkü bugün emekçilerin kurtuluşu ve eşitlikçi bir düzen yerine “ulusal kurtuluş” adına kapitalistlerin iktidarı; statü ve “özgürlük” adına emperyalizm ve hatta şeriatçılar ile işbirliği hayata geçirilmektedir.

“PKK’nin kurucu önderi” Abdullah Öcalan’ın vakt-i zamanında “Marksizmi aştığını” neden söylediği şimdi açığa çıkmıştır. Emperyalizm ve şeriatçılar ile işbirliği içerisinde “ulusal kurtuluş” için Marksizm ve Leninizm’in üstünden atlamak gerekiyordu…

Diğer taraftan ise IŞİD’e karşı mücadele adı altında emperyalizm ile işbirliğinin kutsanmaya başladığı zamanlarda Suriye’de Kobani kentindeki savaşın çeşitli çevreler tarafından “Stalingrad savunması”na benzetildiği hatırlanacaktır. Bu yapılanın işgüzârlık olduğu ve emperyalizm işbirliğinin sol bir sosla sulandırıldığı açık bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü IŞİD gitmiş yerine bugün HTŞ gelmiştir… Suriye’de ulusal sorun bugün emperyalist planlar dahilinde kimlik siyasetine ve şeriatçılar ile işbirliğine indirgenmiştir.

Sonuç olarak, tüm bu isimlere ve kesimlere, Lenin’in ve ulusal sorun konusunda tarihe bir başka otorite olarak geçen Stalin’in tarihin derinliklerinden şu cümleler ile seslendiğini hatırlatmak gerekmektedir:

“Kuşkusuz ki bu, proletarya, her ulusal hareketi, her zaman ve her yerde, her özel ve somut durumda desteklemelidir anlamına gelmez. Desteklenmesi söz konusu olan ulusal hareketler, emperyalizmi devam ettiren ve sağlamlaştıran hareketler değil, emperyalizmi zayıflatan ve devrilmesini kolaylaştıran hareketlerdir. Öyle durumlar olabilir ki, ezilen belirli bir ülkenin ulusal hareketi, proletarya hareketinin gelişmesinin çıkarlarına aykırı olabilir. Böyle bir durumda, desteğin hiç söz konusu olmadığı açıktır. Ulusların kendi kaderlerini tayin etmeleri sorunu tecrit edilmiş, kendi kendine yeten bir sorun değildir; bütüne bağlı ve bütün içinde ele alınması gereken proletarya devriminin genel sorununun parçasıdır.” (Stalin) (2)

“Ulusların kaderini tayin hakkı dahil, demokrasinin çeşitli istemleri mutlak şeyler değildir bunlar, dünya demokratik hareketinin (bugün sosyalist hareketinin – y.n.) tümünün bir parçasıdır. Bazı durumlarda, parçanın, bütünü ile çelişkiye düşmesi olanağı vardır; o zaman parça atılır. (Lenin) (Ulusların Kederlerini Tayin Hakkının Tayini Üzerine Bir Tartışma Özeti, c. XIX, s. 257-258 Rusça)” (3)

KAYNAKÇA

1- https://yurtsever.org.tr/2017/uluslarin-kendi-kaderini-tayin-hakkinin-bir-teorisi-var-mi-130639/

2-Leninizmin Sorunları, J. Stalin, Sol Yayınları, Kasım 1992, 2. Baskı, s. 63-64

3-Aynı yerden, s. 64.