Yoksulluğun, gericiliğin, şiddetin karşısında BİZ VARIZ!
Kadınları geleneksel rollerine hapsetmeye çalışan, ısrarla aile içerisinde tanımlayan, cinsiyet eşitsizliğini düstur edinmiş gerici rejim, sermayenin bitmek bilmez kar hırsının bir uzantısı olarak şekilleniyor. Eşitsizliğin, gericiliğin, yoksulluğun derinleştiği bu sömürü düzeninde şiddet artıyor.
Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddet tırmanırken AKP iktidarı 2025 yılını ‘Aile Yılı’ ilan ederek ailenin korunmasına odaklandı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı vizyon belgeleri hazırladı. On ikinci Kalkınma planı doğrultusunda istihdamın arttırılması ve esnek çalışma modelleri üzerinde çalıştığını ilan etti.
Meclise sunulan kadın cinayetlerinin önlenmesi ve araştırma komisyonu kurulması önergelerini reddeden AKP-MHP bloku, sık sık aile kurumunu tehdit ettiği gerekçesiyle LGBTİ bireyleri hedefe koyan düzenlemeleri gündeme getiriyor. Kadına yönelik şiddetin önlenmesinde önemli düzenlemeler içeren İstanbul Sözleşmesi de aynı gerekçelerle yürürlükten kaldırılmıştı.
AKP’nin aile yılı ilan ettiği 2025 yılının ocak ayından bu yana en az 241 kadın cinayeti basına yansıdı. Şüpheli kadın ölümlerinde de ciddi bir artış var. Yine basına yansıyan haberlere göre kadınlar en çok evlerinde ve aile bireyleri tarafından katledildi.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, TÜİK ve Marmara Üniversitesi iş birliği ile yürütülen ‘Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet Araştırması- 2024’’ ile birlikte bakanlık on yıl aradan sonra şiddeti yeniden raporlaştırdı. Rapora göre Türkiye’de kadınların yüzde 28,2’si psikolojik, yüzde 18,3’ü ekonomik, yüzde 12,8’i fiziksel şiddete maruz kaldı. Raporda ifade edilen verilerin inandırıcılığı bir tarafa, fiziksel şiddetin en önemli gerekçesi olarak ‘erkeklerin öfke kontrol probleminin‘ öne çıkarılması araştırmanın nasıl bir anlayışla yapıldığının açık göstergesi. Bakanlık buradan hareketle ‘öfke kontrol problemini’ nasıl çözecek, merak konusu.
Kadın erkek eşitliğinin fıtrata aykırılığını her fırsatta ifade eden AKP temsilcileri şiddet araştırmasında da cinsiyet eşitsizliğini norm kabul ederek, şiddeti kişisel öfkeyle gerekçelendirmeyi seçmiş anlaşılan. Buradan hareketle cinsiyetçi iş bölümü üzerine kurulan ailenin korunması daha olanaklı hale geliyor.
Öte yandan ailenin korunmasının bir gereği olarak öne sürülen, kadınlara lütuf gibi sunulan esnek çalışma, güvencesizliği ve iş cinayetlerini de beraberinde getiriyor. Daha geçtiğimiz günlerde Dilovası’nda bir parfüm depolama atölyesinde meydana gelen patlamada 6 kadın işçi hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden işçilerden Nisa Taşdemir 17, Cansu Esatoğlu 16 yaşındaydı. Kadınlar bu merdivenaltı atölyede ev ekonomisine katkı sağlamak amacıyla sigortasız ve güvencesiz çalışıyordu.
AKP iktidarı güçlü Türkiye masalları anlatırken bugün milyonlarca emekçi açlık sınırının altında ücretlerle geçinmeye çalışıyor. Yoksullukla, yoklukla karşı karşıya kalan milyonlarca kadın, çocuklarının geçimini sağlamakta güçlük çekiyor. Geçtiğimiz yıl İzmir’de hurda satarak geçimini sağlamaya çalışan bir anne, barakadan bozma evinde çıkan yangında beş çocuğunu kaybetti. Bugün yoksulluğu bitirecek politikalar yerine sadaka kültürünü çözüm gibi sunan iktidar aile kurumunun korunmasından dem vuruyor.
Kadınları geleneksel rollerine hapsetmeye çalışan, ısrarla aile içerisinde tanımlayan, cinsiyet eşitsizliğini düstur edinmiş gerici rejim, sermayenin bitmek bilmez kar hırsının bir uzantısı olarak şekilleniyor. Eşitsizliğin, gericiliğin, yoksulluğun derinleştiği bu sömürü düzeninde şiddet artıyor.
Sadece ülkemizde değil, bugün dünyada emperyalizmin saldırganlığı ve savaş politikaları hüküm sürüyor, bu politikalara kadın düşmanlığı eşlik ediyor. ABD’de savunma bakanlığını savaş bakanlığına dönüştüren Trump iktidarı, kadınların kazanılmış haklarına göz dikiyor. Suriye’de, Afganistan’da, İran’da kadınlar şeriatçı rejimlerin baskısı altında. Filistin’de milyonlarca kadın ve çocuk İsrail’in soykırım politikalarının hedefinde. Ve demokrasi havarisi kesilen batılı emperyalistler İsrail’in sırtını sıvazlarken, Suriye’de el-kaide uzantısı Colani ile kol kola girerken kadın hakları savunusu yapmaktan beis duymuyor.
Geçmişte olduğu gibi bugün de kadınlar dünyanın dört bir yanında bu tabloya karşı direniyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü şiddete, eşitsizliğe, sömürüye ve gericiliğe karşı direnişin günüdür. 1960 yılında Dominik Cumhuriyetinde Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden ve bu nedenle katledilen Patria, Minerva ve Maria Mirabel kardeşlerin anısına 25 Kasım bir mücadele günü olarak ilan edildi. Bu mirasın izinde örgütlenen kadınlar eşitlik, özgürlük ve insanca bir yaşam için mücadeleyi sürdürüyor.

