Kürt kartı ve Kürd'ün kartı
Aysel Tekerek, Kürt hareketinin bazı bileşenlerinin, bölgesel gelişmeler karşısında aldığı tavır üzerine yazdı
Dünyanın hızlı döndüğü zamanlardayız. Suriye’de kalmayıp onu aşan gelişmeler ile Kürt coğrafyasındaki gelişmelerin çakıştığı düzlem Kürtler için sanılanın aksine eğik bir düzlem haline gelmiştir.
Suriye özelinde gelişen Kürt gündemleri ile Türkiye üzerinden gelişen Kürt gündemlerine biraz daha yakından baktığımızda eğilme noktasını daha iyi anlayabiliriz.
Ancak bakarken ya da daha ilk bakışta iki temel çelişkiyi görmeyenler için bugün ve daha sonra Kürtler hep bir kart olmaya devam edecektir. Çelişki şudur. Bugün tüm Kürt kaynakları ve siyasetleri, en genel anlamıyla Kürt coğrafyasının parçalı olduğunu ve parçaların aslında bir iç sömürgeye dönüştüğünün tespiti yapar. Ulusal devletlerin oluşma sürecinin son halkasını yakalayamayan Kürt halkının resmi bir devleti olamadığını bilir. Bugüne kadarki çoğu Kürt mücadelesi de hayat suyunu buradan alır ve bir çeşit işgalciliğe sonunda alacağı formdan bağımsız olarak direnir. Ancak şu anki tabloda tüm bu ulusal, kimliksel, bölgesel ve tarihsel söylemle bir arada giden başka bir siyasi vurgunun aynı anda yapılmasına ne demeli? Rusya’nın Suriye’de olup bitene müdahil olmasının ardından bir dönemin “Amerika mı, Rusya mı? “ kalıbına atıfla, Rojawa bölgesi için “hem Amerika hem de Rusya” denmesi bir çelişki değil de nedir?
Biliyorum ki, bu satırları okuyan bazı Kürt aydın ve siyasetçileri bunun bir çelişki olmadığını bir hak olduğunu söyleyecekler, bunun adına siyaset yapmak diyecekler ya da yüz yıl önce başarılamayandan ders çıkarmak diyecekler. Meseleyi öyle ya da böyle bir devlet olmaya ya da söz sahibi olmaya getirip dayandıracaklardır. Ancak bu söylemler, tarihsel çelişkiyi ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Bu çelişkinin sonu ise Kürt halkına kart olmayı hediye etmektir. Kötü bir hediyedir. Emperyalizmin bu döneminde Kürt halkından kart yaratmaya çalışanlar en azından Kürt halkının çıkarlarından bahsetmeyi bir kenara bırakmalıdırlar.
Eğik düzlemi yaratan ikinci çelişki ise Türkiye’deki Kürt gündemi ile ilgilidir. Buradaki eğim ve çelişki birbiri ile doğru orantılıdır. Her gün sivillerin katledildiği, cezaevi yollarının yeniden açıldığı, Kürt tutsakların koşullarının ağırlaştırıldığı, işin suikastlere dayandığı bir durumda, Faşist AKP, Saray çetesi tanımlamaları ile müzakerenin yeniden başlaması istekleri arasındaki cümle sayısının en fazla iki ya da üç olmasına ne demeli? Bu da mı ulusal çıkar , demokratik bir talep de biz anlamıyoruz? Kürt halkının onurlu geleceği yerine Kürt kartının elini güçlendirmenin sonu yok ne yazık ki. Bu çelişkiyi görmeyen, sineye çeken, buna taktik , strateji, zorunluluk, gereklilik, aşama vs gibi nedenlere dayandıranlar Kürd’e değil Kürt kartına güç vermektedirler.
Kürt kartından Kürd’ün kartına gelirsek. Evet bugün önemli meselede budur. Her halk gibi Kürt halkının da elinde bir kart vardır ve bu kartı sıkılı bir yumrukta cebe atılmış beklemektedir. O kart ya o cepte dura dura yumuşayacak, eriyecek belki yumruk gevşedikçe elden çıkıp gidecektir. Ya da bugün nereye döneceğini bilecek, tüm emperyalistlere, halk düşmanlarına çelişkisiz ve net bir cevap verebilecektir. Onların elindeki Kürt kartı dönüp dolaşıp yine Kürd’e tokat olarak döndüğünden o kartı onların da elinden alabilecek bir güce erişecektir.
Evet güç diyorum çünkü, Kürd’ün kartının ortaya çıkması için şu anki güç ne yazık ki güç değildir. Yurtta şeytana, cihanda şeytana aşık edilmeye çalışılan bir halk bu eğik düzlemde kartopu gibi yuvarlanmaya başlamış, arkasından tekme atanlar ile gelip önünde durmasını bekleyenler kötü bir Kürt makyajı yapmışlardır.
Artık bu zamanda daha önemli ve tarihsel olan Kürt halkının hangi aktörlerce temsil edildiğinden ziyade hangi ilke ve doğrularla temsil edildiğidir. İşte tam da orada denklem değişmelidir, değişmek zorundadır…