Almanya Başbakanı Angela Merkel’in beklenen Türkiye ziyareti bugün gerçekleşti. Ziyaretin ilk bölümünde İstanbul’da Dolmabahçe’deki Başbakanlık Çalışma Ofisi’nde Ahmet Davutoğlu ile görüşen Merkel, sonrasında Beşiktaş’taki Mabeyn Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile bir araya geldi. Her iki görüşmenin de gündemi, mülteci krizi, Suriye ve Irak’taki gelişmeler ile Türkiye’nin AB üyelik süreci ve Türkiye vatandaşlarına Schengen vize serbestisi oldu.
AB Liderler Zirvesi öncesinde başlayan pazarlıklar, Merkel’in ziyaretiyle sürerken, henüz bir anlaşmaya varılmadı. AKP Hükümeti’nin başa yazdığı talepler arasındaki güvenli bölge, vize muafiyeti ve Türkiye’nin AB Müzakere Çerçeve Belgesi kapsamındaki 35 fasıldan (başlık) açılmasını istediği 5 fasıl konusunda Almanya Başbakanı’ndan olumlu bir yanıt gelmedi.
Pazarlığın önceki aşamalarında da AKP’nin, Halep’e yönelik saldırılar sonucu oluşması muhtemel göç dalgasını engelleme bahanesiyle, masaya sürdüğü, Suriye’de “güvenli bölge” talebi, Merkel tarafından “New York’ta güvenli bölgeyi ele almıştık. Halep’ten yasadışı göçü engellemek istiyoruz” sözleriyle geçiştirildi.
Ne Kadar Ekmek, O Kadar Köfte…
Mülteci krizi başlığında ise Davutoğlu’nun, “Geri kabul anlaşması, göçe yasal çerçeve çizer. Ancak karşılığında vatandaşlarımız için serbest dolaşım anlaşmasının devreye girmesi gerek. Ümit ediyoruz ki 2016 Temmuz itibariyle hem geri kabul anlaşması hem Schengen vize uygulaması hayata geçer. Sayın Merkel, Almanya ile vize uygulamalarında kolaylık göstereceğini söyledi.” sözlerine Merkel “Vize konusunda taleplerle ilgili, gerekli standartların yerine getirilmesi için çalışılması gerekiyor. Karşılığında beklentilerimiz var.” sözleriyle karşılık verdi. Türkiye – Avrupa Birliği (AB) Geri Kabul Anlaşması’na (1) vurgu yapan Merkel’in sözleri geçtiğimiz hafta yapılan AB Liderler Zirvesi sonrasında Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker’ın “Türk ortaklarımızla vize serbestisini hızlandırma konusunda anlaştık. Ancak bu, Ankara’ya bedava bilet anlamına gelmiyor.” ifadesiyle birlikte düşünüldüğünde “ne kadar iş, o kadar vize serbestisi” anlamına geliyor.
Türkiye’nin AB üyelik süreciyle ilgili başlıkta ise, Davutoğlu’nun Almanya ile 15. (enerji), 17’inci (ekonomik ve parasal politika), 23’üncü (yargı ve temel haklar), 24’üncü (adalet, özgürlük, güvenlik) ve 31’inci (dış güvenlik ve savunma politikaları) fasıllarının açılabileceğine ilişkin sözlerine karşı Almanya Başbakanı Merkel yalnızca 17’inci faslın (2) açılabileceğini, diğer fasıllar konusunda adım adım ilerlenebileceğini belirtti. Merkel’in özellikle 17. faslın açılabileceğine dair yaklaşımı Avrupa ve özellikle de Alman sermayesinin Türkiye’de elinin rahatlamasına dönük bir adım olarak değerlendirilebilir.
Merkel-Davutoğlu görüşmesinin Suriye konusundaki bir diğer başlığı da NATO bağlamında Suriye sınırındaki ihlâller ve sınır güvenliği idi. Davutoğlu’nun, “Sayın Merkel’e patriotlar konusunda 3 yıl Türkiye’de kalmaları sebebiyle teşekkür ettim. O da Türkiye’nin güvenliği konusunda bundan sonra iş birliği yapmaya devam edeceğimiz hususunu vurguladı” sözleri NATO içerisinde daha yakın işbirliği arayışının süreceğini gösteriyor. Kuzey Irak konusunun da ele alındığı görüşmede Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi ve Barzani’ye destek başlığının da gündeme geldiği belirtildi.
Rusya’nın Suriye hamlesi ile birlikte, Avrupa Birliği’nin ana gündemlerinden biri haline getirilen mülteci sorununu, Beşar Esad’a karşı koz olarak kullanan Davutoğlu, “Özellikle Ortadoğu’da olan gelişmeler ve Suriye sorununa değindik. Suriye’de son 5 yıl içinde insani bir trajediye dönüşen soruna cevap bulunmaması hususunda her iki ülke de duyduğumuz rahatsızlığı ifade ettik. Suriye sorunu çözülmeden mülteciler sorununun çözülmesi çok zor. Nihayet Suriye’de sorun olmamış olsaydı bugün Türkiye ve Almanya ve bir bütün olarak Avrupa, mülteci akınına maruz kalmayacaktı. Bu çerçevede Suriye’deki son gelişmeleri kapsamlı şekilde ele aldık ve bütün ilgili ülkeleri Suriye’deki gelişmelerin daha da olumsuz yönde seyretmemesi konusunda duyarlı davranma çağrısı hususunda da ortak bir perspektifi dile getirdik.” ifadelerini kullandı.
“Külfet Paylaşımı” Karşılığında 3 milyar Euro
Almanya Başbakanı’nın Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşme sonrasında Erdoğan’ın açıklamalarındaki ana gündem mülteciler konusundaki “külfet paylaşımıydı”. Tayyip Erdoğan, “gerek Almanya’nın, Fransa’nın, İngiltere’nin, İspanya’nın, bu tür ülkelerin bu konudaki desteğini kendilerinden özellikle rica ettim. Önemli konu başlıklarımızdan bir tanesi mültecilerin şu andaki gerek Türkiye’deki durumu gerekse Batı’ya olan yönelişidir. Bu konuda külfet paylaşımı üzerinde değerlendirmemiz oldu. Türkiye’nin bu konuda üstlendiği yükü kendileri (Merkel) de ifade etmek suretiyle ‘Türkiye’ye yardımcı olmamız gerekir’ dediler.” sözleriyle AB’yle pazarlıkta talep ettiği 3 milyar Euro’luk yardımı yeniden hatırlattı.
Erdoğan’la yaptığı görüşmenin ardından Merkel “Özellikle terörle mücadele konusunu değerlendirdik. Suriye’de bir siyasi çözümün gerekliliğini ele aldık. Bu konuları daha sonra da görüşmek üzere mutabık kaldık. Biz burada özellikle Suriye’deki iç savaş konusunu ve Irak’taki şartları görüşerek, Türkiye’nin 2 milyon mülteciyi kabul ederek güç bir görev üstlendiğini konuştuk. Bir mülteci hareketinin olduğunu ve çoğalabileceğini, bu hareketin Türkiye üzerinden Avrupa’ya akacağını da görüyoruz. Bu konuda Türkiye’ye destek verilmesi gerektiğini savunuyoruz.” dedi.
Göçmenler, mülteciler ve sığınmacıların Avrupa’ya geçişini engelleme konusunda Türkiye’ye “güvenli ülke” statüsü verilmesinden yana olan Merkel, Avrupa Birliği’nin bu konuda keseyi açması gerektiğini ifade ediyor. Üyelik yerine imtiyazlı ortaklığı savunan Merkel, başbakan olmadan önce de Türkiye’nin AB üyeliğine karşıydı. İnsan hayatı üzerinden sürdürülen pazarlığın Kasım ayında Antalya’da yapılacak olan G-20 Zirvesi’nde de süreceği Tayyip Erdoğan tarafından dile getiriliyor.
Mülteci Krizi Kimin Elini Güçlendiriyor?
AB’nin mültecilerin Avrupa’ya geçişinin önlenmesi konusunda Türkiye’yle pazarlığa oturması AKP Hükümeti ve Tayyip Erdoğan’ın 1 Kasım genel seçimi öncesinde elini güçlendirecek bir zemin sunuyor. İşbirliğinin karşılığında AKP, Suriye ve Kürt meselesinde imtiyaz sahibi olmayı hedefliyor. AB, mülteci krizini bir pazarlık aracı olarak değerlendiren Erdoğan’ın uluslararası meşruiyetini de böylece sağlamış oluyor.
Yıllardır mültecileri kayıtlı, kaçak göçmenleri kayıt dışı işgücü olarak kullanan Avrupa ülkeleri, Suriye kriziyle birlikte bir siyasi başlık olarak ele almaya başladıkları “krizi” Türkiye’yi “güvenli ülke” olarak ilan etmek suretiyle ve 3 milyar Euro’luk bir rüşvetle çözmeye çalışıyor. 2 milyonun üzerinde sığınmacı ve mültecinin yaşadığı Türkiye’nin henüz kapsamlı bir iltica politikası yok. Buna rağmen AB’nin Türkiye’yi “güvenli ülke” kapsamına alması durumunda gerek sığınmacı ve mülteciler, gerekse Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları AKP ve Tayyip Erdoğan’ın insanlığa karşı işleyeceği suçların açık hedefi haline gelebilecek. Bunun da ötesinde, Erdoğan’ın meşruiyet sorununu da çözmüş olacak.
Merkel’in 10 Ekim Ankara Katliamı’ndan hemen sonra Türkiye’yi ziyaret kararı alması da Tayyip Erdoğan ve AKP’yi 1 Kasım öncesi rahatlatmışa benziyor. Vize serbestisi konusunda Davutoğlu’nun 2016 Temmuz’unda, Erdoğan’ın Türkiye’nin “güvenli ülke” kapsamına alınmasında ısrarcı olmasını bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.
Avrupa Birliği ise dilinden düşürmediği “insan hakları” başlığını artık telaffuz etmekten kaçınıyor. Yüz binlerce insanın canını ve hayatını masaya yatıran bir organizasyonun iki yüzlülüğü de burada ortaya çıkıyor. Mülteci sorununun müsebbibi olan ülkeler, bir yandan Ortadoğu’daki savaşa kaynak akıtırken, diğer yandan milyonlarca insanı yılkı atları gibi hayatın dışına iterek, ölümle karşı karşıya bırakıyor.
(1) Geri kabul anlaşmaları, genel olarak, bir ülkede veya sınırları belirlenmiş bir grup ülkede yasadışı olarak bulunan kişilerin anlaşma yapılmış menşe ülkeye veya en son transit geçiş yaptıkları ülkeye geri gönderilmesini düzenler.
(2) 17. faslın (Ekonomi ve Para Politikası faslı) dayandığı müktesebat, özetle mâli uyum olarak adlandırılabilir. Temel olarak üye ülkelerde merkez bankalarının bağımsızlığı, kamu sektörünün merkez bankaları tarafından doğrudan finansmanının yasaklanması ve kamu kesiminin finansal kurumlara imtiyazlı erişiminin önlenmesi konularına ilişkin.
Bu haber en son değiştirildi 20 Ekim 2015 11:24 11:24
Dokuzuncu olağan kongresini gerçekleştiren Saadet Partisi'nde genel başkanlık için Kayseri milletvekili Mahmut Arıkan ile İstanbul…
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, PKK lideri Abdullah Öcalan için yaptığı çağrının yankıları sürüyor. Cumhurbaşkanı…
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hakkında çıkardığı…
ABD'li Senatör Lindsey Graham, Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ve eski Savunma…
Kadına yönelik şiddeti tek başına biyolojik bir mesele olarak erkek saldırganlığıyla açıklamak en hafif tabirle…
Bu düzen çürümüştür. Şimdi bu çürümüş düzeni yeni anayasa ile tescillemek istiyorlar. Medeni kanunu tartışmaya…