'Sulh Ceza Hakimlikleri' kaldırılsın

AKP'nin ceza soruşturmalarını kendi kontrolünde tutmak için uydurduğu formül olan sulh ceza hakimliklerine tepki büyüyor.

'Sulh Ceza Hakimlikleri' kaldırılsın

Türkiye’nin uzun yıllar mücadele ettiği Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasından sonra AKP’nin ceza soruşturmalarını kendi kontrolünde tutmak için uydurduğu formül olan sulh ceza hakimliklerine tepki büyüyor.

Gelinen noktada, adliyelerde adaleti ararsanız, artık sadece bir köşede etrafı çevrilmiş olan tören alanlarında bulabilirsiniz.

Her adliye çevresinde tüm soruşturma işlemlerindeki hakim ve mahkeme kararı gerektiren işlemleri yapmak üzere kurulan ve sadece birbirleri tarafından denetlenen sulh ceza hakimlikleri, Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve özel yetkili mahkemelerine dahi rahmet okutacak uygulamalara imza atıyor.

Hakimlikler, adeta adliye içinde kendi hukuklarını uygulayan özel yetkili adliyeler haline gelmiş durumda. Soruşturmanın gizliliği ilkesini diledikleri gibi kullanan hakim ve savcılar, Türkiye’nin cezaevinde yargılama uygulamasından sonra artık sadece hakkında hiçbir şey bilinmeyen bir suçlama karşısında yurttaşların suçsuzluklarını kanıtlanmaları gereken uygulamalara imza atıyor.

Son olarak gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün, silah taşıdığı iddia edilen MİT TIR’larını haber yaptıkları için tutuklanmaları üzerine barolardan sulh ceza hakimliklerine tepki yağıyor.

TBB, hakim ve savcıyı HSYK’ya şikayet etti

Tutuklama kararını veren sulh ceza hakimliklerinin, iktidarın sopası haline geldiğini belirten Türkiye Barolar Birliği, İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimi İsmail Yavuz ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İrfan Fidan’ı HSYK’ya şikayet etti.

Türkiye Barolar Birliği (TBB), Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanması kararını veren İstanbul 7. Sulh Ceza Hakimi İsmail Yavuz ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili İrfan Fidan hakkında adli ve idari soruşturma başlatılması talebiyle HSYK’ya başvurdu.

TBB Başkanı Metin Feyzioğlu imzası ile verilen dilekçede şöyle denildi: “Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanması ve soruşturulması, demokrasimize ağır zarar vermiştir. Haberin içeriği (durdurulan MİT TIR’larında silah bulunduğu iddiası) yetkililerce söylendiği gibi gerçek dışı ise ortada ifşa edilen bir devlet sırrı yoktur. Haberin içeriği gerçek ise bu durumda soruşturulması gereken gazeteciler değil, terör örgütüne silah ve mühimmat sağlayanlardır. İşaret ettiğimiz büyük çelişki, ülkemizi izahı fevkalade zor ve sonuçları uluslararası hukuk açısından ağır olabilecek bir çıkmaza da sokacaktır.”

Türkiye Barolar Birliği’nden yapılan bir diğer yazılı açıklamada ise özetle şu ifadelere yer verildi: “Bu yapılan, Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Anayasa’ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığı tartışmasız bir baskı ve yıldırma amaçlı keyfiliktir. Hukuka aykırılığı açık olan bu keyfi kararın verilebilmiş olması, sulh ceza hâkimliklerinin siyasi iktidarın yeni sopası olduğu yolundaki iddiaların da ispatı niteliğindedir.”

Baroların tutuklamaya tepkileri

Adana Barosu yöneticileri, Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanmasını protesto için yürüyüş düzenledi.

Basın özgürlüğünü ayaklar altına alan tutuklama kararıyla ilgili çeşitli baro başkanları tarafından yapılan açıklamalar ise şöyle:

Hakan Canduran (Ankara Barosu): Türkiye, dün itibarıyla suç işleyenlerin değil, o suçu haber yapan gazetecilerin tutuklandığı bir ülkedir. İktidar partisi ve onun yargıdaki uzantıları, iki gazeteciyi muhalif basına gözdağı vermek için cezaevine göndermiştir.

Tahir Elçi (Diyarbakır Barosu): Türkiye, özellikle son bir-iki yıl içerisinde neredeyse her gün basın ve ifade özgürlüğünün darbelendiği, demokratik özgürlüklerin örselendiği, yönetenlerden kaynaklanan baskı ve tehditlere sahne olmaktadır.

Bursa Barosu: Bu tutuklama, hukuk sistemimiz adına bir skandaldır. Haber yapıldıktan 6 ay sonra yapılan soruşturmada, suçu işleyenin değil haberleştirenin kovuşturulması yargı sistemimizde gelinen son noktadır.

Sertif Gökçe (Kocaeli Barosu): Bütün farklı düşünenlerin, muhaliflerin cezaevine gireceği, açık cezaevi olacak halimiz yok. Eninde sonunda hukuk, demokrasi kazanacak.

Alper Tunga Bacanlı (Antalya Barosu): Hukukun ve mahkemelerin, siyasal iktidarların çıkarlarına göre şekilden şekle sokulmasına, sopa olarak kullanılmasına karşıyız.

Bektaş Şarklı (Gaziantep Barosu): 12 Eylül faşizmini bile aratacak pozisyona düştük. Bakıyorsunuz kayyımlar atanıyor, gazetecilere, kamuoyunda bilinen insanlara operasyon yapılıyor. Korku imparatorluğu yaratma hevesi var. Bunun adı faşizm. Başka bir şey değil.

Mengücek Gazi Çıtırık (Adana Barosu): Verilen bu karar siyasidir. Kararın hiçbir hukuki yönü yoktur. Hukuk yönünden garabet bir karardır.