- AKP’nin iktidara gelmesinin hemen ardından Türkiye’nin gündemine oturan yargı merkezli tartışmalar, yargının Cumhuriyetin tasfiyesinde ve toplumun şekillendirilmesinde oynadığı özel rol nedeni ile bugüne kadar hiç gündemden düşmedi.
- Uzunca bir dönem AKP ile Cemaat kader ve hedef ortaklığı yaptı. Bu ortaklık Cemaat’in de yargı içerisinde rahatça örgütlenmesini sağladı. AKP de bu örgütlenmeyi arkasına alarak, bir yandan toplumu şekillendirme çabasını sürdürmüş, kendi iktidarını sağlamlaştırmış diğer yandan da muhaliflerini tasfiye etmişti. Nihayetinde AKP ile Cemaat el ele Birinci Cumhuriyetin tasfiyesini tamamladılar. Yargıda bu tasfiyede kritik bir role sahiptir.
- Bu süreçte, yargı artık “zor aygıtının bir parçası” olmanın ötesinde, kendisini İkinci Cumhuriyet’in asli unsuru olarak deklare eden yeni bir kimlik oluşturmuş ve kararlarını “yeni” cumhuriyetin ihtiyaçları doğrultusunda veren bir yapı haline dönüşmüştür. Tamamen operasyonel bir araca dönüşmüş olan bu yapı kuralsızlığı en çıplak hali ile kural haline getirdi.
- 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu sonrasında yapısı değiştirilen HSYK’da İkinci Cumhuriyetin ihtiyaçları doğrultusunda yargıyı biçimlendiren bir araca dönüştürüldü.
- AKP ile Cemaat arasında bir süre alttan alta devam eden, 2013 yılında, 17 ve 25 Aralık operasyonları ile açığa çıkan çatışma sonrasında HSYK’da bir “iktidar boşluğu” oluştu. Politik davalarda ki tahliyelerde bu dönemde yaşandı. Oluşan boşluk var olan dengeler üzerinden doldurulamayınca, 2014 Ekim’inde yapılan HSYK seçimlerine de bu ortamda gidildi. Taraflar HSYK’da kendi ağırlıklarını oluşturma hedefi ile seçimlere girdiler.
- AKP, HSYK seçimlerinde bugün bir derneğe dönüşmüş bulunan Yargıda Birlik Platformu’nu (YBP) açıkça ve merkezi düzeyde destekledi. Bizzat Bakan, Müsteşar, bakanlık bürokratları ve başsavcılar platformun çalışmalarına katıldılar. AKP, YBP’yi “cemaat öcüsü”ne karşı bir koalisyon olarak sundu ve bunda da başarılı oldu. Böylece bir kez daha, ulusalcı ve liberal solun bir kısmının desteğini de aldı.
- HSYK’yı alan AKP seçimlerden hemen sonra HSYK’nin kurumsal yapısını ve seçimin yöntemini bir kez daha değiştirdi. Ardından yargıda operasyonlara sıra geldi. Cemaat’e yakın isimler tasfiye edildi. Hakim ve savcı tutuklamaları gerçekleşti.
- Bu süreçte ise, bugün de devam ettiği şekli ile AKP yargıda etkili tek güç haline geldi.
- Tüm bu süreçlerde, yargının teslim alınamayan ayağı “savunma” oldu. Teslim alınamadığı için etkisiz hale getirilmek istendi ve tüm bu yıllar boyunca avukatlar ve örgütleri iktidarın ağır saldırılarına maruz kaldı.
- Savunma teslim alınamadı. Ancak kabul etmek gerekiyor ki, dağınık halinden de bir türlü çıkamadı.
- Baroların büyük çoğunluğu ise uzun bir süre boyunca siyasetsiz ve/veya sessiz idi. Bugün ise savunmaya yönelik saldırılar dahi cevapsız bırakılmaktadır.
- Bu durum nedeni ile Baroların yerine adaletten ve emekten yana güçlü hukuk örgütleri nasıl konulabilir sorusunu ilerici hukukçuların dört başı mamur tartışmaya başlaması gerekmektedir.
- Yargıç ve savcı örgütlenmeleri olan YARSAV ve Yargıçlar Sendikası ise YBP dışında kendi alanında gerçek bir çalışma yürüten yapılar olup, sıklıkla birlikte hareket ederek soldan bir ağırlık oluşturma iddiasına sahipler.
- Anayasa ve idari yapı gibi tartışmalar önümüzdeki dönemin temel başlıkları olacaktır. Bunların yanında takipçisi olunması gereken, işlenmiş “anayasal” suçlar ve bir dizi başlık da bulunmaktadır.
- Bu tabloya bakınca ilk akla gelenlerden biri de, yargı içerisindeki ilerici, sol güçler ne yapacak sorusudur. Hakim, savcı ve avukat örgütlenmeleri bugüne kadar birbirlerinden kopuk, dağınık ve parçalı bir şekilde hareket etmeyi tercih etmişlerdir. İşin aslı, birlikte hareket etmeye dair de çok az kişi söz söylemiştir. Nedense akıllarda birlikte hareket etmek yoktur. Oysa bu gerçek bir ihtiyaç olarak herkesin önünde durmaktadır. Tüm bunlar bir yana, önümüzdeki süreçte ortak bir zeminde birlikte hareket edebilme şartları yaratılmalıdır.
- Yargının tüm bileşenlerinin birlikte hareket etmesinin gerekliliğini uzun zamandır dillendiriyoruz. Önümüzdeki dönem bunun ete kemiğe bürünmesi ve bir ürün vermesi zorunluluktur. Kendi sınırları içerisinde, bu nedenle etkisi sınırlı bir konumlanış mı tercih edilecektir yoksa toplumsal muhalefetin içinde devinen etkili bir konumlanış mı?
- Tüm bunların işaret ettiği ise toplumun adalet talebi ve bu talebin güçlü bir şekilde örgütlenme ihtiyacıdır.
- İlerici, yurtsever güçlerin yargıya dair çözüm önerileri “yeni bir ülke/yeni bir cumhuriyet” tahayyüllerimizle buluşmalıdır.
* Güncelleyerek zaman zaman yayınladığım bu notları bu sefer de, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin sabaha karşı baro binasındaki odasında gözaltına alınıp, tutuklanması istemiyle sevk edildiği mahkemede yurtdışı yasağı konularak serbest bırakılması ve yaşananlara dair başta Türkiye Barolar Birliği olmak üzere kelli felli barolarımızın ürkütücü tutumları nedeniyle paylaşıyorum.
Türkiye gibi hukukun çivisinin çıktığı bir ülkede hukuk örgütlerinin güçlü olması beklenir, değil mi? Bir de, adaletten yana olmaları.
Çok uzun bir süredir bir mücadele aracı olmasının ötesinde önemli bir mücadele alanına dönüşmüş bir hukuktan bahsediyorsak bu beklenti daha da hissedilir oluyor. Ölümün sıradanlaştığı, artık çocukların dahi rahatça öldürüldüğü bir ülkede gözler ilerici hukukçuları arıyor.
Toplum adalet arıyor!