ANALİZ | Tunus: 5 yılda bahardan geriye ne kaldı?
Her şey Tunus’ta 17 Aralık 2010’da bir seyyar satıcı olan Sidi Buzid’in kendini yakmasıyla başladı. Ocak ayında internet blogları ve sosyal medya üzerinden organize olan kitleler, halkın rejime karşı duyduğu birikmiş öfkenin ülke çapına yayılıp siyasi neticeler almasını sağladı. Bir anda değişim isteği ve arzusu Arap coğrafyasının kilit ülkelerine sıçradı. Ocak 2011’de başlayan süreç Arap... View Article
Her şey Tunus’ta 17 Aralık 2010’da bir seyyar satıcı olan Sidi Buzid’in kendini yakmasıyla başladı. Ocak ayında internet blogları ve sosyal medya üzerinden organize olan kitleler, halkın rejime karşı duyduğu birikmiş öfkenin ülke çapına yayılıp siyasi neticeler almasını sağladı. Bir anda değişim isteği ve arzusu Arap coğrafyasının kilit ülkelerine sıçradı. Ocak 2011’de başlayan süreç Arap Baharı olarak adlandırıldı. Hatta bazı ulusal ve uluslararası “sol” yapılar buna devrim bile dediler. Ölen liderler, kaçan devlet başkanları, iç savaştan evrilen emperyalist paylaşım savaşları, darbeler… Arap Baharı.
Habib Burgiba’nın, Mustafa Kemal’den de etkilenerek, modern ve laik bir ülke olarak kurguladığı Tunus’ta kurucu liderin ölümünden sonra ülkenin başına Zeynel Abidin Bin Ali geçmiş, yerleşik kurumları yolsuzluk sarmalına sokmuştu. Ali’den sonra rejimin baskıcı karakteri yıldan yıla artmıştı. Üstüne eklenen ülkenin zorlu ekonomik durumu halkın öfkesinin Arap Baharı olarak kendisini göstermesine neden olmuştu. Bahar yelleri Bin Ali’yi götürdü. Yeni bir rejim kuruldu. İlk demokratik seçimde başa gelen Batılı güçlerce “Müslüman demokrat” olarak tanımlanan Gannuşi’nin Ennahda Partisi, ülkeyi yönetemeyeceği kaygısıyla, teknokratlar hükümeti kurma yoluna girdi. 2014’te yapılan seçimlerle birinciliği Burgibacı çizgide siyaset yapan Nida Tunus Partisi’ne bıraktı. Bu süre zarfında büyük bir toplumsal seferberlik atmosferi yaratılarak, sendikaların da desteğiyle, yeni bir anayasa yapıldı.
Liberal, dindar, anti-sol cephe
Peki bunca yenilik gerçekten düzeni değiştirdi mi? Baharın yıldönümü olarak kutlanan son Devrim ve Gençlik Bayramı’nda Tunus’un başkanı Beji Kaid Essebsi’nin Başkanlık Sarayı’nda düzenlenen resepsiyona katılmayan Demokratik Akım’ın parlamenteri Samia Abbu’nun açıklamaları bunun tam tersi yönünde. Abbu neden resepsiyona katılmadığını şöyle açıkladı: “Devrimin hiçbir amacı gerçekleşmedi.” Konuyu en iyi açıklayan demeç bu olsa gerek zira Arap Baharı Tunus’a ne refah ne özgürlük ne de IMF’den bağımsız bir ekonomik program getirdi. Düzen aslında değişmedi. Sadece, görünürde çok partili olan parlamentonun aksine siyasi hegemonyanın iki parti (Ennahda ve Nida Tunus) tarafından belirlendiği yeni bir rejim yaratılmak istendi. Fakat bir süre sonra bu tablo da parçalanma emareleri gösterdi. Ennahda’nın sorumluluk almaktan çekinen tavrına bir de Nida Tunus lideri eski Tunus Başkanı Muhsin Merzuk’un birkaç gün önce Essebsi’yi eleştirerek istifa etmesi eklenince yaratılmak istenen iki partili rejim kan kaybetmeye başladı. Her ne kadar Nida Tunus yetkilileri partinin tutucu harcının Essebsi olduğunu belirtseler de geleceğin ne göstereceği belli değil. Partililer onu Burgiba’nın veliahtı olarak görüyorlar. Essebsi ise bunu kibarca reddediyor: “Ben Burgiba’nın veliahtı değilim. Onun öğrencisiyim.” Tüm bu manevralar kaybedilen siyaset zeminin onarılma çabası olarak görülebilir. Meşruiyet zemini arayışında oynanan yeni kart ise sol karşıtlığı. Daha net olarak ifade etmek gerekirse, yeni ortak düşman Halk Cephesi.
İktidar perspektifi olmayan sol
25 Temmuz 2013’te lideri Muhammed Brahmi öldürülen, mecliste 15 milletvekiliyle temsil edilen Halk Cephesi, anayasa rüzgârına kapılan bir demokratik seçim birliği. Partinin önde gelen isimlerinden Fatih Şamki “devrimi”, kazanımlarını önemli görüyor ve ekliyor: “Bugün, Tunuslular greve gitmekten ve sokağa çıkmaktan çekinmiyorlar.” Zeynel Abidin Bin Ali’nin düşüşünde sendikaların ve işçi sınıfının oynadığı rolü düşündüğümüzde bu açıklama Tunus solunun ufkunun sınırlarını göstermekte. Şamki’ye göre ilerici güçler henüz emekçi sınıfların güvenini kazanamadılar, seçimler de bunun göstergesi. Sendikaların hali de Halk Cephesi’nden çok farklı değil. Ülkede IMF’nin ALECA (Serbest Piyasa Genişletme Anlaşması) eliyle maaşları düşürme hamlesine işçi sınıfının grev silahıyla karşılık verip buna izin vermediği zamanlardan, işverenler sendikası UTICA ile en büyük işçi sendikası UGTT’nin anlaştığı günlere gelindi. İki gün önce duyurulan, %6’lık maaş artışını içeren anlaşma için UGTT kritik sektörlerde planlanan grev dalgasından vazgeçti. Ancak tüm bu uzlaşmacı sol ve sendikal çizgiye rağmen Tunus’ta hala kıvılcımla alevlenebilecek bir işçi sınıfı varlığından söz etmek mümkün.
Süreç bitti mi?
Sürecin geleceğini analiz etmek için yeni rejimin emperyalizme karşı sesinin çıkmadığı, Suriye’deki çatışmanın süreceği ve Arap Baharı’nda Tunus’un temsil ettiği modeli göz önünde bulundurmakta fayda var. Tunus, henüz emperyalizmin kolay feda edebileceği bir piyon değil. Ülkenin bölgedeki rolünü kavramak için sadece Kuzey Afrika ülkelerindeki yeni anayasa yapma modasına bakmak bile yeterli. Merzuk’un istifası sonrası Nida Tunus partisinin geleceği ne olacak, Essebsi partisini iktidarda tutabilecek mi, Ennahda-Nida Halk Cephesi karşıtlığıyla halk nezdinde meşruiyetini koruyabilecek mi bunu süreç gösterecek.