Bozdağ’dan kadına yönelik şiddet konusunda ilginç ifadeler
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın dün yaptığı açıklamalarda kadına yönelik şiddet ve aile konusunda ilginç ifadeler yer aldı.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın dün yaptığı açıklamalarda kadına yönelik şiddet ve aile konusunda ilginç ifadeler yer aldı.
Çarşamba günü “Türk Hukuk Sisteminde Aile Çocuk Kadın Çalıştayı”nın açılışında konuşan Bozdağ, Anayasa’nın aileyi Türk toplumunun temeli kabul ettiğini ifade ederek “sağlıklı, güçlü bir toplumun sağlam bir aileyi zorunlu kıldığını” iddia etti.
Toplumda yaygınlaşan şiddet, kadına, çocuklara karşı suçların çoğalmasına bakıldığında bunun ana sebeplerinden birinin de aile ocağının, aile okulunun, ana-babanın çocukları yetiştirme konusundaki verdikleri eğitimin zayıflaması olduğunu öne süren Bozdağ, bu konuda ciddi tedbirler alınması gerektiğini vurguladı.
Çözüm; fişleme
“Kanunları değiştirmek, tek başına cezaları artırmak, suç işleyene en ağır cezayı vermek toplumdaki suçları önlemiş olsaydı idam cezasının olduğu günlerde Türkiye’de terör biterdi.” diyen Bozdağ “Tıpkı koruyucu sağlık olduğu gibi koruyucu bir hukuk mekanizmamızın, önleyici bir hukuk anlayışımızın da olması, geliştirilmesi son derece önemlidir” ifadelerini kullandı.
Buna ilişkin çözümün de 1 Ocak 2017’de yürürlüğe girecek olan Adli Veri Bankası uygulaması olacağını söyleyen Bekir Bozdağ söz konusu sistemde Türkiye’ye dair adli bütün istatistiklerin bulunabileceğini belirterek pek çok “kurumun” da plan ve program yaparken bunlardan yararlanabileceğini söyledi.
Bozdağ, çalışmanın, hem hukuk sisteminin gelişmesi hem aksayan yönlerin görülmesi, hem de Türkiye’de suç ve cezayla ilgili gerçek fotoğrafın ortaya çıkması bakımından büyük önem taşıdığını vurgulayarak, adli veri bankası sisteminin 1 Ocak 2017 itibariyle uygulamaya konulacağını bildirdi.
Kadına yönelik konularda AKP hükümetleri döneminde ciddi adımlar atıldığını iddia eden Bozdağ, kadın erkek arasındaki eşitliği hayata geçirmekle devleti yükümlü kılan bir anlayışın 2004’te Anayasa’ya girdiğini öne sürdü.
Kadına yönelik cinayetlerle eşe ve kardeşe karşı cinayetleri de nitelikli cezalandırmanın kapsamı içine alan bir başka adım atıldığını bildiren Bozdağ, bunun da “kadına karşı cinayetlerle ilgili neler yapılabilir” tartışmalarının hukuk sistemine somut yansımalarından biri olduğunu ifade etti.
“Her olay olduğunda en ağır cezayı verelim demek bu olayları sona erdirmez”
Bozdağ, kadına karşı şiddetin resen takibi gerekli suçlar içine konulduğunu, aile içi tecavüzün suç sayıldığını, cinsel saldırı suçlarının ağır cezai yaptırımlara bağlandığını, infazının da terör suçlarına uygulanan infazla aynı hale getirildiğini dile getirdi.
Bütün bu düzenlemelerin bu alandaki suç işleme oranını düşürmediğini belirten Bozdağ, “Onun için bu konunun sadece cezaları artırarak, infazı artırarak halledilebilecek konular olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek isterim. ‘Her olay olduğunda en ağır cezayı verelim’ demek bu olayları sona erdirmez. Çünkü bizim hukukumuzda idam yok, yerine ağırlaştırılmış müebbet var. Eşe, çocuklara, kardeşe karşı işlenen cinayet zaten idam cezasının mukabili. En ağır cezayı alıyor. Gene devam ediyor mu? Gene devam ediyor. Onun için burada mutlaka cezalar olmalı, caydırıcı olmalı ama onun yanında da ceza ve suç politikası dışında başka politikalarla nasıl suçun işlenmesini önleriz azaltırız, onun üzerinde bence cezadan daha fazla durmamız lazım.” ifadelerini kullandı.
“Devletin kadınla erkeğin arasına girmesi, aile birlikteliğinin daha iyi hale gelmesine mi katkı sağlıyor?”
“Aile içi şiddetin kadınla erkek arasındaki uyuşmazlıklarda devletin bu kadar polisiyle, askeriyle, hâkimiyle, psikoloğuyla, sosyal çalışmacısıyla, uzmanıyla bu kadar kadınla erkeğin arasına girmesi ne kadar doğru? Acaba kadınla erkeğin yuvasını kurtarmasına, şiddetin son bulmasına, aile birlikteliğinin daha iyi hale gelmesine mi katkı sağlıyor, yoksa bu uygulamalar kadın ve erkeği bir araya getiremez hale mi getiriyor? Bunun üzerinde ciddi olarak durmamız lazım.” diyen Bekir Bozdağ bazı kadın örgütlerinin eleştirilerinden çekinmeden durmak gerektiğini belirtti.
“İdeolojik yaklaşım yerine objektif yaklaşım”
“Evden uzaklaştırma cezası verdiğimiz kadın veya erkeğin kaçı daha sonra bir araya geldi, yuvasını bir arada tuttu? Kaçı şiddete son verdi? Bunların kaçı cinayetle sonuçlandı? Kaçı daha ağır suçlar işlenmekle sonuçlandı? Bizim bu uygulamanın sonuçlarını mutlaka görmemiz lazım. Bir iş yapıyoruz, niyetimiz güzel, kadını, aileyi korumak. İyi niyetli atılmış adımlar ama attığımız adımlar niyetimize uygun sonuçlar ortaya koyuyor mu, koymuyor mu?” sorularına yanıt olarak ise “Bence bunu bütün tartışmalardan, eleştirilerden, baskılardan ari şekilde tartışmamız, masaya yatırmamız gerekmektedir. Eğer bunu baskıdan uzak tartışamazsak o zaman ‘falanlar şunu der’ düşüncesiyle aileye de kadına da erkeğe de çocuğa da zarar veren uygulamaları biz etrafın baskısıyla yürürlükte tutarız. O nedenle diyorum ki, bu konularda ideolojik yaklaşım yerine objektif bir yaklaşıma gerçekten ihtiyacımız var.” dedi.