Raporu hazırlayanlardan akademisyen Tezcan Durna, Türkiye’de kamuoyu oluşturma özelliği olan belli başlı gazete, televizyon ve farklı anlayıştaki yayınları taradıklarını belirterek, “Bunlardan bir grup yayın organı, patlamaya ilgili hükümetin sorumluluğu, ihmali, hatasının üstünü itina ile yer yer çarpıtma ile örtmeye çalıştılar. Yer yer de hükümeti kollamak misyonu ile çalıştıklarını görüyoruz. Bu eğilimde yayın yapan televizyonlarda hiçbir mağdurun görüntüsü haberlerde yer almadı. Bir başka eğilim olan ve kamuoyunda muhalif olarak görünen grup ise, bu olayda eleştirinin kırıntısı yerine birlik ve beraberlik söylemine yer verdi. Olayı birlik ve beraberlik söylemine kurban ettiğini görüyoruz. Olayları en sansürsüz biçimde veren başka bir kanal ise gerçekliği değil de olayları dramatize ederek karşımıza çıkıyor. Uluslararası anlamda habercilik yapması gereken haber kanalları ise olayları alabildiğine dramatize ederek, nesnellik, gerçeklik ve tarafsızlık yerine egemen haber kaynaklarına bağlı bir haberciliğin hakim olduğunu görüyoruz. Ulusal kanalların dışında bulunan bir kanal ise olaylardan direk olarak hükümeti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı sorumlu tutuyor” diye konuştu.
Akademisyen Ceren Sözeri ise yapılan haberlerin genel anlamda hükümetin söylemlerinin tekrarı olduğunu tespit ettiklerini belirterek, “10 Ekim’deki korkunç patlamanın ardından bazı televizyonlarda analistler, terör uzmanları olayı yorumladı. Genellikle dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun söylemi olan kokteyl terör örgütü üzerinden yapılan bir takım yorumlar vardı. Ama dikkatimi çeken şey bu yorumları yapan, analist yapan hiç kadın yoktu. Yine dikkatimizi çeken bu yayınlara katılan alanda bulunan hiçbir gazeteci olmamasıydı. Faruk Bildirici hariç olayın tanığı ve izlenimlerini aktaran gazeteci görmedik. Faruk Bildirici de güvenlik zafiyetinin olduğunu, orada kimsenin kontrol etmediğini, başka eylemlerden farklı olduğunu bir kanalda söyledi. Bu da haberciliğe nasıl bakıldığını gösteren bir örnek” dedi.
Sözeri, raporu hazırladıktan sonra ulaştıkları sonuçları da şöyle değerlendirdi:
“Medya iktidarın sahip çıktığı söylemi, yeniden üreterek, bir takım gerçeklerin üstünü kapatarak, olayın arka planının göstermeyerek, iktidarın tekerine su taşıyarak, olayı sorgulamayarak, arka planını vermeyerek, fikri takibini yapmadı. Örneğin olayla ilgili hazırlanan iddianamede sadece İŞİD’le ilgili sansasyonel bilgiler yer aldı. Olaya taraf derneklerin, sivil toplum örgütlerinin itirazları medyada yer bulmadı. Bazı haberlerde acılara odaklandı. Muhalif gibi görünen medya kuruluşları da soru sormak yerine bizi milli birlik ve beraberliğe çağırdı. Gazetecinin görevi toplumu milli birlik ve beraberliğe çağırmak değildir. Soru sormaktır, araştırmaktır, bizim yerimize denetlemektir. Medya bunu yapmadı.”
Bu haber en son değiştirildi 11 Ekim 2016 00:26 00:26
Aziz İhsan Aktaş'ın 16 şirketine kayyum atanırken sevgilisi ve akrabaları üzerine kurulu şirketleri ile Cengiz…
Çorlu Tren Katliamı’nda adı gündeme gelen dönemin TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın’ın yöneticisi olduğu Deha…
Ünlü şarkıcı Mabel Matiz hakkında hazırlanan iddianamede, erişime engellenen 'Perperişan' şarkısının sözlerinin 'çocuklar için tehlike…
Maraş Katliamı Davası'nda yargılanan ve katliamın sembol ismi olarak bilinen eski Milletvekili Ökkeş Şendiller için…
247 günlük tutukluluğunun ardından tahliye edilen Barım, 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nin itirazı sonucu yeniden tutuklanacak.
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Meclis resepsiyonundaki fotoğrafları nedeniyle eleştirilen Davutoğlu açıklama yaptı: "Surat asmanın âlemi ne"