Fidel için...

Ekim İsmi yazdı: Fidel için...

Milattan önce 50 bin yılından günümüze kadar geçen sürede dünyada 100 milyardan fazla insanın yaşadığı tahmin ediliyormuş. Sıradan bir insan olmayı, doğup bir şekilde yaşayıp sonra da ölmeyi o kadar olağanlaştıran bir rakam ki bu. Ama, bir de bu kadar insanın arasından sıyrılan, olağan yaşam döngüsünü insanlık tarihinin özel bir kesitine çevirebilenler var. Bunlar, bırakın öyle milyarları milyonları, yüzlerle bile ifade edilemeyecek kadar az sayıdalar. Tarih hepsini not ediyor, isimlerini insanlığın ortak hafızasına yazıyor ve içlerinden bazılarını haklı çıkarıyor.

“Beni mahkum edin, bunun hiçbir önemi yok. Tarih beni haklı çıkaracaktır!” 26 Mart 1953’te Moncada Kışlası baskınını gerçekleştirenlerin başındaki genç devrimcinin, Fidel Castro Ruz’un savunması bu sözlerle bitiyordu. Batista diktasına karşı Küba halkının özgürlüğünü ve kurtuluşunu savunan Fidel’in haklılığı 6 yıl içinde ortaya çıktı. Batista ülkeden kaçarken, Fidel’in önderliğindeki Kübalı devrimciler Havana’ya girdiler. Küba Devrimi 1959’dan bu yana bir yandan tarih tarafından sınanıyor, diğer yandan da tarihi bizzat yazıyor. Söylemeye gerek var mı, elbette Fidel’in önderliğinde…

Ama Fidel’in bir müddettir kendini, arkadaşlarını, Parti’sini ve Kübalıları hazırlamaya çalıştığı son 25 Kasım günü gerçekleşti ve Fidel bizlere veda etti. Fidel’in ölüm haberini, takip edebildiğim kadarıyla, Miami’deki uyuşturucu ve insan tacirleriyle, ABD’nin yeni başkanı Trump dışında sevinç naralarıyla karşılayan olmadı. Devletler, partiler, kişiler kendilerince Fidel’e veda eden mesajlar yayımladılar. Sosyal medyada en çok Fidel’in resimleri paylaşıldı, paylaşılıyor. Bunun oldukça basit bir nedeni var: Fidel sadece Kübalıların ya da sadece Latin Amerikalıların değil, tüm dünya halklarının saygısını kazanabilmiş ve tüm dünyada “Bizim Fidel” diyen yığınlar yaratabilmiş bir liderdir. Tam da bu yüzden adı, daima, tarihin yapraklarına hiçbir şekilde yazılmayan milyarlarca insandan biri değil de, tarihe yön veren büyük insanlardan biri olarak anılacaktır.

Fidel’in dünya halkları için böylesi bir anlam ifade etmesi tesadüf değildir. Küçücük ada ülkesi Küba’yı hem ABD emperyalizminin baş belası haline getirip, hem de imkanlarının izin verdiği ölçüde yardıma ihtiyacı olan tüm halklara yardım eden bir ülke haline getirenlerin başındaki isimdir.

Ta Moncada baskınından sonra ilan ettiği işsizlik, sağlık, eğitim sorunlarını Küba Devrimi’nin ardından hızlı bir şekilde çözen, ülkesini dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı yere dönüştürebilen devrimcidir.

Sosyalist Küba’nın en önemli kurucu kadrolarındandır. ABD’nin genelevi diye bilinen, şeker kamışından başka doğru dürüst ekonomik kaynağı olmayan bir sömürge ülkeyi, eğitim düzeyi en yüksek, sağlıktaki başarıları dünyanın gelişmiş ülkelerinden çok ileride olan bir ülkeye dönüştürebilmiştir. Üstelik bunu ABD önderliğindeki tüm emperyalist-kapitalist kampın ambargosuna rağmen yapabilmiştir.

Ve tüm bunlara eklenebilecek daha pek çok şeydir Fidel…

Sosyalizme geçiş çağının kararlı, inatçı, özverili ve yaratıcı devrimcilerindendir. Abartılı olan tek şeyi emperyalist ülkelerin temsilcilerini oldukça sıkan uzun konuşmalarıdır herhalde.

CIA’nın 1000’den fazla defa öldürmeyi denediği ama başaramadığı, buna rağmen Küba sokaklarına etrafında koruma ordusu olmadan çıkıp dolaşabilen, halkıyla organik bir ilişki kurmayı beceren büyük bir liderdir.

Fidel bizlere büyük bir mirası ve görevi bırakmıştır. Küba, Sovyetler Birliği yıkıldığından beri dünya emekçilerine sosyalizmin gerçek ve zorunlu olduğunu öğretmektedir. Emperyalistler Küba’nın teslim alınmasının artık daha kolay olacağını zannetmekte, buna göre hazırlık yapmaktadır. Fidel bize Küba’yla dayanışma görevini bırakmıştır, en büyük dayanışmanın kendi devrimimizi gerçekleştirmek olacağını fısıldayarak.

Güle güle Fidel…

Sonsuza dek bizimlesin…