Ethem Nejat'ı nasıl bilirdiniz?
Sosyalist mücadelenin insanları mücadele ederken sadece sınıf düşmanlarıyla kavga etmekle yetinemezler. Çünkü sosyalizm mücadelesi sadece mevcut düzeni yıkmak mücadelesi değildir, aynı zamanda yeni ülkemizi kurmak mücadelesidir. Çünkü, nasıl bir ülke kuracağımızı hayal etmek öyle az buz bir şey değildir.
Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminin aydınları gerek yaşamları gerek düşünsel arayışları ve gerekse savruluşlarıyla dikkat çekerler. Yıkılan bir devletin yerine yenisini kurmaktan ziyade, yıkılanın yıkılmamasını sağlamak için sergiledikleri çaba, harcadıkları emek dikkat çekicidir.
Çözüleni bir arada tutacak tutkalı arayıp durmuşlar; Osmanlıcı, İslamcı, Türkçü ve hatta, yıkılışın kaçınılmaz olduğu apaçık görülmeye başlandığında, mandacı ideolojik ve politik kimlikler oluşturmuşlardır. Böylesi karmaşık bir dönemin böylesi “büyük” amaçları olan aydınlarının davranışlarının da çok olağan olmamasını normal saymak gerekir. Heyecan, coşku, hiddet, çöküntü, acı, hamaset ve daha bir çok farklı davranış ve bunların dışavurumu aynı zaman kesitinde görülmektedir. Vatan, millet, hürriyet kavramları o zamana kadar hiç olmadığı kadar derinden ve sahiplenilerek haykırılmaktadır. Yaşamlarını belirleyen yol buralardan geçmektedir ve bu yolun nereye gittiği, nasıl gittiği çok da önemli değildir. Bu yüzdendir ki, dönemin aydınlarının yaşamları gözalıcı şekilde hareketlidir.
Örneğin Namık Kemal, Tekirdağ’da doğmuştur, 48 yıllık yaşamında çocukluğundan itibaren yaşadığı yerler sırasıyla Afyonkarahisar, İstanbul, Kars, Sofya, İstanbul, Paris, Londra, İstanbul, Gelibolu, İstanbul, Kıbrıs, İstanbul, Midilli, Rodos ve Sakız adasıdır, mezarı Gelibolu’dadır. Bu kadar yer keyiften değil, büyük oranda sürgünlerden kaynaklı dolaşılmıştır ve sürgüne gittiği yerlerde kendisine verilen tüm devlet görevlerini fazlasıyla yerine getirmiştir.
Namık Kemal örneklerden biri. Başka bir örnekse Türkiye siyasi tarihinin kanlı bir sayfasına isimleri yazılanlardan. Bir öğretmen, bir komünist, 15’lerin biri, 1920’de kurulan TKP’nin ilk genel sekreteri Ethem Nejat.
Ethem Nejat Üsküdar’da doğmuştur. Yüksek öğrenimi sonrasında ABD’de ve Fransa’da bulunan Ethem Nejat 2.Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a döner ve öğretmenliğe başlar. Manastır, Bursa ve İzmir’deki darülmualliminliklerinde (öğretmen okullarında) müdürlük, Eskişehir, Adana ve İzmir’de Maarif Müdürlüğü (günümüzdeki İl Milli Eğitim Müdürü) yapar. Savaş bittiğinde İstanbul’da Maarif Nezareti’nde görevlidir. Nezaret tarafından Berlin’e gönderilen Ethem Nejat burada Spartakist hareketle ve Marksizmle tanışır. Kurtuluş dergisinin yayınlanmasında görev alır ve İstanbul’a döndükten sonra Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Fırkası’na katılır. 10 Eylül 1920 Bakü Kongresi’nde TKP Genel Sekreteri olarak seçilir.
Ethem Nejat ve yoldaşlarının Anadolu’daki ulusal kurtuluş mücadelesine katılmak için yola çıkmaları, bu yolculuğun Anadolu’daki siyasi dengeleri değiştirecek bir hamle olarak değerlendirilmesi ve 15’lerin Karadeniz’de katledilmeleri artık herkesin bildiği gerçekler ve Ethem Nejat’ın 38 yıllık yaşamının sonunu anlatıyor.
Ethem Nejat’ın Marksizmle tanışmadan önceki yaşamı yazının başında tariflemeye çalıştığımız Osmanlı aydını tipiyle fazlasıyla örtüşmektedir. Yıkımı derinden hisseden ve yaşayan Ethem Nejat’ın yıkılanı kurtarmaya çalışmaktan öteye geçen, bir daha yıkılmamayı sağlayacak bir toplumsal yapı kurmayı hedefleyen düşünceleriyse oldukça önemlidir ve kendi mesleki alanıyla ülkenin ve toplumun kurtuluşu arasında kurduğu bağ/yaptığı çalışmalar aynı zamanda bir farklılaşmadır. Yabancı ülkelerdeki eğitim sistemlerini detaylı bir şekilde incelediği anlaşılan Ethem Nejat toplumsal gelişmenin temelinin okul/eğitim üzerine kurulması gerektiğini savunuyor. Ekonominin gelişmesi, ordunun güçlenmesi, tarımın ilerlemesi vb. tüm başlıklarda atılacak adımların ön koşulunun eğitimden geçtiğine inanıyor. “Müdafaa-i milliyenin beşiği, esası mekteptir” diyor. Bunun için atılması gereken ilk adım olarak, o dönemlerde okullarda uygulanan, Fransız eğitim sisteminin terkedilmesi gerektiğini, bu sistemin eski ve kokuşmuş olduğunu, gençleri köhneleştirdiğini belirtiyor.
Ethem Nejat Fransız eğitim sisteminin terkedilmesi gerektiğini savunurken, yerine ne konulacağı üzerine de oldukça geniş ve detaylı önerilerde bulunuyor. Burada dikkati çeken halk-eğitim-üretim bütünlüğünün tüm önerilerinde kuruluyor olması. Ethem Nejat’ın perspektifinde eğitim kesinlikle halktan ve üretimden kopuk değerlendirilmiyor. Eğitim sistemi, öğretmenler, öğretmenlerin eğitimi, müfredat, eğitim için gereken fiziki koşullar, öğretmenlerin maddi geçimleri, kız çocuklarının ve annelerin eğitimi gibi türlü başlıklar Ethem Nejat tarafından ele alınıyor ve çözümler sunuluyor.
Nejat’ın eğitim sistemi üzerine çalışmalarıyla cumhuriyet döneminde hayata geçirilen ve komünist bir model olduğu/komünist yetiştirdiği gerekçesiyle kapatılan Köy Enstitüleri arasında bir bağ kurmak abartı görünmemektedir. Yaşadığı dönemin toplumsal yapısı içinde kırsal yaşamın ve köylülerin rolünün önemi üzerinde duran Nejat, tarımdaki ilerlemeyi toplumsal ilerlemenin bir önkoşulu olarak ele alıyor ve köylülere tarımsal gelişmeleri öğretecek öğretmenlere olan ihtiyacı vurguluyor. Dönemin öğretmen okullarının kentlerin içinde kaldığını, bunların kentten kopuk olmayan ama tarımsal çalışmaların yapılabileceği konumlarda olmasını, tarım derslerinin uygulamalı olarak yapılmasını, okullarda hem tüm tarım aletlerinin hem tüm çiftlik hayvanlarının bulunmasını ve tüm öğretmen adaylarının bunların kullanılmasını/bakımını öğrenmesi gerektiğini savunuyor. Bu haliyle de, tarif edilen model, Köy Enstitüleri’ne oldukça benziyor.
Ethem Nejat’ın eğitimle ilgili düşünceleri bunlarla sınırlı değil. Bugünün Türkiye’sinde akla bile getirilmeyen yaklaşımlar sergiliyor mesela. Öğrencilerin okul binalarında fazla kalmalarını sakıncalı buluyor. Bunun öğrencileri tembelleştirdiğini ve hareketsizleştirdiğini düşünüyor. Kötü fiziksel koşulları olan okulların öğrencilerin hem fiziki hem zihinsel gelişimini etkilediğini, bunu engellemek için çocukların daha çok dışarıya çıkarılmalarını, doğa ve kır yürüyüşleri yapılması gerektiğini söylüyor. Bunu yapmayan öğretmenlerin tembel olduğunu, çünkü öğrencileri sınıfa hapsederek onları daha kolay kontrol edebildiklerini belirtiyor. Oyun oynamanın çocuk gelişiminde önemli olduğunu savunuyor. Nitekim, bu düşüncelerini kendi pratiğinde de uygulamaktan geri durmamış Ethem Nejat. Öğretmen okulu öğrencilerine Bursa-İstanbul, İzmir-İstanbul arası yürüyüşleri organize etmiş. Şarkı ve trampet eşliğinde başlayan yürüyüşler doğayla iç içe kamplar kurarak yapılmış. Ülkemizde izciliğin gelişmesini sağlayan önemli kişilerden biri olarak Ethem Nejat’ın sayılması da bu yüzden olsa gerek…
Ethem Nejat’ın kurguladığı eğitim sisteminin ne derece doğru olduğu, yöntemsel yaklaşımı, pratikteki bazı uygulamaları tartışılabilir. Nihayetinde tarihin olağan akmadığı bir dönemde oldukça zor bir alanda bir sistem geliştirmeye çalışmıştır. Daha çok önemsenmesi gerekense başka bir nokta olmalı.
Sosyalist mücadelenin insanları mücadele ederken sadece sınıf düşmanlarıyla kavga etmekle yetinemezler. Çünkü sosyalizm mücadelesi sadece mevcut düzeni yıkmak mücadelesi değildir, aynı zamanda yeni ülkemizi kurmak mücadelesidir. Çünkü, nasıl bir ülke kuracağımızı hayal etmek öyle az buz bir şey değildir.
Ethem Nejat yoldaşımıza, her şeyin ötesinde, bir de bunun için, hem sınıf düşmanıyla kavga ettiği hem de başka bir ülkeyi hayal ettiği için teşekkür etmek gerek…
(Yazıdaki bazı bilgiler için Hamza Altın’ın “Ethem Nejat ve Eğitim Tarihimizdeki Yeri” makalesinden faydalanılmıştır.)