Sınıf mücadelelerinin tarihi ölümlerle de yazılabilir. Mücadelenin kararlı, dirençli, coşkulu yüzünün yanı sıra mutlaka şiddetli, kanlı, zorlu, ölümlü bir yüzü daha vardır. Tarih boyunca sınıf mücadelelerinde tarafını seçen ve bunun için harekete geçenler her iki yüzü de yakından görür ve tanırlar.
Kavga kimi zaman fabrikada, kimi zaman okulda boykotta, kimi zaman işkenceli bir polis sorgusunda, kimi zaman bir mitingde, kimi zaman solgun bir sokak lambasının altında gözcüyken, kimi zaman koca bir mendireği yazılarken, kimi zaman sabahlarken kırmızı bir pankartın üzerinde, kimi zaman gazete balyalarını sırtlanırken, kimi zaman grev çadırına girerken elinde çayınla şekerinle, kimi zaman sandık başında, kimi zaman konuşurken bir panelde, kimi zaman bilmediğin bir dilde sana anlatılanları merakla dinlerken, kimi zaman ararken kayıp adresleri, kimi zaman futbol oynarken cezaevi avlusunda, kimi zaman bağıra çağıra marş söylerken, kimi zaman gaz bulutları içinde sana uzanan eli tutarken, kimi zaman karşına alırken tüm dünyayı, kimi zaman küçücük ellerine sığınırken çocuğunun, kimi zaman mahkemede hakim karşısındayken, kimi zaman dinlerken “eski tüfek” yoldaşları, kimi zaman yumruğu sıkarken, kimi zaman indirirken yumruğunu, kimi zaman…
Kimi zaman dikilirken faşistlerin karşısına, yoldaşlarını korumaya çalışırken, kahpece sıkılan kurşunlarla ve kurşunları tutmaya çalışırken…
Hüseyin’i kavgada böyle kaybettik. Parti’sinin konvoyuna saldıran faşistlere karşı yoldaşlarını korumaya çalışırken, resmi polislerin arasından ateş eden MHP ve Ülkü Ocakları yöneticisi İhsan Bal tarafından öldürüldü.
18 Nisan ’99 seçimlerinden bir gün önce, iğneyle kuyu kazılarak, geceler gündüzlere katılarak büyütülen Parti yepyeni bir deneyim yaşayacaktı. Sosyalist İktidar Partisi ilk defa seçimlere giriyordu ve sosyalizme inanmış herkese çağrı yapıyordu. Parti’nin niceliğinin ve olanaklarının çok ötesinde yapılan seçim çalışması Sarıgazi’de yapılacak miting ve sonrasında yapılacak konvoyla o gün için sona erecek, bir gün sonra da herkes sandıkların başında olacaktı.
Miting sonrasında konvoy oluşturuldu ve Küçükbakkalköy civarından geçerken burada bulunan DYP konvoyuyla karşılaşıldı. DYP’liler ve MHP’liler tarafından yapılan taşlı saldırı sonrası başlayan arbedede Hüseyin Duman faşist İhsan Bal tarafından vuruldu.
Hüseyin Duman bir komünistti, tekstil işçisiydi, Kürt’tü, Alevi kökenliydi. Bu düzenin korktuğu ne varsa hepsi Hüseyin’de vardı. Hüseyin’in katili tüm tanıklara ve kimliğinin tespit edilmesine rağmen “bulunamadı”. “Rahşan affı” olarak bilinen yasanın kesinleşmesinden sonra teslim oldu ve kefaletle serbest bırakıldı.
Katilin adının İhsan Bal olması, asıl katilin bu düzen olduğu gerçeğini unutturmadı. Hüseyin Duman hep “Hüseyin’e sözümüz devrim olacak” sloganlarıyla anıldı ve böyle anılacak.
Hüseyin Duman kavganın her iki yüzünü de yaşadı ve dikilirken faşistlerin karşısına, yoldaşlarını korumaya çalışırken, kahpece sıkılan kurşunlarla ve kurşunları tutmaya çalışırken öldürüldü. Ardında kocaman bir boşluk, sıkılı yumruklar ve liseli kardeşlerinin çıkardığı bir cep takvimi bıraktı. Takvimin üzerinde “Umut biziz” yazıyordu.
Hüseyin’den bize büyük bir öfke ve “Umut biziz” yazısı kaldı. Bir de sözümüz.
“Hüseyin’e sözümüz devrim olacak!”….
Yazarın Diğer Yazıları
Deniz olunmalı…
6 Mayıs 2019
İyi ki doğdun, İyi ki komünisttin
16 Ocak 2018
Kavimler göçünden “yolunu bulanlara”…
25 Haziran 2017
Stalin vesilesiyle…
12 Mart 2017
1 Mart tezkeresi ve Hayır
5 Mart 2017