Karayılan, Şahin Bey, Antep, Kilis, Sefter...

Ekim İsmi yazdı: Karayılan, Şahin Bey, Antep, Kilis, Sefter...

“Karayılan der ki harbe oturak
Kilis yollarından kelle getirek
Nerde düşman varsa orda bitirek
Vurun Antepliler namus günüdür”

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasıyla birlikte Anadolu’nun işgalinin önü açılmıştı. İngiltere Ordusu önce Kilis’e, sonra Antep’e girip fiili işgali başlatmış, İngiltere ve Fransa arasındaki anlaşma sonucu da İngilizler bu bölgeden çekilip, bölgenin kontrolünü Fransız ordusuna bırakmışlardı. Antepliler 10 ay boyunca, 9 Şubat 1921’e kadar, Fransa Ordusu’nun kuşatmasına direndiler. Karayılan ve Şahin Bey bu direnişin sembol isimleri oldular. Karayılan aslen Pazarcık civarından bir Kürt köylüsüydü. Şahin Bey ise Antepli bir asker; Bolşevik Şahin de denirmiş. Bir subay olarak sadece savaşmakla değil insanların eşit, özgür, adaletli bir dünyada yaşamasıyla da ilgilenirmiş.

Antep direnişi bir anlamda her şeyin bittiği, yenilginin ağır baskısının hissedildiği bir dönemde bu durumu kabullenmeyenlerin miladı oldu. 8 Şubat 1921’de kente TBMM tarafından Gazi ünvanı verildi ve tam 95 yıl önce bugün, 25 Aralık 1921 tarihinde de Fransa ordusu Gaziantep’i terk etti.

Savaştan önceki yıllarda Antep ve civarında yoğunlukla Türkler, Kürtler, Araplar ve Ermeniler yaşıyordu. Savaştan sonra Ermeniler çok azaldı, ya kaçtılar ya öldürüldüler ya da saklandılar, diğer halkların arasına ise sınırlar girdi. Sonraki yıllarda Antepliler, sınır boyu uzanan diğer illerde olduğu gibi, önemli günlerde sınıra gittiler, tel örgülerin arkasındaki akrabalarıyla hasret giderdiler, dertlerini sevinçlerini acılarını paylaştılar.

Gaziantep, bir kent olarak, eskiden bu yana varolan önemini Cumhuriyet döneminde iyice arttırdı. Güneydoğudaki en önemli sanayi kenti oldu. Bölgede sınıfsal ayrışmanın en rahat gözlenebildiği kentin kulakları sosyalizmin sesine de tepkisiz kalmadı. Türkiye İşçi Partisi’nin ilk örgütlendiği yerlerden biriydi. Sonraki yıllarda da bir çok sol yapı için aynı şey geçerli oldu. 1980 sonrası Gaziantep bu özellikleri itibariyle yapısı değiştirilmek istenen yerlerdendi ve buna göre de adımlar atıldı. Tarikatların, cemaatlerin çalışmalarının önü açıldı, kent bölgedeki savaş açısından bir sınır kabul edildi ve milliyetçi propaganda büyütüldü, idari yapıya da buna uygun kadrolar yerleştirildi. Bu çabaların sonuçlarıysa en çok AKP döneminde görüldü. Kentteki dinci gericileşme, işsizlik ve yoksullukla birlikte arttı. Anteplilerin akrabaları için gittikleri sınırlar cihatçı çetelerin yol geçen hanına dönüştü.

İşte bu kentin kader arkadaşı olan bir başka kentte, Kilis’te, bir yıldan fazla bir zaman önce bir asker cihatçı çetecilerce kaçırıldı. Adı Sefter Taş’tı. Aslen Iğdır’lıydı ve Kürt’tü. IŞİD’in yayımladığı bir dergide fotografları ve röportajı çıktı. Röportajında(*) HDP’yi desteklediğini söylüyordu ve Tayyip Erdoğan’a, Abdullah Öcalan’a, Selahattin Demirtaş’a ve Salim Müslim’e “beni kurtarın” diyordu. 22 Aralık günü IŞİD Sefter’in ve Fethi Şahin’in diri diri yakılarak öldürüldüğü görüntüleri yayınladı. İktidarın buna tepkisi interneti engellemek ve görüntüleri yasaklamak oldu. Hiçbir yetkili çıkıp yalanlamada bulunamadı, cılız birkaç “araştırıyoruz” açıklaması yapıldı. Bazıları da yeni yeni “görüntüler sahte” demeye başladılar ama herhangi bir kanıta dayanmadan.

IŞİD Sefter ve Fethi’nin görüntüleri dışında başka görüntüler de yayınladı ve niye kimsenin adam gibi açıklama yapmadığını ya da görüntülerin sahte olduğunu ispat etmeye çalışmanın niye manasız olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koydu. Öldürülmüş askerlerin arasında dolaşan cihatçı katiller ağzı kulaklarında ay-yıldızlı bayrak üzerinde dolanıyor, botlarını temizliyordu.

Bu görüntüler bir çöküştür. AKP’nin mezhepçi politikalarının çöküşüdür. IŞİD’in Kilis’te, Gaziantep’te işlediği suçların araştırılmasını oylarıyla reddeden AKP’li milletvekillerinin, IŞİD’e “bir grup öfkeli genç” diyen AKP’li başbakanın, IŞİD’e tırlarla silah gönderen ve IŞİD’le petrol ticareti yapanların, IŞİD’li militanları hastanelerinde tedavi edip tekrar savaşa gönderenlerin bu görüntülerin hesabını vermesi gerekmektedir.

Bu tablonun şaşırtıcı olmadığıysa bilinmelidir. Cüneyd Zapsu’nun ABD’ye Tayyip Erdoğan için söylediği “delikten aşağı süpürmeyin, kullanın” sözlerinden, Tayyip Erdoğan’ın kendisinin BOP eşbaşkanı olduğunu ilan etmesine, yeni-Osmanlıcılıktan daha dün Tayyip’in söylediği “Münbiç’ten sonra Amerika ile el ele verebilirsek Rakka var” sözlerine kadar ortada istikrarlı ve devamlılığı olan bir emperyalizm işbirlikçiliği vardır. Cihatçı çetelerle emperyalistlerin ilişkisiyse oldukça eskidir. Afganistan’daki mücahitler, Taliban, El-Kaide, IŞİD, El-Nusra… Emperyalizmin kullanışlı terör odakları olmuşlardır.

Emperyalizm ve işbirlikçileri bizim de içinde bulunduğumuz coğrafyada yıllardır rüzgar ekmişlerdir, şimdi bu rüzgarlar yavaş yavaş kendilerine dönmektedir. Emperyalist politikalar kendilerine dönen rüzgarların etkisini çok zaman geçmeden yok edecek kadar deneyim sahibidir. İş emperyalizme ve işbirlikçilerine dönen şeyin bir fırtına olmasını, bir emekçi fırtınası olmasını sağlamakta.

Emperyalistler bu ülkede Karayılan’lara, Şahin Bey’lere bir defa yenildiler. Sonraki yıllarda da işgalciler hep kaybettiler. Şimdi hem işgalcileri hem de işbirlikçilerini yenme zamanı…
(*) https://tr.sputniknews.com/turkiye/201608161024405695-isid-sefter-tas-turkiye-erdogan/  IŞİD tarafından yayımlanan röportajın manipülatif yönler içerebileceğini de bilerek okumak lazım.