Mutabık mıyız?
Dolmabahçe Mutabakatının üzerinden bir yıl geçti. Kürt siyasi aktörleri tarafından bir dönüm noktası olarak tanımlandığı ve seneyi devriyesine binaen değerlendirmeler yapıldığı bu mutabakat üzerine birkaç noktanın altını çizmek gerçekten gerekli.
Dolmabahçe Mutabakatının üzerinden bir yıl geçti. Kürt siyasi aktörleri tarafından bir dönüm noktası olarak tanımlandığı ve seneyi devriyesine binaen değerlendirmeler yapıldığı bu mutabakat üzerine birkaç noktanın altını çizmek gerçekten gerekli.
Önce bu mutabakatın tarihine ve tam da o zamanlardaki kamuoyunda yarattığı etkiye bakalım.
1 Mart 2015 tarihli gazetelerin yüzde doksanında mutabakat, yüksek perdeden olumlanıyor ve tarihsel bir anlam yükleniyordu. Aynı gün Recep Tayyip Erdoğan da bir olumlama açıklaması yapmış ve her zaman ki gibi daha fazlasını isteyerek “fiiliyatı” görmek istediğini söylemişti. Fiiliyattan kastı ise silahların bırakılmasıydı. Zira mutabakat açıklamasında Öcalan’ın çağrısı tam olarak şu sözlerle iletilmişti.
“Bu 30 yıllık çatışma sürecini kalıcı barışa götürürken, demokratik bir çözüme ulaşmak temel hedefimizdir. Asgari müşterekin sağlandığı ilkelerde, silahlı mücadeleyi bırakma temelinde, stratejik ve tarihi kararı vermek için PKK’yı bahar aylarında olağanüstü kongreyi toplamaya davet ediyorum.”
Yine dönüm noktalarından devam edersek, Dolmabahçe mutabakatından sonra 17 Mart 2015 tarihinde HDP Meclis grup toplantısında Selahattin Demirtaş Seçim startı vermiş ve o ünlü cümleyi kurmuştu. “Seni başkan yaptırmayacağız!”
Ardından Newroz geldi dayandı ve Abdullah Öcalan 2015 Newroz’unda Eşme ruhundan bahsederek Dolmabahçe mutabakatına vurgu yaptı. On madde perspektifi üzerinden ağırlığı izleme heyetine vermişti. O satırlar ise şöyleydi “Umarım ilkesel mutabakata en kısa sürede varıp Parlamento üyeleri ve İzleme Heyetinden teşkil edilen bir Hakikat ve Yüzleşme komisyonundan geçerek bu kongreyi başarıyla realize etme durumunu yaşarız”
Ve son olarak Tayyip Erdoğan 22 Mart ta Ukrayna yolunda açıklamasını yaparak Mutabakatı doğru bulmadığını belirtti.
Şimdi başta Sırrı Süreyya ve Selahattin Demirtaş üzerinden seneyi devriye yazıları ve röportajlarına bakıldığında konunun özetlendiği halin şu şekilde olduğunu söyleyebiliriz.
1 – Elbette ki Recep Tayyip Erdoğan mutabakatı biliyordu.
2- Mutabakatın kendisine değil HDP ye yaradığını gördü ve oy hesaplarını barıştan üstün tutarak masayı devirdi.
3- AKP içinde bu müdahaleye karşı çıkan isimler olabilirdi. Direnç olmayınca Tayyip Erdoğan’ın isteği oldu….
Hatırlatmaları burada bitireyim.
İki adet kitap üzerinden kamuoyu ile paylaşılan İmralı tutanaklarından da görüleceği gibi Öcalan’ın başından beri kurgusu, asgari ortak zemin sağlanması ve resmen kabul görmüş bir heyet ile sürecin silah bırakma ile sonlandırılması ve Kürt sorununa demokratik bir çözümün sağlanmasıydı. Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Konfederalizm ya da devlet olmayan ulus temelinden yerinden yönetim hepsi ama hepsi Dolmabahçe mutabakatındaki on soyut madde etrafında dolanan kuramlar, hedefler idi.
Yani Dolmabahçe’de üzerinde anlaşıldığı şeyin kamuoyuna bu şekilde duyurulması şeklen sürecin en üst noktasını oluşturmuştur, bu doğrudur.
Ancak madem seneyi devriyesindeyiz ve Kürt siyasi hareketine göre harcanan bir on beş yıldan bahsediyoruz o halde tüm süreç boyunca sorduğumuz, çözüm namına eleştirdiğimiz, haklı olarak itiraz ettiğimiz gidişatın, bu gününe özgü şu soruları ya da tespitleri biz de bugünün hatırına yapalım.
- Kürt siyasi hareketi başkanlık hevesi ile yanıp tutuşan bir diktatörün has adamları ile kamera karşısına geçip ülkenin demokratikleşmesinden bahsettikten birkaç hafta sonra, O’nu başkan yaptırmamak istediğini yasal kanadı üzerinden haykırıyorsa , mutabakata karşılıklı olarak inanılmamış demektir. O halde bu mutabakata ne için yapıldı ? Neden hala ölüsü bile önem taşıyor?
- İnsanım diyenin karşı durduğu İç Güvenlik paketi komisyonlardan meclise doğru tırmanırken, aynı günlerde 10 madde üzerinden ülkenin demokratikleşeceğine olan inanç ve güven nereden alındı?
- MİT tırları, AKP’nin IŞID desteği ortadayken, kamu düzeni ve özgürlükler üzerine bir çerçeve çizmeye adım atılmış mı olundu?
- Tayyip Erdoğan’ın barış yerine tek adamlığı seçtiği tespiti yapılıyorsa o halde Tayyip Erdoğan’dan bu mutabakatın doğru bulmadığını belirtmesi kadar dürüst bir davranışı ondan bu zamana kadar görülmüş müydük ?
Mesele ne Sırrı Süreyya’nın dediği gibi barış istemeyenlerin devreye girmesi, ne de Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi sürecin devamı için tarafların masada tutmanın bir adımıydı.
2015 Dolmabahçe Mutabakatı, 99 yılından bu yana Kürt meselesinde gelişme adına ne varsa benzerlerinin sadece en üst resmi seviyeye çıkanıydı. Oslo’dan, yeniden diyaloğa, Akil İnsanlar heyetinden, Dolmabahçe’ye… Sonuç, Kürt hareketi için hep aynı oldu. Kürt halkı için ise şu sıralar bir yıkım haline geldi.
Bu yazı elbet burada bitmez ama bir soru ile virgül koyalım şimdilik.
Dolmabahçe mutabakatı üzerinden geçen bir yılda AKP istemedi , Tayyip istemedi “barış “ olmadı . Ya da istediği gibi bir barış olmadı diyelim. O halde AKP’nin istediği bir barıştan da hayır gelmeyecekse, silahlardan da bir çözüm çıkmıyorsa , on maddeden bir maddeye inmeyi denemenin zamanı gelip geçmedi mi?
Emekçilerin ortak silahını, emperyalizme, sömürüye ve gericiliğe doğrultmak…
Bunda mutabık olduktan sonra, Dolmabahçe ne, Oslo ne..
Mutabık değilsek, buyrun Eşme’ye…