Nefretlerinin nedeni 11 buçuk milyon Fidel
Umut Kuruç yazdı: Nefretlerinin nedeni 11 buçuk milyon Fidel
Bu yazıda Fidel Castro ve sosyalizm düşmanlarına cevap yetiştirmeye çalışmayacağız. Ancak Fidel’den nefret etme nedenlerine göz atacağız.
Küba Devrimi bize ulusal kurtuluşun, bağımsızlığın olmazsa olmazının anti-emperyalist mücadele ve bunun koşulu olarak da sosyalizmde ısrar olduğunu gösterir.
Fidel’i de bugün birçok devrimci önderden farklı kılan, bu ısrarı sosyalist kuruluşta somutlamasıdır. Raul Castro, Camilo Cienfuegos, Frank Pais ve Che Guevara ile birlikte içerisinde yer aldığı devrimin kolektif önderliği olan 26 Temmuz Hareketi, hepimizin bildiği gibi 1 Ocak 1959’da Küba devrimini gerçekleştirir.
Nisan 1961’de Fidel Küba halkına devrimin niteliğinin sosyalist olduğunu “Bu, sıradan insanların sıradan insanlarla birlikte sıradan insanlar için yaptığı ve uğruna hayatlarımızı vereceğimiz sosyalist ve demokratik bir devrimdir. Bu nedenle bizi asla affetmeyecekler, ABD’nin burnunun dibindeyiz ve sosyalist bir devrim yaptık.” sözleriyle ilan ederken, bugün emperyalizmin ve onun işbirlikçilerinin hala kendisinden neden bu denli nefret ettiğini de açıklar aslında.
Küba devrimini yapmış, devrimin niteliğini sosyalist olarak ilan etmiş ve bununla da yetinmeyerek “tüfekleriyle savunacakları” Sosyalist Cumhuriyet’i ABD’nin burnunun dibinde kurmuştur.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından emperyalistlerin ve ne acıdır ki “solda” yer aldığını iddia eden birçoklarının beklentilerini de boşa çıkararak bağımsızlık ve onun koşulu olan sosyalizmde inat etmeye devam etmiştir.
İnsanlık düşmanlarının Fidel nefreti de Küba halkının onda cisimleşen sosyalist kimliğidir.
Kuruluşta ve süreklilikte inat eden, yapayalnız kaldığında dahi sosyalizmden vaz geçmemek üzere yol bulmak için çabalayan ve emperyalizme meydan okumaya devam eden bir halkın kimliği.
Fidel, romantik bir devrimci kahraman olmanın çok ötesinde, daha da zor olanı seçer, sosyalizmi kurma ve sürdürme sorumluluğunu üstlenir.
Devrimciliğin sadece sömürü düzenini yıkmanın çok ötesinde, eşit ve özgür bir düzeni kurmak, onu sürdürmek olduğu, devrimin de kısa bir zaman zarfında gerçekleşen bir eylem değil, sürekliliği olan bir süreç olduğu açıktır.
Örgütlü bir halk haline gelir Kübalılar. İşçi sendikaları, Ulusal Küçük Çiftçiler Birliği, Küba Kadın Federasyonu, Üniversite Öğrenciler Federasyonu, Ortaöğretim Öğrencileri Federasyonu gibi sosyal, kültürel, mesleki, yerel örgütlenmeler ve elbette o günlerden bu günlere ayakta duran Devrimi Savunma Komiteleri’nde örgütlü bir halktır. Yani Küba, örgütler üzerine kurulu bir toplumsal yapıya sahiptir.
Ülkedeki seçimler bir avuç para babasının, sermaye grubunun sponsorluğunda ve medya kampanyalarına bağlı olarak değil, bu örgütlü toplumsal yapı üzerinden gerçekleşir.
Fidel de bazılarının “diktatör” yaftalamasının aksine bu örgütlülüğün parçasıdır ve devrimin önderi olarak devlet başkanlığı ile görevlendirilmiştir. Parayı verenin düdüğü çaldığı “demokrasilerin” borazanları için elbette bunu anlamak imkânsızdır.
Emperyalizmin egemenliği karşısında ideolojik mücadelenin önemini görmek için bile Fidel düşmanlarına bakmak yeterlidir.
Yine yoldaşımızın Nisan 1961’deki sözlerine kulak verelim: “Emperyalistlerin bizi affedemeyecekleri nokta, bizim burada olmamızdır. Bizi affedemeyecekleri nokta ağırbaşlılık, kararlılık, cesaret, ideolojik sağlamlık, Küba halkının fedakârlık ve devrimcilik ruhu ve bizim sosyalist bir devrim yaptığımız gerçeğidir.”
İşte emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin Fidel nefreti bundandır.
Fidel nezdinde Küba halkınadır nefretleri.
Ancak, yoldaşımızın 16 Ekim 1953’te Santiago’daki Küba Yüksek Mahkemesi’ndeki savunmasında söylediği gibi “Taɾih onu da, onunla aynı yolda yürüyen bizleri de haklı çıkaɾacaktıɾ!”.
İnsanlık ve aydınlık düşmanları ise nefretleri ile birlikte tarihin çöplüğüne gömülecektir.