Son bir haftada gerçekleşenleri nasıl yorumlamak lazım?
10 Aralık günü AKP ve MHP başkanlık için anlaştıkları Anayasa değişikliği teklifini Meclis’e sundu. Aynı gün gece saatlerinde Dolmabahçe’de yapılan saldırıda 44 kişi katledildi, 166 kişi yaralandı; saldırıyı TAK üstlendi (*). Hafta içi Halep’in cihatçı çetelerden kurtarılması üzerine sokaklarda cihatçı çetelerin yandaşları boy gösterdi. 17 Aralık sabahı Kayseri’de çarşı iznine çıkan askerleri taşıyan otobüs saldırıya uğradı, 15 asker katledildi, 56’sı yaralı (yazı yazılırken durum buydu). Arada Rusya ve Türkiye yetkilileri Halep’le ilgili karşılıklı açıklamalarda bulundu. Özellikle ABD, İngiltere ve Fransız cenahlarından Suriye konusunda yoğun bir kara propaganda çalışması yürütüldü ve hatta bu kara propaganda büyük oranda boşa da çıkarıldı.
Tablonun iç açıcı olmadığı ortada. Tablonun ülkemizin kendi halindeki sakinleri üzerinde büyük bir korku dalgası yarattığı da açık. Özellikle AKP’yi desteklemeyen/AKP karşıtı bir siyasal konumlanış gösteren yurttaşların şiddetin kendilerini hedef aldığı bir iç savaş korkusu taşıdıkları yazdıkları, paylaştıkları mesajlardan görülebiliyor. Sokaklarda yaşanan hareketlilik de bu kaygıları fazlasıyla besliyor. Belediye araçlarından hilafet çağrıları yapılıyor, parti binaları saldırıya uğruyor, yakılıyor, hükümet karşıtlarının hukuk kuralları hiçe sayılarak tutuklanmalarına devam ediliyor, kendileri zırhlı araçlarla ve onlarca, yüzlerce korumayla dolaşabilen bakanlar asker ve polislere şehit olmanın kutsallığını, vatan uğruna canını vermenin erdemlerini anlatıyor, ülke için dolar bozdurun çağrısı yapanların yakınlarının ödemeleri dolarla yapılıyor, dinci vakıflara kamu binalarının bedelsiz devri sürüyor…
Bu tabloda abartı yok ve her şey gözlerimizin önünde oluyor. Kritik nokta tabloda görünenlerin pratik sonucunun illa da bir iç savaş ya da bir şeriat devleti olması gerekmediğidir. Hatta bu olasılıklar daha güçlü başka olasılıkları saklayan abartılara ya da yönlendirmelere sahip olabilirler ve bazen okumayı tersten yapmak daha doğru olur.
Örneğin, 2002’den bu yana AKP’nin politik adımlarındaki en güçlü meşruiyet kaynağı hep kitle vurgusu oldu. Sokakta kalabalık mitingler ve propagandada seçmen desteği hep öne çıkarıldı. 2013 Haziranı’yla birlikteyse AKP kitleyi kullanımında farklı bir tarza yöneldi ve paramiliter bir örgütlenme öne çıkmaya başladı. Bugün sokaklarda boy gösteren ve yurttaşlara korku salmaya çalışan bu yapı bu anlamıyla AKP’nin yenilmez gücünden ve kudretinden ziyade AKP’nin halk korkusundan doğmuştur. Benzer şekilde bombaları gündelik yaşamın parçası haline getiren politikalar da kazanan ve her istediğini yapan bir güce değil, adım atabilmek, yol alabilmek ya da paçayı kurtarabilmek için bombalara ihtiyaç duyan bir güce işaret etmektedir.
AKP on dört yıldan fazla bir zamandır iktidardır. AKP’nin, daha kurulurken, 1923 cumhuriyetini yıkmak ve emperyalizmin ihtiyaçlarına daha uygun bir yapıya sahip ikinci cumhuriyeti kurmak gibi bir misyonu vardı. Bu misyonu hayata geçirmek için en büyük dayanakları emperyalist merkezler, liberaller ve dinin toplumsal yaşantıya hakim olmasıyla pek derdi olmayan Kürt siyasi hareketi olmuştur (bunlar kadar etkin olmasa da MHP önemli bir dayanak olarak eklenebilir). Bu sayılanlar hem ciddi bir niceliksel ağırlığı temsil etmektedir, hem de AKP’nin bir çok adımı cesurca atmasını sağlayan zemini oluşturmuştur. Bugün, AKP’nin bu öznelerle ilişkisi problemlidir ve güçlü kalabilmek/görünebilmek için başka bir kanal açmak durumundadır. Yeni anayasa ve başkanlık sistemi AKP’nin ihtiyaç duyduğu kanaldır ve AKP bu hamleyle ikinci cumhuriyetin kurumsallaşma problemini de aşmayı hedeflemektedir. AKP bunu başarırsa şu an arasında problem olan öznelerle ilişkilerini de yeniden tesis edebilecek bir konuma ve güce erişebilecektir. Bu başlık bir anlamda AKP’nin ve ikinci cumhuriyetin var olma başlığıdır.
Özetlersek, tersten okumanın bize gösterdiği şey karşımızda çok güçlü, adımlarını çok kararlı bir şekilde atan, her türlü olasılığı düşünüp önlem alan bir iktidarın olmadığıdır. Bu durumu ülkenin gerçek sahipleri için, ülkenin ilerici birikimi için bir avantaja çevirmekse solun önünde duran en büyük görevdir.
AKP karşıtlarının solun saflarında örgütlenmesi, yaratılan karamsar ve umut kırıcı atmosferin dağıtılması şarttır. Tarih insanlığın geçtiği çok daha karanlık, çok daha umutsuzluk verici dönemleri yazmaktadır. Bir tanesi çok yenidir; imkan olsa da son dört yıl Halep’te yaşamış bir Suriye vatandaşıyla konuşsak ve karanlığa karşı nasıl ayakta kaldıklarını öğrensek…
(*) 7 Haziran seçimlerinden iki gün önce gerçekleşen HDP Diyarbakır mitingindeki patlamadan bu yana İstanbul, Ankara, Bursa, Gaziantep, Şanlıurfa, Kayseri, Diyarbakır, Mardin, Van, Bingöl, Elazığ, Şırnak, Hakkari ve Adana’da otuzun üzerinde bombalı saldırı gerçekleşti. Saldırılarda sivil, asker ve polis dört yüz altmış kişi öldü, iki binden fazla kişi de yaralandı. IŞİD, TAK ve PKK bu saldırıları gerçekleştirdi/üstlendi.