Bir gerilim filmi olarak Dunkirk
Kaan Kavuşan, Christopher Nolan'ın Dunkirk filmi üzerine bir değerlendirme kaleme aldı.
Kaan Kavuşan
Filmleri -ister övmek ister sövmek için olsun- merakla beklenen Christopher Nolan’ın savaş filmi Dunkirk, nihayet onca bekleyişin ardından beyaz perdeye uğradı. Yurt dışındaki eleştirmenlerden gelen tam puanların yanı sıra, ilk basın gösteriminin ardından Türkiyeli eleştirmenlerin de yerin dibine batıran karşı puanları göze çarpmıştı. Yabancıların işi biraz abarttığını, Türkiyeli eleştirmenlerin bir kısmının da etki-tepki puanı verdiğini varsaymak çok da yanlış olmayacak herhâlde.
Film için ilk söylenecek şey, daha çok hikâye anlatıcı olarak bilinen Nolan’ın, bu sefer tamamen atmosfer üzerinden bir film kurmak istediği ve bunun bilinçli bir tercih olduğu. “Savaş konusunda söylenecek yeni söz kalmadı; savaş karşıtlığı da, savaşın şiddetinin görkemi de çok iyi anlatıldı, o zaman klişelerden sıyrılıp en iyi savaş ortamını kurgulayayım” şeklindeki fikriyat, apolitik ama yukarıdaki fikir silsilesi göze alınınca bir yandan da makul bir zemine sahip.
Dunkirk şöyle bir gerçeklikten yola çıkıyor: Naziler Fransa’yı işgal ettikten sonra İngilizler ülkeye asker gönderiyorlar. Ancak Almanya ilerlerken, bu birliklere sadece Dunkirk sahiline çekilmek kalıyor ve 350 binin üzerindeki asker tahliye ediliyor. Özünde film de çatışmalar, karşılıklı dökülen kanlar ve düşmanla karşı karşıya kalıştan ziyade bu kaçış hikâyesini konu alıyor kendine. Tüm askerler canını kurtarma uğraşında, kahramanlık yasak. “Neredeyse” non-fiction (kurgusuz, hikayesiz) bir dramatik yapı var. Bu tahliye uğraşı, 6-7 karakter üzerinden anlatılıyor ancak herkesin ekran süresi öyle az ki başrol diyebileceğimiz kimse yok. Bu da atmosferin önüne hiçbir şeyin geçmemesi yolunda, bilinçli bir tercih olarak göze batıyor.
Yönetmen Nolan’ın görsel yapılanması hayli iyi. Sinematografik tercihler konusunda yüksek bir zanaatkârlık var. Hans Zimmer’ın müzikleri bu görsellikle harmanlanınca, film gerilim konusundaki iddiasını bir hayli ileri de taşıyor. Özellikle hava baskını sahnelerinin hepsinde elektrik çarparcasına yüksek gerilim var. (Kenneth Branagh’ın sahnelerine dikkat) Yaptığı bu tercih sebebiyle, filmin metinsel yapısı üzerine çok bir şey söylemek mümkün olmuyor. Ta ki son sahneye kadar. Tahliyenin büyük oranda başarılı olması sonucunda, Churchill’in “her yerde savaşacağız; karada, denizde, sahillerde…” diye başlayan kahramansı konuşması büyük bir eyyam olarak ekrana veriliyor. Aynı sahnede kullanılan epik müzikle beraber, filmin geri kalanının savaş karşıtı ve gerilimli atmosferi, 3-4 dakika içinde tam tersine çeviriyor.
Nolan bunun aynısını, Batman serisinin son filminde de yapmıştı. İkinci film fazla anarşist bulununca dayanamamış ve kendi çapında devrim hedefleyen, kötü niyetli teröristler olarak kurguladığı haydutları polise dövdürmüştü.
Dunkirk’ün son geldiği noktada, kötü bir film olduğunu söylemek mümkün değil. Savaş bozgunu atmosferini iyi yaşatan, görsel olarak gayet başarılı, gerilimli bir film. Ancak bunların yanında çok iyi bir film olmasını engelleyen şey, herhangi bir söylem geliştirememesi. Eğer bu kadar deneyim odaklı bir film yapıyorsanız, bundan da iyisini yapmanız, seyirciyi germekten ziyade, savaşın içine sokmanız gerekir. Yani o basıklık hissinden ziyade, hep askerlerin yanındaymışız gibi hissetmeliyiz. Dunkirk bu açıdan hiç zayıf olmasa da eşsiz değil; dolayısıyla başyapıt olmaktan uzak ve bu beklentiyle izlenmedikçe iyi bellenebilecek bir film.