KHK ile açığa alınan İlke Kızmaz yazdı: Bir KHK hikayesi; İstanbul Karaca Üniversitesi
KHK ile açığa alınan İlke Kızmaz yazdı: Bir KHK hikayesi; İstanbul Karaca Üniversitesi
Bundan bir süre önce “İTÜ’de Neler Oluyor” adında İTÜ’ye Rektör Karaca ile çöken karanlığa dair bir yazı kaleme almıştım. Daha mürekkebi kurumadan bugün İTÜ yine bir hukuk skandalı ile çalkalanıyor. Basından da takip etmiş olanlarınız vardır; rektörlük tarafından açılan soruşturma ile Eğitim-Sen üyesi 3 idari personel kamu görevinden ihraç edilirken, biri ben olmak üzere 2 akademisyen de açığa alındı. Hukuksuzluklarla dolu sürecin neredeyse bir yıl öncesine uzanan bir geçmişi var.
Hikaye şöyle başladı. 2016 yılının Aralık ayında 667 sayılı KHK sebebiyle hakkımızda açılan bir soruşturma olduğu ve ifade vermemiz gerektiğini belirten bir tebligat aldık. İfade vermeye gittiğimizde avukatımız hukuksuz bir şekilde içeri alınmadı. Böylece savunma hakkımız daha baştan engellendi. Komisyona girdiğimizde oldukça laubali bir ortam olduğunu gördük. Koca unvanlı, kerli ferli öğretim üyeleri bize ‘terör örgütleriyle iltisak’ımız olduğuna dair bir ihbar olduğunu söylediler. Ortada ne bir örgüt ismi ne de somut bir olay vardı. Biz hakkımızda bir delil sunmalarını beklerken son derece ciddiyetsiz bir şekilde neden bu soruşturmada ismimizin geçmiş olabileceği, terör ile bağlantılı neler yapmış olabileceğimiz soruldu. Bana sorulan bu abuk sorular karşısında ben terör ile hiçbir bağlantım olamayacağını, bugüne kadar sadece İTÜ Asistan Dayanışması’nın bir neferi olarak 50-d’ye karşı yürüttüğümüz mücadelede bazı demokratik protestolarda yer aldığımı ve Rektör Karaca’nın bizi bu sebeple cezalandırmak istediğini söyledim. Bunun üzerine komisyon üyelerinden biri bana demokratik eylemlere katılmanın bir terör suçu sayılamayacağını kendi ağzıyla ifade etti. Bunun altında başka bir sebep olmalıydı. Ben bu sebebin kendisinin bizzat Karaca olduğunu belirttim. Takriben 10 dakika süren ifade parodisi böyle son buldu.
Bunun üzerinden geçen 11 ay sonra bugün hakkımızda verilen ve hiçbir delile dayanmayan ihraç ve açığa alma kararlarını hepimiz görüyoruz. Birlikte açığa alındığımız Hüseyin Mercan ve benim ortak özelliğimiz İTÜ Asistan Dayanışması’nın birer neferi olmamız, Eğitim-Sen üyesi olmamız, 2012 yılından bu yana 50-d ye karşı iş güvencesi mücadelesinde aktif rol oynamamız ve bu süreçte Karaca tarafından işten atılıp mahkeme kararlarıyla işimize geri dönmemizdir. Bugün yaşadığımız bu sonuç çok açık şekilde Karaca’nın hukuk eliyle yapamadığını siyasi bir intikam projesi olarak uygulamaya sokmasıdır.
Biz İTÜ’deki asistanlar, Eğitim-Sen üyeleri, öğrencilerimiz ile birlikte Karaca’nın rektörlüğe atanır atanmaz asistan kıyımına giriştiği 2012 yılından beri 1980 sonrası İTÜ tarihinin en kitlesel protesto gösterilerini gerçekleştirdik. Karaca henüz birkaç aylık rektörken çok sayıda öğretim üyesinin de katıldığı binlerce insanın ağzından ‘Rektör İstifa’ sloganını duydu. Aylarca çadırda kaldık. Yürüyüşler yaptık. 2013 yılındaki mezuniyet töreninde stadda bulunan binlerce kişi Karaca’ya sırtını döndü.
Rektör Karaca bu 5 yıllık süre içinde onlarca skandal karara imza attı. Tek adam rejimi ile yönettiği İTÜ’de yüzlerce öğrenci ve akademisyen soruşturmalara maruz kaldı, idari personeller sürgün edildi, vs…
Bugün geldiğimiz noktada Karaca’nın OHAL’in sunduğu olanakları bir fırsata çevirerek bizden intikam almaya çalıştığını görüyoruz. Bu soruşturma kapsamında Karaca’nın emriyle kamu görevinden ihraç edilen dostlarımız Arzu Acar, Cihan Koca ve Ekin Demirkan ise Eğitim-Sen’in aktif üyeleri ve yöneticileri olarak İTÜ’de yıllardır emek mücadelesi veren öncü üniversite emekçileridir. Tam da kreşlere yapılan zamlara karşı yürütülen mücadele sonuç vermek üzereyken, şeffaf yönetim talebi ile rektörlük sıkıştırılmaya başlanmışken onların da görevine son verilmesi Rektör Karaca’nın tüm muhaliflerini ve sendikal faaliyeti ortadan kaldırma projesi olarak okunmalıdır.
Bu intikam projesinin hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Karaca her zamanki gibi hukuksuz ve keyfi davranmaktadır.
Biz yıllardır olduğu gibi bugün de iş güvencesini savunuyoruz. Emeğimizi, özlük haklarımızı savunuyoruz. Demokratik yönetimi ve bilimsel eğitimi savunuyoruz. Bunları savunduğumuz için Karaca yönetimi tarafından terörist ilan edildik. Yaşananların özeti budur. Bizim terörle uzaktan yakından bir alakamızın olmadığını bizi tanıyan herkes ve İTÜ kamuoyu gayet iyi bilir.
Bizim ‘iltisak’ ettiğimiz tek şey bilimdir, sanattır. Doğru bildiğimizi okumaya devam edeceğiz. Vazgeçmeyeceğiz. Ne Eğitim-Sen üyeleri ne de İTÜ Asistan Dayanışması üyeleri haklı oldukları yolda bir adım geri atacaklar. Çünkü biliyoruz ki akademi biat etmez! Bilim emekçileri biat etmez!
Karaca da şunu bilsin ki; bu devran bir gün mutlaka dönecektir. Çiğneyip ezdiği adalet ona da lazım olacaktır. Hayatı gasp edilen emekçilerin ahı yakasını bırakmayacaktır.
Kimse bizden boyun eğmemizi beklemesin. Bize verilen ‘ceza’lar madalyalarımızdır. Şerefle taşıyacağız.