Çanakkale’yi "her türlü geçilir" diyenlere bırakanlar

H: Murat Yurttaş yazdı: Çanakkale’yi "her türlü geçilir" diyenlere bırakanlar

Solun gündeminde Çanakkale Muharebeleri’nin “anti-emperyalist” olup olmadığı tartışması var.

Orhan Veli’nin şiiri geliyor akla ister istemez. Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna; umurunda mı dünya… Dilerseniz melekler ve cinsiyetleri ile ilgili meşhur Bizans hikayesi de anılabilir.

Esas olarak, solda tarihten ve tarihsellikten ne anlaşıldığının acı bir fotoğrafıdır da diyebiliriz.

AKP’nin 15 Temmuz ile “uluslaştıramadığı” kitlesine referandum öncesi çaresizlikle bir hamle yaptığı görülüyor. Çanakkale Deniz Muharebeleri’nin yıldönümü vesilesiyle “18 Mart”tan “15 Temmuz”a bir köprü kurmak istiyorlar.

Bu köprüyü kurmak isteyenlerin “Çanakkale 1915 Köprüsü” vesilesiyle “Çanakkale geçilmez tarihte kaldı artık, Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor. Denizden geçiliyor, havadan geçiliyor şimdi karadan da geçilmiş olacak.” aymazlığını gülerek ağzına alabilenler olmasını tartışmak, bununla mücadele etmek yerine “Çanakkale”yi AKP’ye terk etmek solculuk mu sayılacak yani…

Geçiniz…

Çanakkale, bugün emperyalizmin taşeronluğu için yapmadığını bırakmayan AKP’nin tarih bilmez riyakarlığına, iki yüzlülüğüne terk edilemeyecek bir tarihsel olaydır.

Doğrularımız var. Tamam ama, savaş ile cephe ya da muharebe arasında da fark var. Savaşın tüm taraflarını aynı bellemek de size diyalektiği unutturur. Dahası, tarihsellik sadece tarihin “o an”dan öteye uzanmasıdır. Ezberden, günündeki alıntılarla da bazı şeyleri kotardığını zannetmek yanıltıcı olur.

Birinci Dünya Savaşı’nın emperyalist bir savaş olduğu, emperyalistler arasında hiyerarşinin yeniden belirlenmesi için bir paylaşım savaşı olduğunu tartışacak değiliz. Bu elbette böyleydi.

Ama bu savaşın öncesinde gelen bölgesel savaşlardaki gibi İngiltere ve Rusya arasındaki “Büyük Oyun”dan bağımsız olamayacağı ve köhnemiş Osmanlı’nın tabutuna son çivinin çakılması hedefiyle yapılmadığı da söylenemez. Not etmek gerekir.

Osmanlı hanedanının elinde kalanları kurtarmak peşinde olduğu, İttihat ve Terakki’nin “memleketin makus talihini” tersine çevirmek için bir fırsat gördüğü de doğrudur. Yine de, Osmanlı’nın savaştan önceki 40 senedeki kayıplarının etkisini yok sayıp İttihat ve Terakki önderliğinin yaptıklarının tek başına bir emperyal hevesten ibaret sayılması da eksik bırakır.

İttihat ve Terakki, artık pek anlatılmasa da, uzunca bir süre İngiltere ve Fransa ile ittifaka girmek için uğraş vermiştir. Oyalanmışlar ve sonuçta olmayacağını anladıklarında Enver Paşa’nın aceleciliğiyle Almanya’nın yanında savaşa girilmiştir.

Çanakkale’de yaşanan deniz ve kara muharebeleri en nihayetinde savaşın kendisi veya tamamı değil, bir cephesi, içerisindeki muharebelerden birisi niteliğindedir. Doğrudur, Osmanlı devletinin orduları başka birçok yerde de savaşmıştır, hatta bunların bazılarında saldırgan konumundadır. Ama bu savaşın genel niteliği ile Çanakkale’nin niteliğinin bir ve aynı olduğu anlamına gelmez.

Biraz daha ilerleyelim. Tarih olan ile tarihsel olan arasında mutlaka bir fark vardır.

Çanakkale muharebelerinin tarihteki yeri kuşkusuz 1. Dünya Savaşı’nın bir parçası olmasıdır.

Tarihte “olmasaydı ne olurdu” sorusunun eğlenceli olmasının dışında bir anlamı yoktur. Dolayısıyla Çanakkale muharebelerinin İngiltere ve müttefikleri tarafından kazanılması halinde Çarlık Rusyası’nın savaş sırasında yaşadığı zorluklara çözüm bulma imkanlarının genişleyeceği tartışmasız kabul edilebilir ama Büyük Ekim Devrimi’ne neden olduğunun kabulü ile “olmasaydı olmazdı” gibi tezleri ciddiye almamak gerekir.

Ama Çanakkale muharebeleri “payitaht” dense de eninde sonunda emperyalizmin “büyük doğu projesi” hesaplarını bozmuştur, emperyalizmin saldırganlığına karşı yurt savunmasıdır. Yoksul Osmanlı köylüsünün çocukları ile İstanbul’un aydınlarının cephede buluşmasıdır. Kurtuluş Savaşı’nı veren ve Türkiye aydınlanmasını Cumhuriyet’e ulaştıran kuşağın mücadele abidelerinden biridir. İmparatorluğu ayağa kaldırmak için yola çıkanlar için önemli bir okuldur. Okullarını bırakarak ölüme gidenlerin mirasıdır.

Tarihsel olarak, Türklerin uluslaşma sürecinin önemli bir köşe taşı olmuş olan Çanakkale muharebeleri ile Osmanlı hanedanın hesapları ya da İttihat ve Terakki önderliğinin hataları birbirine karıştırılmamalıdır.

Durum böyleyken, Mustafa Kemal ve Cumhuriyet düşmanlıkları da gericilikle ittifakları da bilinen “yetmez ama evet”çi Troçkistler ile aynı dilden Çanakkale’yi elinin tersiyle bir köşeye atanlar kimlerle yan yana düşmekte ısrar ettiklerini de düşünmeliler.

Çanakkale muharebeleri de Kurtuluş Savaşı da biri olmadan diğeri açıklanamayacak niteliktedir.

Nitekim, İngilizler Mondros Ateşkesi’nden sonra Gelibolu’da “Yalnız Çam Anıtı”nı inşa edip biraz ilerisindeki “Türk Zafer Anıtı”nı yok ederken neyi kaybettiklerini ve neyi kazandıklarını zannettiklerini iyi biliyordu.

Riyakarlık, Türkiye gericiliğinin temel niteliğidir, sola bulaşmamalıdır.