CHP’nin başlatmış olduğu ‘Adalet Yürüyüşü’ne ilişkin farklı toplumsal ve siyasal kesimlerin refleksleri ve düşüncelerine biraz daha yakından bakmak için yeterli zaman sanıyorum geçti.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan da yorum geldi, Başbakan’dan da, CHP’li kimi yetkililerden de, sol, sosyalist öznelerden, MHP’lilerden ve MHP muhaliflerinden, Kürt siyasi hareketinden… Herkes bu beklenmedik yürüyüş konusunda diyeceğini dedi…
Çizginin diğer yanında şaşılacak bir durum yok. Kimse Recep Tayyip Erdoğan’dan “Ey Kılıçdaroğlu, bu defa çok haklısın” demesini beklemiyordu. Adres olarak gösterdiği mahkeme kapıları yeni bir tehdit zaten değil. Devlet Bahçeli, aynı Devlet Bahçeli, kesişecek noktayı ararken komik olmaya devam ediyor hala. Kürt hareketinin CHP’ye haklı sitemi, yürüyüşten önceki HDP – Kılıçdaroğlu buluşmasını da hesaba kattığınızda, Adalet Yürüyüşü özelinde artan ya da eksilen bir yan doğurmamışa benziyor.
Çizginin diğer yanında parlamento dışındaki güçler açısından konunun birden fazla amaçla ele alındığını bilelim.
Yürüyüşün yanında saf tutanların, destek olanların muradı konusunda bir karmaşıklık yok. Bugün devrimci özneler açısından destekçilerin, aralarındaki genel ayrımların bir yerden sonra özellikle bu konuda neredeyse aynı cümlelere varacak kadar aynılaşmış olduğunu görebiliyoruz. Özetle, “Adalet bizim de talebimiz, CHP’yi eleştiriyorduk şimdi yürüyorlar destekliyoruz, CHP kitlesi ile olan mesafeyi doğru bir zeminden kapatmalıyız ve son olarak bu yürüyüşün CHP yönetimini de aşan bir noktaya evrilmesi ve AKP’yi zayıflatması mümkündür, emek verelim…”
Peki ya bu yürüyüşte fotoğraf karelerine girmeye çalışmayanlar, sabah akşam bunun reklamını yapmayanlar çizginin bu yanındaki devrimciler, komünistler ne diyor?
Bazı kalemlerin yazdığı gibi, izole, kaygısız, siyasetsiz kalıyor ya da oyunbozanlık mı yapıyorlar?
Haydi daha açık konuşalım. Bugün bu yürüyüşe eklemlenmeyen ya da bu yürüyüşün öncülüğünü üstlenme ihtimaline oynama gibi bir işe girmeyen biz komünistler, sabah akşam yürüyüşe çağrı yapmak yerine, bazılarını sabah akşam bize laf anlatılan bir aşamaya getirmiş bulunuyorsak nedeni ne ola?
Tüm bunların cevabını bir cümlede vermek zor. Ama şu cümle anlatmaya yetiyor bazen her şeyi. “Ya dışındasın çemberin ya da içinde yer alacaksın…”
Aynen öyle…
Bugün CHP muhalefetinin çizdiği bir çember var. Bu bir gerçeklik. O çember bazen o kadar dar, bazen de o kadar geniş olabiliyor ki herkesi içine alabiliyor bu son örnekte olduğu gibi…
Bu çemberin içinde olmayı tercih edenler olabilir. Devrim arayışlarında, yöntemsel olarak ya da bir kaldıraç olarak gördükleri bir şey olursa bulunmak da haklarıdır elbet. Buyursunlar… Ama bu çemberin içinde çizgiyi çekenlerin savunuculuğunu, onlardan daha hararetli yapmaya soyunmaya hiç gerek olmadığını da bilmelidirler… Bu en hafif kısmı…
Asıl önemli kısmınsa CHP’den öte, 2. Cumhuriyet’e uyumlu şekillenecek bir ana muhalefet partisinin bu yürüyüşle birlikte adalet kavramı dışında bazı düzen içi ihtiyaçlarını güncelleme kaygısı olduğunu da görelim. Üzerinden birkaç gün dahi geçmeden bir CHP milletvekilinden Gezi eleştirisinin gelmesi bu çemberin gözümüzün içine sokulmasından başka bir şey olmadığı ortaya çıktı. Ya da Gandhi benzeştirmesiyle lanse edilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bozkurt selamı çakması acaba MHP muhaliflerinde ne gibi bir heyecan yaratmıştır, bunu hiç düşündünüz mü?
Devam edelim istersiniz. “Faşizme karşı mücadeleyi” birinci sıraya yazanlar bugün “seküler güçler birleşmeli” diye siyaset müneccimliği yaparken acaba Meral Akşener’i de bu güçler arasına katacaklar mı?
Ama zaten, 16 Nisan günü “Saray faşizmine” karşı Meral Akşener’in tweetlerini paylaşırken sanıyoruz ki bu evreleri aşmış olmalılar…
Bu yürüyüşe son tahlilde pratik olarak CHP’nin sınırlarını gösterme, yapamadığında bayrağı devralma gibi niyetlerle yaklaşanların, bu amaçlar için siyaseten o çemberin içine girmeye değer bir yanı olmadığını bilmeleri de gerek. Bunu göstermenin bin bir türlü yolu, daha etkili yolları var…
O da başka bir çemberin kendini hissettirmesi…
Komünistlerin mücadelelerindeki öncelikler, yöntemler ve hedefleri…
Bu kısmın bu sıralar hafifletilmesine, unutturulmasına, üstünün kapatılmasına, hor görülmesine, asla izin verilmemeli…
Adalet Yürüyüşü’ne, “devrimci” bir gözlükle bakanların gördüğü şeyleri anlatmalarını bekleriz, amaçlarına en asgarisinden en azamisine kadar ulaşıp ulaşmadıklarını mesela… Halkın adalet arayışını karşılarına almayan ama yürüyüşün de içinde yer almayanların da gördüğü şeylere de bundan sonra daha yakından bakmalarını tavsiye ederiz.
Belki de bundan sonra masaya yatırılacak şey tam da bu amaçlananlardır…
Düzen zemininde kurulan bir masanın kırık ayaklarını tamir mi, yoksa o masaya bir tekme atmak mı?
O masaya nasıl bakıldığı hiç bu kadar önemli olmamıştı.