AKP hükümetinin ilk yıllarının ünlü mottolarından ikisi “tüccar siyaset yapacağız” ve “babalar gibi satarım”dı. Daha 2002 seçimlerini kazanmadan piyasacı, işbirlikçi ve dinci karakterini ortaya seren ve bunlar üzerinden kendisini pazarlayan bir partinin, burjuva sınıfının taleplerine bu denli açıklıkla yanıt vermesi çok da şaşırtıcı olmamıştı doğrusu.
AKP yaklaşık 15 yıldır süren iktidarında kamuya ait ne varsa sattı. Kendi internet sayfalarında verilen bilgiye göre AKP döneminde 61,8 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. AKP’nin sattıklarının listesi basit bir internet araştırmasıyla bulunabilir; biz bir kısmını hatırlatalım: Türk Telekom, Tüpraş, Petkim, Tekel, Erdemir, İsdemir, Sümerbank, Eti, Oyakbank, Seka, enerji alanındaki bir çok kuruluş, elektrik dağıtım şirketleri, termik santraller, limanlar, maden şirketleri… Bunlara, pratikteki duruma bakarak, sağlık ve eğitim de eklenmeli ve tabii listesinin yapılmasının pek de kolay olmayacağı taşınmazlar var ayrıca. Bu özelleştirmelerden en çok emperyalistlerin ve büyük sermayenin, bunlara ek olarak “Yeni Türkiye”nin yeni zenginlerinin nemalandığını hatırlatalım.
Peki AKP’nin övünerek aktardığı özelleştirme gelirlerinin ülke insanına bir faydası oldu mu? Öyle değil midir, tüccarlık sadece bir şey satmak anlamına gelmez, satıp kâr etmek gerekir, mevcut durumun daha iyiye gitmesi gerekir. Son dönemde doların yükselmesi bahsi üzerinden sıkça yapılan geçmişle kıyaslamalara bakarsak, ekonomik durumun ülke insanı için hiç de iyiye gitmediğini görürüz. Açlık ve yoksulluk sınırı artmaktadır, kişisel borçlanmalar artmaktadır, yoksulluk artmaktadır, işsizlik artmaktadır… Bunlarla birlikte Türkiye’nin milyarderlerinin ve bu milyarderlerin servetlerinin miktarı ve gelir dağılımındaki uçurum da artmaktadır. Önümüzdeki dönemde etkisinin daha fazla hissedileceği krizin bu artışları hızlandıracağı da açıktır.
Özelleştirmelerdeki mantık tek başına ekonomik gerekçelere dayanmaz, politik ve ideolojik gerekçeleri de vardır ve hatta bu politik ve ideolojik gerekçeler daha belirleyicidir. Aksi takdirde, örneğin Türk Telekom’un iki yıllık kârına denk bir fiyata Arap sermayedarlara satılması ekonomik gerekçelerle izah edilemez. Özelleştirmeler, en yalın ifadeyle, kamuculuk fikrinin tasfiyesi ve kamuya ait olan her şeyin burjuvaziye peşkeş çekilmesi anlamına gelir. Yukarıda bazılarını andığımız özelleştirilen kurumlara ve bunların faaliyet alanlarına baktığımızda şu soruyu rahatlıkla sorabiliriz: Bir ülke başka nasıl ayakta durur? Enerjisi, ulaşımı, iletişimi kendinin olmayan, sanayisi üretmeyen, tarımı çökmüş bir ülke nasıl ayakta durur? Nehirleri, akarsuları, toprakları satılan, satılsın diye ormanları yakılan bir ülke nasıl bağımsız kalabilir?
Ayakta da duramaz, bağımsız da kalamaz. Zaten bugün karşı karşıya olduğumuz tablo bunu tüm çıplaklığıyla göstermektedir. AKP bir misyon partisidir ve bu misyon doğrultusunda hareket etmiştir/etmektedir. Bu misyonun sermaye sınıfının çıkarlarıyla, yönelimleriyle çelişmesiyse mümkün değildir; dün de değildi, bugün de değil. Nitekim bu durumun ortaya çıkardığı ülke tablosu bir çöküşe ve bu çöküşü hazırlayan koşulları yaratanlar açısından da ihanetten başka bir yere çıkmamaktadır. Ülkedeki her şeyi bir kenara bırakıp tüm güçleriyle Başkanlık meselesine yüklenen AKP’lileri bu açıdan da değerlendirmek gerekir.
Başkanlık, bir anlamda kendi kurtuluşlarıdır. Bu adamların kurtuluşuysa, tekrar altını çizelim, ülkenin çöküşüdür. Başkanlık referandumu bu bağlamda basit bir idari yapı düzenlemesini değil, ülkenin geleceğini ilgilendirmektedir.
Ülkenin içinde bulunduğu durum, ekonomik kriz, savaş hali bu süreçte AKP’ye karşı kendiliğinden bir tepki doğurmayacaktır. Hatta böylesi dönemlerin ülkedeki kararlı siyasi öznelerin daha da güçlenmesini sağlaması güçsüz olmayan bir olasılıktır. O nedenle ülkenin çöküşünün müsebbibi olanlara fırsat tanımamak, krizin, savaşın siyasal bir içerik kazanmasını sağlamak için harekete geçmek durumundayız.
2010 referandumu cumhuriyetin tasfiyesinin ve AKP’nin kazandığının tescillenmesi olmuştu; başkanlık referandumu yeni bir ülkenin, eşit ve özgür bir ülkenin başlangıcı olsun.
Hadi, yeni bir ülke için Hayır Komiteleri’ni örgütlemeye…