Lenin, Ekim Devrimi’nin hemen öncesinde yazdığı “Bunalım Olgunlaşmıştır” başlıklı makalesinin sadece Merkez Komite üyelerinin okuması için yazılan kısmını şu şekilde sonlandırır:
“Merkez Komitesinden istifamı talep etmek zorundayım, bunu, parti saflarında ve parti kongrelerinde propaganda yapmak hakkımı koruyarak yapıyorum. Çünkü benim en derin kanım şudur ki, eğer Sovyetler kongresini ‘beklersek’ ve fırsatı kaçırırsak, devrimin kaybına neden oluruz.”
1917 yılında 6 Kasım’ı 7 Kasım’a bağlayan gece başlayan ayaklanmanın arkasındaki en büyük iradi gücün, gerektiğinde Bolşevik Parti Merkez Komitesi’ni de karşısına almaktan çekinmeyen, Lenin olduğunu söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. Öyle ki, bazı örneklerde Lenin’in devrimdeki rolü, bir karşı propagandanın da parçası olarak, öyle bir noktaya getirilmiştir ki, Ekim Devrimi’nin gerçekleşmesi sadece Lenin’in kişisel hırsına, egolarına vs. bile bağlanmıştır. Bu yaklaşımın bazı solcularca yapılan yorumu da -pek bu şekilde ifade edilmese de- sosyalist devrimin kapitalizmin ve işçi sınıfının belli bir olgunluğa ulaştığı ülkelerde, yani Batı’da, gerçekleşmesinin doğru olduğu, Rusya’daki iradi zorlamanın tarihin akışında arızi bir vaka yarattığı ve Sovyetler Birliği’nin çözülüşünün önünde sonunda arızi olan bu durumu düzelttiği şeklindedir. Yorumun bu şekilde ifade edilişinin doğal olarak bir genelleme ve kabalaştırma içerdiğini belirterek, bu yoruma da zemin oluşturan asıl soruya dönelim: Ekim Devrimi doğru zamanda ve doğru yerde mi gerçekleşti?
Bu sorunun ya da sorunun böyle soruluşunun bir “tuzak” olduğunu söyleyelim öncelikle. Çünkü, gerçekleşmiş olan bir devrim, hele hele 70 yıldan fazla da ayakta kalabilmiş ve tüm dünyayı etkileyebilmişse, başlangıcını da, yani gerçekleşme zamanı ve yerini de bilimsel sosyalist teorinin geliştiği zeminin bir parçası haline getirir. Yani doğru yöntem devrimin gerçekleştiği zaman ve yerin doğruluğunu sorgulamak değil, devrimin niye o zamanda ve o yerde gerçekleştiğini sorgulamaktır ve bu açıdan Ekim Devrimi’nin gerçekleştiği dönemde sorulmasının meşru görülebileceği bu sorunun bugün dillendirilmesi ya büyük bir saflık ya da ciddi bir manipülasyon olarak değerlendirilmelidir. Ekim Devrimi öncesi, sonrası ve bugüne bıraktıklarıyla bilimsel sosyalist teorinin gelişimindeki çok önemli kilometre taşlarından biridir ve tüm bunlar bir tesadüf değildir.
Leninizmin ve en büyük eseri olan Ekim Devrimi’nin devrimci teoriye yaptığı en önemli katkılar öncülük/öncü parti, eşitsiz gelişim ve emperyalizm başlıklarında toparlanabilir. Bu başlıklarla birlikte değerlendirilebilecek bir diğer kavram da devrimin güncelliği saptamasıdır.
Devrimin güncelliği
Devrimin güncelliği soyutlaması ikili bir yön taşır. İlk yön bir potansiyele, ikinci yön ise daha somut ve pratik görevlere işaret eder. Marx ve Engels’in kapitalizm çözümlemeleri, kapitalizmi yıkacak güç olarak işçi sınıfını tespit etmeleri ve burjuvazi ile proletarya arasındaki mücadelenin nihai olarak işçi sınıfının zaferiyle sonuçlanacağını söylemeleri ilk yöndeki potansiyelin zeminini oluşturur. Kabalaştırarak söylersek, kapitalizm çağında devrim şöyle ya da böyle olacaktır, çünkü kapitalizm devrimi gerçekleştirecek proletaryayı ve devrim koşullarını kendi içinde yaratmaktadır.
Teorik olarak son derece doğru olan bu yaklaşımın siyasal ele alınışının sorunlu olabileceği de görülmektedir. Nitekim, 19. yüzyıl sonlarına doğru belirginleşen ve 20. yüzyıl başlarında da etkisini arttıran bir siyasal tutum, “devrimin şöyle ya da böyle gerçekleşeceği” tespitini, iktidardan kaçışın ve dünya işçi sınıfı hareketine karşı görevlerin yerine getirilmemesinin dayanağı haline getirir. Lenin ve Bolşevikler bu siyasal tutuma, bu siyasal tutumun Rusya’daki ve Avrupa’daki temsilcilerine, karşı sürekli bir mücadele yürütmüşlerdir.
Devrimin güncelliği soyutlamasının potansiyel tarafıyla ilgili eklenmesi gereken iki nokta kapitalizmin tekelci aşamasının ve kapitalizmin yapısal olarak ürettiği bunalımların varlığıdır. Bu iki nokta devrimin güncelliğinin ikinci yönüyle bağı kuran, somut ve pratik görevlerin çerçevesini de çizen noktalardır. Hep iktidarı arayan ve tüm stratejisini buna göre oluşturan Leninizmin gözünü asıl diktiği noktalar da buralarıdır ve tüm çaba iktidarı ele geçirmeye uygun koşulların oluşacağı devrimci bunalım dönemine en hazırlıklı şekilde girebilmek içindir. Nedir bu koşullar?
Lenin, İkinci Enternasyonal’in Çöküşü başlıklı makalesinde (1915 yılı sonlarında yayımlanıyor) şöyle anlatıyor:
“Marksistler için, devrime elverişli bir durum olmaksızın bir devrim olanaksızdır; üstelik her devrimci durum da bir devrime yol açmaz. Genel anlamda bir devrim durumunun belirtileri nelerdir? Şu üç ana belirtiyi sıralarsak bizce yanılmış olmayız: 1) egemen sınıflar için, bir değişiklik yapmaksızın egemenliklerini sürdürmek olanaksız hale geldiği zaman; ‘üstteki sınıflar’ arasında şu ya da bu şekilde bir bunalım olduğu zaman; egemen sınıfın politikasındaki bu bunalım, ezilen sınıfların hoşnutsuzluk ve kırgınlıklarının ortaya dökülmesini sağlayacak bir gedik açtığı zaman; bir devrimin olması için çoğu zaman ‘alttaki sınıfların’ eski biçimde yaşamak ‘istememeleri’ yeterli değildir; ‘üstteki sınıfların da’ eski biçimde ‘yaşayamaz duruma gelmeleri’ gerekir; 2) ezilen sınıfların sıkıntıları ve gereksinmeleri dayanılmaz duruma geldiği zaman; 3) yukardaki nedenlerin sonucu olarak, ‘barışta’ soyulmalarına hiç seslerini çıkarmadan katlanan, ama ortalığın karıştığı zamanlarda hem bunalımın yarattığı koşullarla ve hem de bizzat ‘üstteki sınıfların’ bağımsız tarihsel bir eyleme sürüklemeleriyle yığınların faaliyetinde oldukça büyük bir artış olduğu zaman.”
Evet, bakılması gereken yer tam da buralardır: Onyıllardır savaş içerisinde olan, yoksulluğun ve açlığın hüküm sürdüğü, sürekli yeni siyasal krizlerin yaşandığı, kırılgan bir ekonomik yapının olduğu bir ülkede iktidarı alacak koşulları ve aygıtları görüp, iktidarı almak için doğru zamanda harekete geçmek. Bu doğru zamanın öyle çok geniş bir zaman aralığı olmadığını, ülkedeki krizlerin kaynaklarından olan emperyalist zincirin aynı zamanda devrimci krizlerden kurtulmanın dayanaklarından da olduğunun bilincinde olmak. En başta Lenin’den yaptığımız alıntıdaki “devrimin kaybına neden oluruz” vurgusunun nedeni de budur zaten.
Devrimin güncelliği potansiyel olarak hep vardır. Önemli olan bu güncelliğin bir gerçekliğe dönüşebileceği uğrakları değerlendirebilmek, işçi sınıfına öncülük edecek bir partiyi oluşturmak, büyütmek ve hazır tutmaktır.
Bu haber en son değiştirildi 23 Kasım 2017 23:57 23:57
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) , 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…