Fitbol dergisi yazarı Kaan Kavuşan: "Özel üniversite mezunu o maaşa çalışır mı hiç?"
Özkök, spor yazarları ve Oxford
Ertuğrul Özkök, “Şu an basın tribününde kaç Boğaziçili, kaç ODTÜ, Koç, Sabancı mezunu var?” diyor dünkü sorusunda. Cevap açık aslında… Çünkü eğitimine o kadar para döken, emek harcayan insan ‘kafayı yemiş’ olamaz. Ama gelin biraz kumun dibini eşeleyelim, bakalım kumdan kale yapmaya yetecek malzeme var mı?
Ertuğrul Özkök dün bir yazı yazdı. Anlaşılan ünlü spor yazarı Jonathan Wilson’ın ülkeye gelişi benim gibi onu da heyecanlandırmış. Yeni tribün sosyolojisi ve içerik talebinin, spor yazarlığının karakterini değiştirdiğini iddia ettiği yazısının spotunda Wilson’ın İngiltere için yaptığı tespitlerden yola çıkarak şöyle diyor: “İngiltere’de futbol yazarları artık Oxford ve Cambridge’den mezun olmaktadır. Türkiye’de şu soru er veya geç sorulacaktır: Şu an basın tribününde kaç Boğaziçili, kaç ODTÜ, Koç, Sabancı mezunu var?”
E tabii, biz de isteriz basın tribününde yüksek eğitimli insanlar olsun, spor programlarında tuvalet kağıdıyla ceza sahası çizilip penaltı pozisyonu tartışılacağına, taktik tahtasında analiz yapılsın. Ancak hiçbir öznenin durumu ülkedeki hâlden gidişattan bağımsız değil. Hakikatten, bu okulların mezunları sektörde neden yok dersiniz? Basın emekçisi olarak çalışmış, onlarca arkadaşı hâlâ çalışan, hâlâ da yazılar yazarak işine devam eden biri olarak anlatayım derdimi…
Koç mezunu 2 bin TL’ye çalışır mı?
Boğaziçi, ODTÜ, Koç ve Sabancı girmesi büyük emek isteyen okullar. Bunlardan ikisi özel üniversite zaten, onlara maddi yatırım da gerekiyor. Koç Üniversitesi lisans programı için 63 bin 400 TL istiyor (KDV dahilmiş, sağ olsunlar). Sabancı biraz daha insaflı, “Hadi 3 bin TL ineyim, 60 bin olsun. O da senin güzel hatırına” diyor. 4 sene eğitim, alttan derslere ödenen ek ücretler, yaz okulları derken 250 “kâğıdı” gözden çıkarın siz. Buralarda geçer not da alsa öğrencinin hakkını yiyip alttan ders bıraktırmak âdettendir. Okul olduğu kadar ticarethane de olduğuna göre şaşılacak bir durum da yok. Okulu senelik uzatırsanız bir 63 bin 400 daha…
ODTÜ ve Boğaziçi’nde harç politikası geçerli ama emeğin daha da fazlası bâki. Zaten gazetecilik, basın vs. bölümleri olup olmadığından da emin değilim. Ama Özkök yazısında TSYD gibi, bölüm mezuniyeti şartı olmaması gerektiğine katılıyor, bu yüzden burasını geçelim.
Peki, tecrübesiz bir spor habercisi gazeteye ilk girişinde ne ücret alır? 2 bin, insaflısına denk gelirse 2 bin 500 TL alır, senede 24-30 bin TL kazanır. Daha az olanı 6-7 sene önce bana önerilen ücrete yakın bir ücret ancak duyuyorum ki hâlâ aynı rakamlar dönüyor giriş için. Bir iki yer dışında standart tarife bu galiba. Muhabir/editör, bu parayla borç harç içinde bir 5-6 sene yaşamak zorundadır. 10 sene yemez içmezse Koç Üniversitesi’nin parasını anca çıkarır. Biraz parlar veya transfer yaparsa sanırım 3 bin 500 TL’yi görebilir. Televizyona çıkma şansı bulmayan sektörün yüzde 95’inden bahsediyorum. Ancak yönetici konumuna gelmeyi başaranlar ve TV’den sonrası biraz “kısmet açılabiliyor.” 3 sene önce işten kovulduğumda, benimle beraber çıkarılan 30 yıllık emekli muhabirinin hâlâ para lâzım diye 1,500 TL’ye çalıştığını biliyorum meselâ.
Tekrar soruya gelelim: Eğitimine bu kadar para/emek döken bir insan, iyi para kazanmanın kısmete bağlı olduğu bir sektörde niye spor gazetecisi olsun? Her fırsatta “senden çok var” iması yapılarak, işsiz kalma tehlikesiyle yüz yüze kalmak için mi? Günde 12 saat çalışmak için mi? Şampiyonlar Ligi veya lig maçı varsa ekleyin 2 saat daha. Bir de üstüne yolda geçen süre. Etti mi size bazı günler hayattan giden 14-15 saat? Aklını peynir ekmekle yememiştir herhâlde, gelip bu kölelik şartlarında çalışsın ODTÜ’lü Boğaziçili. Hafta sonu zaten işin tabiatı gereğiyle tatil kepenkleri inik. Cuma, Cumartesi, Pazar fark etmez. Pek çok yerle görüşmeye gitmişliğim var. “Hafta içi izin” diyorlar, başka da bir şey demiyorlar. Zaten izinli bile olsanız evde o maç izlenecek geri kalmamak için…
Haber yoksa uydur!
Bir de biraz haysiyetli, onurlu bir adamsa, karşısına birkaç engel daha çıkıyor hâliyle habercinin. Bu yeni işçiden her gün haber vermesi istenecek. “Olmuyorsa yarat” denecek. Önerdiği kaliteli haberlerin bir kısmı ilgi çekmez diye reddedilecek. Peki o ne yapacak? Messi’yi Fener’e de getirecek, Ronaldo’yu Galatasaray’a da yollayacak, Neymar’ı FETÖ’cü yapacak. Bu “yapılacak, yapılmalı,” anlamında söylemiyorum; buna engel olamazsınız, o anlamda söylüyorum.
Ve basının prestiji o kadar düşük, gücü o kadar zayıf ki içinden haber almakla görevli olduğu kulübün aleyhinde hiçbir şey yazamayacak takım muhabiri. Bizim o şaşalı, bol eğitimli genç durumuna göre kulüp başkalarına el açacak. Arkasında müdürü olmadığı için, olsa da müdürünün de gücü olmadığı için taraflı haberler yapacak.
Oysa İngiltere’nin Oxfordlusu ne yapacak? İnsanca saatlerde, insanca bir maaşa çalışacak. “Kusura bakma da esnek çalışma saatleri” denerek fazla mesai ücretleri hiç edilmeyecek. Haberini yapacak. Kırk yılda bir sorun yaşasa da Liverpool’un, Manchester United’ın başkanları tarafından tesislere giriş yasağı konmayacak kendisine. Her gün onurunu koruma refleksiyle tırnaklarını yemeyecek, saçlarını dökmeyecek.
Bütün bunları gazeteler üzerinden konuştuk. İnternet medyasındaki arkadaşların durumlarını hiç söylemeyeyim zaten. Prangalı kölelik çoğu zaman. Masanın başına zincirle bağlanmışlar desek yeri. Üstelik yanılgı olmasın, bu arkadaşlar da üniversiteli. Bu sektörde sekiz saatle işini bitiren pek yok.
Oxfordlu isterse spor yazarı olsun, kusura bakmayın ama devran dönmedikçe ODTÜ’lü, Koçlu ve Sabancılı doktor, mühendis, mimar, akademisyen olacak. Hem başını ağrıtmayacak hem de gani gani fazla kazanacak. Belki Özkök’ün dediği gibi yazar/muhabir profili değişecek. Ancak bu, prangalarını kırmak isteyenler aracılığıyla olacak. Aksini düşünen, dünya düzdür de diyebilir pekâlâ.
Not: “Ertuğrul Bey, siz bu saydığınız üniversiteden gelenlere insan gibi maaş verip işe aldınız mı hiç?” diye sormadım bile daha. Çünkü “gelmediler” diyeceksiniz, biliyorum.