Patronlar için değişen bir şey yok
H. Murat Yurttaş yazdı: Patronlar için değişen bir şey yok
Türkiye bir yıl önce iki büyük İslamcı grubun kanlı hesaplaşmasına tanıklık etti.
Ayrıntıları arasındaki tutarsızlıklar, hikayesinin gizlenmesi için yürütülen çaba, gerçeğin yerine uygun olanın ortaya çıkmasından başka bir anlam ifade etmeyen soruşturmaları bir kenara koyabiliriz.
Bir kısmı zaman içinde, bir kısmı ise ancak başka bir Türkiye’de gerçekten ortaya konabilecektir kuşkusuz.
Ama bir yıl öncesine döndüğümüzde gelen ilk haberlerin ardından ülkenin anlamak için evine kapandığını hatırlamamız gerekiyor. Televizyon karşısında ışık tutulmuş tavşana dönen bir ülke vardı saatler boyunca.
Sonrasında gördüğümüz ise CHP’nin Adalet Yürüyüşü’nü sözde diye niteleyecek kadar bir parti yayın organına dönüşmüş olan TRT’den önce Aydın Doğan’ın CNN Türk kanalından “millet”e seslenen bir Cumhurbaşkanı gördük. İlk anlarda ise Başbakan Binali Yıldırım’ın da Ferit Şahenk’e ait NTV’den “az sayıdaki bir grup askerin kalkışması” olduğunu haber veriyordu.
Oysa, AKP ve yandaşlarının en çok ekmeğini yedikleri tartışmalar İstanbul sermayesine ve merkez medyaya karşı yürüttükleri “büyük mücadele” idi.
Aradan geçen bir yılda olağanüstü halin ilanıyla birlikte bir Amerikancı İslamcı grubun darbe girişiminde başaramadığını iktidardaki Amerikancı İslamcılar bir bir yerine getiriyor.
Mesela, Türkiye, 1990’dan beri direndiği ABD ve NATO operasyonlarına muharip birliklerle dahil olmama politikasından vazgeçip Somali’ye eğitim üssü, Katar’a askeri üs açıyor.
Ama daha önemlisini AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün açıkça ifade etti.
“OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum. İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde Türkiye’de OHAL vardı ama bütün fabrikalar grev tehdidi altındaydı. Hatırlayın o günleri. Ama şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.”
Bunun anlamı şu listede görülebilir.
18 Ocak 2017’de toplu iş görüşmelerinde anlaşmaya varılamaması üzerine Asil Çelik’te ilan edilen grev yasaklandı.
20 Ocak 2017’de Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu EMİS’e bağlı işyerlerinde başlayan grev, “milli güvenliği bozucu” nitelikte olduğu gerekçe gösterilerek yasaklandı.
20 Mart 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan kararla, Akbank grevi “ekonomik ve finansal istikrarı bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle başlamadan yasaklandı.
22 Mayıs 2017 tarihli Resmi Gazete’de yer alan kararla Şişecam işçilerinin 24 Mayıs 2017’de başlatacağı grev “milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu” gerekçesiyle başlamadan yasaklandı.
Mefar İlaç Fabrikası’nda alınan grev kararı 5 Haziran 2017 tarihinde “genel sağlığı bozucu nitelikte görüldüğünden” ifadeleri ile Bakanlar Kurulu kararıyla yasaklandı.
Bu yasakların AKP’nin önceki yıllarda yasakladığı sekiz grev kararının üzerine gelmiş olduğunu da not etmek gerek.
Dahası AKP bu dönemde 678 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile grev yasağı kapsamını belirleyen Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 63. maddesine “büyükşehir belediyelerinin şehir içi toplu taşıma hizmetlerini, bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu nitelikte olması” eklemesini yaptı.
Erdoğan kendisinin vazgeçilmezliğini, OHAL bahanesiyle kanun hükmünde kararnamelerle dağıtılan teşvikleri patronların unutmaması gerektiğini söylüyor.
Bu kadarını herhalde “Şimdiye kadar onlar (işçiler) güldü, artık gülme sırası bizde” sözleriyle tanınan Türkiye Tekstil Sanayi İşverenleri Sendikası Başkanı Halit Narin bile rüyalarında göremezdi.
Öte yandan işçi sınıfını ayağa kaldırmak yerine kolay yollar aramanın da karşılıksızlığı ve patronları ne kadar pervasız yapabildiği buradan da görülmeli.
Darbe olmuş, olağanüstü hal olmuş, memlekete demokrasi gelmiş. Patronlar için değişen bir şey yok.
Gerçek darbe de aslında bu…