Taylan Yılmaz
Venezuela’da 2017 yılının Nisan ayından beri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve emperyalizmin bölgedeki aracı olan Amerikan Devletleri Örgütü (ADÖ) tarafından açıktan desteklenen muhalif gruplar sokaklardaydı. Emperyalizm destekli muhalif grupların sokaklarda düzenlediği, Bolivarcı gençleri yakmaya kadar varan şiddet eylemleri sonucunda çoğunluğu Bolivarcılar olmak üzere 100’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Bolivarcı devrimin ve Venezuela’nın yaşadığı sıkışıklığı aşmak için Ulusal Kurucu Meclis (UKM) referandumu çağrısı yapan Nicolas Maduro, referandumdan zafer ile çıktı. UKM referandumu ile bir dönem kapanmış olsa da Venezuela ve Bolivarcı devrimi yeni zorluklar bekliyor.
Bolivarcı devrim
19. yüzyılda Latin Amerika’da sömürgeciliğe karşı bağımsızlık mücadelesine öncülük etmiş Venezuelalı General Simon Bolivar’dan adını alan Bolivarcılık, 1998 yılında Hugo Chavez’in Venezuela’da iktidara gelmesiyle modern bir nitelik kazandı denebilir. Chavez, Bolivarcılık ve “21. yüzyıl sosyalizmi” diye adlandırğı bir politik ideoloji ile iktidara geldi. İktidara geldiği 1998 yılından 2008’e kadar Beşinci Cumhuriyet Hareketi’nin liderliğini yapan Chavez, 2008 yılından ölümüne kadar ise bugün Maduro’nun da liderliğini yaptığı Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’nin (PSUV) lideriydi.
Chavez tarafından 21. Yüzyıl Sosyalizmi kavramsallaştırması etrafında teorize edilen politik ideoloji, temel yapı taşları olarak anti-emperyalizm, neo-liberalizm karşıtlığı ve kamuculuğu içeriyor. Venezuela’da ülkenin petrol kaynaklarından elde edilen gelir ise Bolivarcı devrimin uygulamaları için en büyük kaynaktı. Bu gelirler yoksul halk için yardım projeleri, sosyal reformlar, konut ve eğitim projeleri olarak geri dönüyordu.
Ancak “21. yüzyıl sosyalizmi”nin özü, genel hatlarıyla ülkede kapitalist mülkiyet ilişkilerine dokunmadan, yalnızca mevcut bu ilişkiler etrafında çeşitli reformlar yaparak ilerlemekten oluşuyordu ve kapitalizm ile sosyalizm arasında bir çizgiye yerleşiyordu. Bugün Venezuela’da yaşananlara bakarken meselenin bam teli olarak buraya bakmak gerekli.
Bolivarcı devrimin bir diğer –belki en önemli – boyutu ise Latin Amerika kıtası genelinde anti-emperyalist ve neo-liberalizm karşıtı bir rüzgar estirmiş olmasıdır. Chavez’in iktidara gelişiyle kıta genelinde anti-emperyalist ve neo-liberalizm karşıtı iktidarlar yayılmış, Bolivya’da Evo Morales ve Ekvador’da Rafael Correra gibi isimler ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda bölgede anti-emperyalizm ve neo-liberalizm karşıtı iktidarların artması, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD ambargosu altında zor zamanlar geçiren Küba’ya da ciddi bir destek sağlamıştı.
2004 yılında Küba ve Venezuela arasında yapılan anlaşmayla Latin Amerika İçin Bolivarcı İttifak (ALBA) kurulmuş, bölgedeki anti-emperyalist ve neo-liberalizm karşıtı iktidarlar bu ittifakta toplanmıştı. Bugün gelinen noktada, Venezuela’da yaşananların yalnızca Venezuela ile sınırlı olmadığını, bölgedeki emperyalist ve neo-liberal saldırının bir parçası olduğunu da eklemekte fayda var.
Dönüm noktası: 6 Aralık 2015 seçimleri
Venezuela’da Bolivarcı devrimin hiç kuşkusuz en büyük ilerleticilerinden biri de Chavez faktörüydü. 2013 yılında Chavez hayatını kaybettikten sonra Maduro’nun başa gelmesi emperyalistler açısından büyük bir fırsat olarak değerlendirildi. Venezuela’da 6 Aralık 2015 tarihinde gerçekleştirilen parlamento seçimlerin ardından Demokratik Birlik Masası (MUD) adlı sağcı ve Amerikancı koalisyon seçimleri PSUV karşısında 109 koltuk alarak kazandı. 1998 yılında Chavez ile başlayan Bolivarcı devrim için bu seçimler bir dönüm noktası denebilir, çünkü ilk defa bir seçim yenilgisi alınmıştı.
Dönüm noktası olarak bu seçimleri ele almamızın bir nedeni de bugün Venezuela’da ortaya çıkan tablonun temel taşlarının MUD tarafından 1 Eylül 2016’da düzenlenen “Caracas’ı almak” adlı bir miting ile atılmış olmasıydı. MUD bu mitingi düzenlerken ana talebini Maduro’nun görevden alınması olarak belirlemişti. Maduro’nun bu mitingi bir darbe girişimi olarak nitelediğini de eklemekte fayda var.
Bu mitingin ardından 2017 yılına geldiğimizde ise olaylara yeni bir boyut kazandıracak bir dizi gelişme yaşandı. Emperyalizm güdümlü medya kuruluşları tarafından büyük bir karalama kampanyası başlatıldı ve Venezuela’da yiyecek ve ilaç kıtlığı yaşandığı propagandası başlatıldı. Ülke yönetimini zor duruma sokmak için üretimi durduran bazı fabrikalar ise Maduro tarafından kamulaştırıldı. 1 Mayıs öncesinde ise PSUV üyesi bir sendika lideri Amerikancı paramiliterler tarafından öldürüldü. Amerikancı muhalefet şiddet eylemlerini tırmandırırken aynı zamanda Hugo Chavez’in evini de yaktı. Venezuela hükümeti ise, kendilerine baskı uyguladığı gerekçesiyle, bölgede emperyalizmin taşeronluğunu yapan ADÖ’den ayrıldı.
Ülke genelinde muhalefet tarafından düzenlenen eylemlere ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı (USAID) aracılığıyla en az 4,26 milyon dolarlık fon aktarıldığı da yine belgelendi.
Mayıs ayının sonuna gelindiğinde ise ABD destekli muhalefet, Venezuela sokaklarında şiddeti iyice tırmandırmış, hatta Bolivarcı olduğu iddiasıyla bir genci yakmıştı. Bolivarcı bir gencin yakılmasının ardından sokaklara inen grupların ABD destekli paramiliterler ve Neo-Nazi faşist gruplar olduğu da kesinleşti. Öte yandan sokaktaki bu şiddet eylemlerini örgütleyenler arasında pek “demokratik” muhalefet partisi MUD milletvekilleri de bulunuyor, “komünist” olarak niteledikleri Maduro yönetimine karşı isyanın meşru olduğunu savunuyorlardı.
Venezuela’nın hem ülke olarak yaşadığı sorunun hem de Bolivarcı devrimin yaşadığı tıkanıklığın çözümünü UKM’de bulan Maduro, Amerikan destekli muhalefetin bütün baskısına rağmen referandumu gerçekleştirdi. Şiddet eylemlerini durdurmak ve üzerindeki muhalefet baskısını bitirmek amacıyla UKM kuruldu ancak hemen ardından ordu içerisinden bir darbe girişimi gerçekleştirildi. Öyle görünüyor ki Venezuela’nın ve Bolivarcı devrimin geleceği için yapılması gereken şey geçici çözümler bulmak değil, hiç vakit kaybetmeden sosyalizmin inşasına girişmektir.
Bu haber en son değiştirildi 5 Eylül 2017 23:26 23:26
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) , 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü dolayısıyla…
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Yenidoğan çetesi skandalı hakkında Eski Sağlık Bakanları Mehmet Müezzinoğlu, Recep Akdağ,…
Ahmet Özer'in tutuklanmasının ve yerine kayyum atanmasının ardından belediyede kamu ve özel teşebbüse ait hizmetlerde…
Milli Savunma Bakanlığı, Kara Harp Okulu resmi mezuniyet töreni sonrasında yaşanan kılıç çatma töreni sonrasında…
Diyarbakır'da kaybolduktan 19 gün sonra cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran cinayetinde itirafçı olan…
Hamas'ın siyasi büro üyesi Halil el-Hayye, Gazze'de ateşkes görüşmeleri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. el-Hayye, "Gazze'nin…