Sovyetler Birliği'nin gerçek mirası nedir?
Ekim Devrimi'nin 100. yılında ABD'de mücadele yürüten Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi'nin yayınladığı bir SSCB yazısı.
Aşağıda okuyacağınız çevirinin aslı, ABD’de sosyalizm mücadelesi yürüten Party for Socialism and Liberation (Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi) tarafından parti okulu olarak düzenlenen Liberation School (Kurtuluş Okulu)’da yayınlandı. Bizler de Gazete Manifesto ekibi olarak, Ekim Devrimi’nin 100.yılı nedeniyle daha da önemli olduğunu düşündüğümüz bu yazıyı çevirdik. İyi okumalar dileriz.
Yazının aslına buradan ulaşabilirsiniz.
Halk ilk defa iktidarı aldı
Kapitalistler ve onların yüksek maaşlı entelektüelleri ile uzmanları, 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin sosyalizm ve komünizmin imkansızlığı anlamına geldiğini tartışmaya devam ediyorlar.
Sovyetler Birliği ve sosyalizm hakkında basmakalıp ve olumsuz bir görüntü, 1917’de gerçekleşen Rus Devrimi’nden bu yana ABD halkına acımasızca dayatıldı.
Düzenin, 15 cumhuriyetten oluşan Sovyet federasyonunun tam adıyla, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin ve onu takip ederek sosyalizmin inşasına girişen diğer ülkelerin gerçekten dikkat çeken başarılarından bahsetmesi son derece nadir görülen bir durum.
Yaklaşık bir asır önce gerçekleşen Rus Devrimi’nin zaferi gerçekten dünya ölçeğinde tarihsel bir olaydı. Tarihte ilk defa işçi sınıfın iktidarı ele geçirip koruyabildi ve ekonomiyle toplumu sosyalist bir temelde yeniden örgütleyebildi. Ezilenlerin kendi liderliği ve partisi ile yeni bir gerçeklik yaratabileceklerini kanıtladı.
Devrimin yüzleştiği zorluklar
Her şeyden önce, yeni devletlerini, yalnızca eski toprak ağalarının ve kapitalistlerin “Beyaz” ordular denilen içerdeki karşı-devrimci ordulara karşı değil, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri’nin de aralarında bulunduğu 14 işgalci emperyalist orduya karşı da savunmak zorundaydılar.
V.I. Lenin liderliğindeki Bolşevikler, kapitalist dünyanın uyguladığı hemen hemen tam bir ekonomik abluka koşulları altında yeni bir ekonomik sistem kurmaya başlamıştı.
Savaş ve yoksulluk yılları, Komünist Parti’ye ve işçi sınıfına, devrimci liderliği ciddi biçimde zayıflatan, daha sonra yaşanan sorunlara ve sonuçta SSCB’nin dağılmasına yol açan ağır bir yük yükledi.
Burjuvazi tarafından başarısız bir ekonomik sistem olarak anlatılmasının aksine, Sovyetler Birliği’nin tarihte bir ilk olan planlı ekonomisi sosyalizmin muazzam potansiyelini gösterdi.
Kazanımlar sosyalizmin potansiyelini gösterdi
Sovyetler Birliği, devrim sırasında Avrupa ülkeleri arasında en az gelişmiş durumdayken 40 yıl sonra ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi durumuna geldi. Bu ekonomik gelişim, şimdiye dek görülmüş en büyük ekonomik gelişimdir.
Bu, 1930’lu yıllarda yaşanan başlangıçtaki sadece on yıllık hızlı kalkınma döneminin ardından sanayisinin üçte ikisinin ve tarımının büyük kısmının 1941’de başlayan Nazi istilası tarafından yok edilmesine rağmen gerçekleştirildi. Nazi savaş makinesinin tüm şiddetini göğüsleyip ınu parçalayan Sovyetler Birliği’ydi. Ancak bunun bedeli 27 milyon Sovyet yurttaşının hayatı oldu. İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin kaybı, Sovyetler Birliği’nin kaybının yüzde 1,5’u kadar olan yaklaşık 400 bindi.
Devrimden önce, nüfusun büyük bir çoğunluğu bir doktor bile görmeden hayatını geçirirdi. 1996 yılında, önde gelen Amerikan tıp dergisi Amerikan Kamu Sağlığı Dergisi (American Journal of Public Health), “son 50 yılda yaşam beklentisi iki katına çıktı… Şu anda Sovyetler Birliği, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce Rus İmparatorluğu’nda bulunan bütün doktorların toplamı kadar doktoru her yıl mezun ediyor. Dünyadaki her 14 kişiden sadece bir tanesi Sovyet vatandaşı iken, her 5 doktordan biri Sovyet vatandaşı” diye yazıyordu. Sadece bu da değil, dörtte üçü kadın olan bu doktorların hiç biri eğitim için tek bir kuruş ödememişti, tıpkı diğer herhangi bir çalışma alanındaki herhangi bir kimse gibi. Herkese iş, barınma, sağlık, çocuk bakımı ve eğitim garantisinin yanı sıra bir aylık ücretli izin, kültürel meşgale ve emeklilik hakkı verilmişti.
Kadınlar için tam eşitlik, Sovyet devletinin temel bir ilkesiydi. İşgücünün çeşitli kademelerinde eşit temsilin sağlanması için özel tedbirler alınmış ve cinsiyete dayalı ayrımcılık anayasal olarak yasaklanmıştı. Kadınların, en az bir yıl ücretli doğum izni hakkı bulunmaktaydı.
Sovyetler Birliği, hiçbir kapitalist ülkenin başaramadığı bir şey yaptı ve işsizliği ortadan kaldırarak sosyalist ve planlı bir ekonominin üstünlüğünü gösterdi. İşsizliği sona erdirmenin anahtarı, kapitalist sistemden ve bu sistemde yerleşik olan genişleme-daralma döngüsünden kurtulmakta yatıyordu.
Sovyetler Birliği kendi kaderini tayin hakkı temelinde örgütlenmişti, yani her ulus kendi kaderini şekillendiren kurumları düzenleme hakkına sahipti ve ulus temelli nefretin körüklenmesi yasaklanmıştı. SSCB’deki yüzden fazla ulusun her biri kendi dillerinde edebiyat yapabiliyor, gazete çıkartabiliyor ve eğitim görebiliyordu. Daha önce yazılı olmayan pek çok dilin alfabesi oluşturulmuştu. İkinci Dünya Savaşı’nın yıkımının üzerine azgelişmişlik mirasından kurtulmak için muazzam sanayi, altyapı ve konut projeleri hayata geçirildi.
İşletmeler arasında kapitalist rekabetin bulunmaması, çok hızlı bilimsel ve mühendislik gelişimini mümkün kıldı.
1957’de Sovyetler, Dünya’ya yörüngesindeki ilk uydu olan Sputnik’i fırlattı ve dört yıl sonra da ilk insanı, Yuri Gagarin’i uzaya gönderdi.
Sovyet yardımı, dikkat çekici iç gelişime ek olarak, ulusal kurtuluş hareketleri ve dünyadaki yeni bağımsız devletler için de hayati önem taşımaktaydı. Çin, Kore, Vietnam ve diğer devrimlerin zaferleri Sovyetler Birliği olmadan çok ötelenir ve hatta önlenirdi. Sovyet desteği olmadan, Küba kuşkusuz ABD tarafından işgal edilmiş olurdu. Sovyet yardımı, Filistinliler ve Etiyopya, Mozambik ve Angola gibi birçok Afrika devrimci hareketi için hayati önemdeydi.
Sovyetler Birliği’nin çöküşüne katkıda bulunan birçok faktör vardı: gelişmiş kapitalist ülkelerde devrimin önlenmesi; SSCB’yi savunma konusunda trilyonlar harcamak zorunda bırakan emperyalist askeri kuşatma; ticaret mallarının kapitalist dünya tarafından durmaksızın yaptırımlar, engellemeler ve sabotajlarla karşılaşması; ve iç sorunlar, özellikle de bürokratizm.
Sovyetler Birliği’nin çözülmesindeki belirleyici olumsuz faktör, kapitalizm yanlısı güçler tarafından Komünist Parti’nin içinde iktidara el konmasıydı ve bu durum, liderliğin sosyalizm mücadelesinde devrimden önce olduğu kadar devrimden sonra da kritik olduğunu tekrar gösteriyordu.
Sovyetler Birliği, ezilenlerin iktidarı aldığı ve elinde tuttuğu ilk devletti. Karşılaştığı aşılamaz görülen engellere rağmen SSCB, yetmiş yıl boyunca ayakta kaldı ve farklı bir dünyanın, sosyalist bir dünyanın gerçekten mümkün olduğunu gösterdi.