Baro seçimlerine Akit de meşrebince katıldı: İbnelerin savunucusu mu dersiniz, örtü yasakçısı mı!
AKP’nin yayın organı Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu da bu tartışmalara kendi meşrebince katılarak "Baro seçiminde; ibnelerin savunucusu mu dersiniz, örtü yasakçısı mı!.." başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Bu haftasonu gerçekleşen İstanbul Barosu Genel Kurulu’nda dün başkan adaylarının konuşmaları sırasında gerilim yaşanmış, toplantıda Baroda Değişim ve Gelişim Hareketi’nden aday olan ve AKP’liler tarafından destek gören Talat Canbolat’ın konuşması sırasında salonda gerginlik tırmanmıştı.
AKP’nin yayın organı Yeni Akit yazarı Ali Karahasanoğlu da bu tartışmalara kendi meşrebince katılarak “Baro seçiminde; ibnelerin savunucusu mu dersiniz, örtü yasakçısı mı!..” başlıklı bir yazı kaleme aldı.
“Türkiye’nin dört bir yanında, barolarda seçimler var..
En fazla avukatın bulunduğu İstanbul Barosu da, dün kongresine başladı..
İlk gün konuşmalar yapıldı.. Bugün de oylar kullanılacak..
Başkan adaylarının konuşmalarına bakınca..” diye başladığı yazısında Akit yazarı, bütün Başkan adaylarına saldırdı.
Başkan adaylarının konuşmalarından örnekler verip “Ama bunlarda kafa nerde? Tefekkür nerde? Düşünme, sorgulama nerde?” diyen ‘yazar’ satırlarına şöyle devam etti:
“Bir başka aday (Eren Keskin) çıkıyor, “LGBTİ+ bireylerin sonuna kadar yanındayız” diyor.. “Eşcinsel evlilikler”den bahsediyor.. İşi ibnelerin korumasına, kollanmasına kadar götürüyor..
Bu adayların başkanlık için yarıştığı baroların olduğu ülkede, hukuktan bahsedebilir misiniz?”
İlber Ortaylı’nın ‘öğrenci andı’ konusundaki görüşlerinden yola çıkan yazar yine baro seçimlerine saldırarak “Baro başkan adayları, ibnelerin hakları için uğraşırsa, tarih profesörleri hukuki konularda ne yapsın?” diye görüşlerini boca etti.
Karahasanoğlu’nun saldırgan yazısı şöyle bitirdi:
“Ama okumadan allame olanlar..
Daha doğrusu, kendi uzmanlık alanından çıkıp, siyasi konulara atlayanlar..
Hukukçuluk yerine ibnelerin hak arayıcılığına soyunanların olduğu ülkede, hukukçuluk yapmaya kalkanlar..
Bilen adamlara saldırırken bile, böyle pervasız olabiliyorlar..
Hiç düşünmüyor, “Bürokrat bir şey diyorsa, büyük ihtimalle bir bildiği vardır. En azından, konunun uzmanı olan birisine danışayım da.. Cahil yerine düşmüş olmayayım..” demiyor..
Çünkü, konunu uzmanı olan kimseyi göremiyor..
Bakıyor baro başkan adaylarına..
“Avukatlık yaptığı için arkadaşlarımız cezaevine girdi” diyor..
Bu adamların hukukçu geçindiği ülkede, kime ne sorsun, adamcağız..
“Ben bilirim” diyor.
“Ben hem tarihçiyim, hem hukukçuyum, hem.. Hem.. Hem..” diyor..
Başlıyor nutuk atmaya..
“Andın kaldırılması bence bir küstahlıktı, son derece büyük bir küstahlıktı, gerekçesi o zaman daha daha küstahlıktı. Onu bir ırkçılık, Hitler, Stalin taklidi demeleri de küstahlık, onu söyleyen insanların ne Hitler’den ne Stalin’den hiç bir haberleri yok ve bunu sorup öğrenebilirler, okutup öğrenebilirler, hiç öyle bir zahmeti yok. Ağzına geleni konuşuyorlar. Bunlar kasabalılar, fakat bu kasabalılara aklı da Amerikan kasabalarında okuyanlar veriyor. Yani Avrupa kültürünü almayan doğrudan doğruya Amerikan siyaset bilimi kültürüne bulaşan, ezbere bir takım şeyleri kafalarına yerleştirip aslında daha da beter kendine göre yorumlayanlar yerleştiriyor.”
Muhterem biliyormuş, Hitler’i, Stalin’i..
Andı kaldıranları Amerikan kasabacıları diye tanımlıyor ama..
“And’ın Hitler ile, Stalin ile ilgisi yok” diyor ama..
And’ı kaldıranları, Avrupa kültürünü bilmemekle suçluyor ama..
Hitler’in Avrupa kültüründe yeşerdiğini düşünemiyor..
“Ona temyiz demezler” diyor..
Kararın altındaki, “temyizi kabul” ifadesini okumadan konuşup, cahilliğini, daha önemlisi cehaletteki cüretini ispatlıyor..”